Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem “Türkiye’nin bu oyunu bozma ihtimali olmayabilir”

        PINAR ERBAŞ - HABERTURK.COM/ÖZEL RÖPORTAJ

        FOTOĞRAF: SERHAN SEVİN

        Sınırlarımızda yaşanan insanlık trajedisine hepimiz tanığız. Milyonları ağırladık daha kapıda nicesi var... Ege'yi aşıp kendini bir şekilde Yunanistan kıyılarına atanların hedefi Avrupa. Fakat akın akın gelen bu göç karşısında ne yapacağını şaşırmış durumda olan bir AB var karşımızda. Karşılıklı açıklamalar, sert esen diplomatik rüzgarlar... Sınırları tel örgülerle kapamaktan tutun da, topraklarından kopup gelenlerin yanlarında getirilebildikleri ziynet eşyalarına el koymaya varıncaya kadar türlü muamelelere şahit olduk. Ve tabii savaşın sürdüğü, dramın esas kaynağı Suriye... Halep'teki çatışmaların artmasıyla sınırımıza dayanan sığınmacılar için BM "Türkiye kapıları açmalı" diyor. Ancak Avrupa'ya giden sınırları da açmamız hoş karşılanmıyor. Peki bu işin sonu ne olacak, Türkiye ne yapmalı ve daha gündemdeki tartışılan pek çok soruyu AB eski bakanı, akademisyen Prof. Beril Dedeoğlu'na sordum...

        AB'nin çok tartışılan 'göçmenler için 3 milyar euro verelim, işin içinden çıkalım' tutumundan başlayalım...

        Türkiye sığınmacı politikasını 'AB bize para verir mi' diye başlatmadı. Ayrıca 3 milyar euro'nun bu kadar şişirilip söylenmesine de gerek yok. Devede kulak bir miktar. Üstelik kendi sivil toplum kuruluşlarımızla çalışırız, proje getirin, onaylarsak para veririz diyorlar. Türkiye sonunda "Bu pazarlık edilecek bir konu değil. Zaten gırtlağımıza kadar borçlanıp bu işi yapmışız" dedi. Ama masayı devirmek yanlış olur. Ortak bir plan oluşturulmak zorunda.

        Almanya, her AB ülkesinin kotalar oranında mülteci kabul etmesini öneren ülke. Angela Merkel'in Türkiye ziyaretlerini sıklaştırmasından yola çıkarak soruyorum; iyi bir arabulucu olabilir mi sizce?

        Beklenen bu. Merkel, Türkiye'yi de içine alarak ortaklaşa bir karara varılmazsa bu sorunun artık altından kalkamayacakları bir dehşete dönüşeceğinin farkında. Diğer AB ülkeleri de 'Merkel sen iyi gidiyorsun, bu oyunu sen yönet' diyor.

        Diyor ama Merkel kendi ülkesinde de göçmen politikalarından dolayı eleştirilir bir boyuta geldi, kan kaybetti.

        Tam da bu yüzden, içinde bulunduğu sıkışmışlıktan kurtulmak için bu işi iyi yönetmek istiyor. Öte yandan Merkel'e "kaptan sensin" demek "bu işin mali sorumluluğunu da üstlen" demektir. Almanya buna razı olursa hiç kuşkunuz olmasın uzun vadede diğer Avrupalı ortaklarından bu parayı geri alır.

        Nasıl?

        Almanya'nın politikası budur. Bir tür avans verir. Sonra geri alır. Yunanistan'ın nasıl battığını hatırlayın...

        AVRUPA'NIN YAŞADIĞI; ORTAÇAĞ ŞATO SENDROMU

        Avrupa "aman bize sinirlenip göçmenleri bize yollamasınlar" diye; düşünce özgürlüğü, demokratikleşme gibi eskiden iç siyasetimizde eleştirdiği konulara bile ses çıkarmıyor gibi bir algı var...

        Bir şeyler görmezden gelinmiyor, öncelikler farklı diyelim. Ki bunda şaşılacak bir şey yok. Devletler arasında bölgesel, ulusal çıkarlar vardır. Duygusal eğilimler, sempatiler üzerinden siyaset kurulmaz.

        Danimarka'da sığınmacıların ziynet eşyalarına el koymaktan tutun da daha pek çok insanlık dışı muamele izledik. Hani Avrupa medeniyetlerin beşiğiydi?

        Akıllara ziyan bir tutumları var. Yabancılardan izole, kendine dünyadan ayrı, özel bir istikrar adası muamelesi yapmak etrafını surla çevirmek demektir. Eski tip şatolar gibi... O suru çevirdiğin zaman kendini de içeri hapsetmiş olursun. Dışarıda ne olup bittiğinden giderek kopar ve korkarsın. Bugün Avrupa'nın yaşadığı tam da bu; ortaçağ şato sendromu.

        Sonucu ne olur?

        Tarihleri bu tutumun ne kadar yanlış olduğunu kanıtlayan örneklerle dolu. Bütün savaşlar tam da bu ortamda çıkmış. Bir insanlık göçü var. Akın akın geliyorlar. Ben ve öteki anlayışını ne kadar sürdürebilirsiniz ki?

        İslami terör tehdidini gerekçe gösterip, "Gelmesinler" diyen ülkeler de var.

        Bugünün ötekisi İslam toplumları. İçe kapanıp kendinizi korumaya yöneldiğinizde, karşı tarafta kim üste çıkıyorsa onu kötü ilan edersiniz. Göç eden, radikal İslami terör yapan onlar. Dolayısıyla da kötü oluyorlar. Avrupa'da Müslümanların azınlık kalması isteniyor. Ya da görüntü olarak Müslüman olduğu anlaşılmayacak şekilde yaşayanlara izin vermek istiyorlar. Bu, üstüne siyaset kurulabilecek bir şey değil.

        "Avrupa'da Müslümanların azınlık kalması isteniyor"

        Kuruyorlar ama...

        İşte bu yüzden Avrupa epeyce sınıfta kaldı diyoruz. Ve bunun bedelini doğudan gelen göçle ödemeyecek. Esas zararı kendi içinde aşırı nasyonalistlerin yükselmesiyle görecek.

        Gelecektim o konuya... Avrupa'da sağ, ırkçı, muhafazakar söylemlerin, partilerin yükselmesinin başlıca sebebi göçmenler mi?

        Elbette. Aslında bütün dünyada sağ, ırkçı, muhafazakar ötekileştirici eğilim yükseliyor. Avrupa'da bunun dışa vurumu çok daha net. Bir ülke "yabancıları istemiyoruz" dediğinde öteki "ben de almam o zaman" diyor. Birbirini tetikleyen çok tehlikeli bir süreç. Faturasını İslam dünyası, özellikle de göçmenler ödüyor. Ama bugün göç dursa, bütün Suriyeliler, Afganlar ülkelerine geri dönse bile bu yükselen eğilim kendisine yeni ötekiler bulacaktır. Ki bence göçlerin en büyük tahribatı bu tür eğilimleri toplumlara zerk etmiş olması. Bir başka insanın kendisiyle birlikte yaşamasını istememe hali Avrupa demokrasisinin geleceği açısından çok ciddi bir soru işareti.

        Tablo kötü ama Avrupa'dan başka çözüm ortağımız var mı?

        Mecbur Avrupa'yla çözecek. Göç yolu o tarafa doğru bir kere. Güvenli olarak önce Türkiye sonra da Avrupa'yı görüyorlar.

        Avrupa daha cazip olabilir ama öte yandan göçmenlerin çoğu Arap, Müslüman. Neden İslam dünyası da bu işe el atmıyor? Suudi Arabistan da göçmen alamaz mı mesela?

        Kimsenin aklına böyle bir şeyin gelmemiş olması Suudi Arabistan'ın devlet politikasının başarısıdır. Kendini istenmeyen bir ülke haline getirmiş, inanılır gibi değil. Öte yandan; göçün esas sebebi refah, ekonomi olabilir ama halklar kötü yönetimden de kaçıyor, unutmayın. İnsani koşullarda yaşamak iyi ev, araba sahibi olmak değildir. Bugüne kadar çektim çekeceğimi, özgürlüklerin olduğu bir rejimde rahat yaşayayım diye bakıyorlar.

        TÜRKİYE'NİN KAPISINI KAPAMA ŞANSI YOK

        Halep'teki çatışmalar artarsa kapıdaki 650 bin sığınmacı da içeri alınacak. Bu da Türkiye'deki mülteci sayısının 3.5 milyona yakın bir nüfusa ulaşması demek...

        Yaşam tehdidi altında olanlara Türkiye'nin kapısını kapalı tutma şansı yok. Başından beri tutumu belliydi, şimdi değiştiremez. Öte yandan sayı arttıkça bugüne kadar gelenlerle ilgili ne tür sorunlar varsa, katlanarak devam edecek demektir. Şu an Türkiye'de insanlar tevekkül edip, gelenlere herhangi bir reaksiyon göstermediler.

        Göçmenlerin sayıca çok olduğu illerde ucuz iş gücü oldukları gerekçesiyle dahi yerel halktan tepkiler yükseliyor ama...

        Tam da ona geleceğim. Yakında bu tür toplumsal reaksiyonlar daha fazla açığa çıkacak. Pasta küçüldükçe, gelen gruplar 'niye o işe senin akrabaların girdi' gibi nedenlerle bile kendi aralarında çatışabilirler.

        Ne yapacağız?

        Güvenli bölge oluşturulacak. Rusya bunun Türkiye tarafında kurulmasını istiyor. Ancak Türkiye'nin kendi toprakları içerisinde güvenli bölge oluşturulmasına razı olacağını düşünmüyorum. Kaldı ki zaten hali hazırda ülkedeki iç çatışmalar sürerken güvenli bir bölge gösterebilmek söz konusu değil. Biz bu bölgenin Suriye tarafında olmasını işaret ediyoruz. Hatta diyoruz ki Rusya da BM'de bunun garantörü olsun. Uçuşa yasak, çatışmasız bir alan oluşturalım. İyi kötü imar edelim, okul, hastane yapalım. İnsanlar sefil olup yollarda öleceklerine burada yaşasınlar.

        Bu plan gerçekleşir mi sizce?

        Rusya ve Irak'ın orta vadeli tasarımlarıyla çok örtüşen bir şey değil ki bu, bugüne kadar kabul edilmedi. Öte yandan göçmenlerle ilgili NATO'nun, Almanya'nın, Yunanistan'ın birlikte çalışalım demesi, güvenli bölge için bir hamle gibi görünüyor.

        Aslında bunların hepsi geçici çözüm...

        Öyle tabii.. Tüm dünya biliyor ki; sınırı tutun, kamp yapın, para verelim gibi önlemlerle asla kesin sonuç alınamayacak. Bu insanları kendi topraklarına geri döndürecek koşulların sağlanması şart. Bu da savaşın bitmesi demek...

        CENEVRE ÖLÜ DOĞMUŞ BİR BEBEKTİ

        Cenevre görüşmelerinde tam da bunun için masaya oturuldu ama sonuç alınamadı...

        Cenevre ölü doğmuş bir bebekti zaten. Süreci hatırlayalım. BM bu işe aracı oldu. O zaman tarafsız olması beklenir. Ancak Rusya BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi. Dolayısıyla bir arabuluculuk düşünülemez çünkü savaşan taraf. Doğru olan; Suriye'de çatışan tüm güçlerin temsilcilerini bir araya getirip "Ne olursa silah bırakırsınız" denmesiydi. Türkiye'nin PYD'nin masada oluşuna itiraz etmesini de doğru okumak lazım. PYD üzerinden Esad tarafının çoklu oluşuna bir çıkıştı bu.

        Peki Türkiye nasıl davranmalı?

        Hem Rusya hem ABD'nin uzlaştığı bir konuda Türkiye'nin bu oyunu bozma imkanı olmayabilir. Ya ortak olacak ya da Rusya'yla ABD'nin dengeleyicisi rolünü üstlenecek.

        Rusya'yla bu kadar gerilimli ilişkimiz varken bu nasıl olacak?

        Gerilimi devam ettirmenin Türkiye'nin yararına olacağını düşünmüyorum. Çünkü deyim yerindeyse Türkiye'yle Rusya neredeyse siyaseten sınır komşusu olmuş durumda. Öte yandan Türkiye'yle kavga etmeye, Suriye'de oyunun dışına itmekte çok ısrarlı bir Rusya varmış. Bunu gördük. Defalarca davetiye çıkardı. Ve sonunda Türkiye bu davetiyelerden bir tanesine icabet etti. Uçak düşürülmeseydi başka bir şey çıkacaktı, hiç kuşkum yok. Karar verilmiş bir kere. Ve yine benim kanaatim; bu karar ABD'ye rağmen alınmadı. Aralarında zımni anlaşma var. Tabii bu konuda Obama doğru bir hamle mi yaptı onu bilmiyoruz.

        Bunu biraz açalım...

        Kast ettiğim, Türkiye’nin, İran’ın ve hatta bir dizi Avrupa ülkesinin Suriye oyunundan çıkarılıp konuyu Rusya ile ABD’nin meselesi haline getirme çabası. Ancak, görüldüğü kadarıyla Rusya ABD’yi de dışarıda bırakmanın derdinde. Dolayısıyla bu danışıklı dövüşte Obama ABD’sine hafif şike yapmış olabilir.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan "1 Mart'taki hatayı Suriye'de tekrarlamam" dedi. Bunu 'savaş mı çıkacak' gibi yorumlayanlar oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

        İleride ne olacağı belli olmaz; Suriye sınırında, sınır değişikliklerine de yol açacak gelişmeler yaşanırsa, Türkiye bunu seyretmez. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu sözüne ordular ilk hedefiniz Suriye demiş gibi bir anlam yüklemek yanıltıcı olur. Bir anda savaş çığırtkanlığına soyunanları anlamak mümkün değil. Cumhurbaşkanı'nı savaş isteyen lider durumuna düşürmeye gerek yok. Ben bu açıklamayı Kuzey Irak’ta askeri olarak varlık sürdürebilseydik Rusya, İran ya da örgütler Suriye’de bu kadar kolay kendilerine alan açamazlardı şeklinde anladım. Ayrıca bu sözde ABD’ye de mesaj var. Tüm askeri varlığı toplayıp eve dönünce, bölgede hem Türkiye’yi yalnız bıraktı, hem de başkalarının güçlenmesine yol açtı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ