Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika MHP'li Mehmet Parsak: AK Parti’nin teklifini olabildiğince hakkaniyetli hale getirdik

        AK Parti ile MHP arasındaki görüşmeler netice verdi ve Cumhurbaşkanlığı sistemini de içeren Anayasa değişikliği teklifi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Peki, Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisine kim ne diyor? Beğenilen ve eleştirilen tarafları neler? Farklı görüşlere yer vereceğimiz dizinin ilk röportajında, MHP adına müzakere sürecini yürüten Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’la görüşmelerin perde arkasını konuştuk...

        AK Parti’nin MHP’nin önüne getirdiği ilk taslak ile üzerinde uzlaşıya vardığınız son taslak arasında ne kadar fark oluştu?

        Kayda değer miktarda fark var. “MHP bu süreçte ne kadar etkili oldu?” diye merak ediliyor. Bunu yanıtlarken, metinde şu an olanlardan çok, gelen ilk teklifte olmayanlara bakmak lazım. Her şeyden önce, AKP’nin 2012 tekliflerini yinelemediğini, ilk 4 madde ve bu maddelerin odağında yer alan “milli devlet” ve “üniter devlet” ilkelerinin tartışma konusu olmadığını görüyoruz. “Eğitim dili”, “Türk vatandaşlığı” tanımı ve “özerklik” konularında da bir talep gelmedi. Yani Anayasa’nın, “Türk Anayasası” olup olmadığı konusundaki tartışma sona erdi. MHP’nin haklı ve kararlı duruşu sayesinde, sadece “netleştirilmesi” artık kaçınılmaz hale gelmiş olan “hükümet sistemi” eksenli bir süreç başladı.

        Peki, sizin önünüze ilk ne gelmişti? Neyi ekleyip çıkardınız?

        İlk öneride Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki ikibaşlılığın kaldırılması öneriliyordu ama bunun karşılığında Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu sadece vatana ihanetle sınırlandırılıyordu ve bu da Meclis’in 4’te 3’ünün oyuna bağlanıyordu. Biz buna karşılık, “Bu kadar yetkiye rağmen sorumluluğunu sembolik düzeyde tutamazsınız” dedik. Bizim önerimiz üzerine bu bölüm değiştirildi. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet suçunda değil, herhangi bir suç işlediğinde Yüce Divan’da yargılanabilecek. Ayrıca 4’te 3 oranı da değiştirildi, 3’te 2’de mutabakata varıldı.

        3’te 2 de çok yüksek bir oran değil mi? Milletvekili sayısı 600’e çıkacak. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle parlamento seçimleri aynı anda yapılacağına göre, Meclis’te Cumhurbaşkanı’nın partisinden yaklaşık 300 milletvekili olacaktır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı’nın yargılanabilmesi için kendi partisinden 100 milletvekilinin onayı gerekiyor...

        Bize bu teklif geldiğinde “4’te 3 çok fazla, nihayetinde 5’te 3 olmalı” dedik. Ama siyasette bir idealler var, bir de imkânlar var. Sürece müdahil olmasaydık, yapılacak muhtemel bir seçimde HDP’nin barajın altında kalması durumunda, AK Parti 330’u aşsaydı, hiçbir etkimiz olmayacaktı. Hem sorumsuzluğunun hem de 4’te 3 oranının kalıcı hale gelmesi ihtimali varken, 4’te 3’ten 3’te 2’ye düşürmek çok kayda değer bir neticedir.

        Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a sevki dışında içinize sinmeyen hangi maddeler vardı?

        sorumluluğunun olması dışında en önemli mesele, Cumhurbaşkanı’na kararname çıkarma yetkisi verilmesi. Şu anki sistemde Bakanlar Kurulu kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarabiliyor. Bu, yürütmenin daha etkin çalışabilmesi için gerekli. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun yetkilerini Cumhurbaşkanı’nda topladığınızda, devletin işleyişini sekteye uğratmamak için bir kararname yetkisine ihtiyaç olduğu ortada. Ama bize gelen metinde “Cumhurbaşkanı genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilir” yazıyordu. Ucu çok açık, çok sınırsız bir başlangıç yapıyordu. Bunun değişmesini istedik. Yeni hali şöyle oldu: “Cumhurbaşkanı, sadece yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilir. Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen veya kanunda açıkça düzenlenmiş konularda kararname çıkaramaz. Kişi hak ve hürriyetleriyle siyasi hak ve hürriyetler, kararnameyle düzenlenemez. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle kanunlar arasında çelişki doğarsa, kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” Kısacası, Cumhurbaşkanı’nın kararname yetkisini sınırladık ve çerçevesini belirledik.

        Ya Cumhurbaşkanı’nın OHAL sırasında çıkaracağı kararnameler?

        15 Temmuz’dan sonra kurulan mini Anayasa paketinde, CHP’nin getirdiği çok güzel bir teklif vardı. “OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar yayınlandıkları gün yürürlüğe girer ve Meclis’e sunulur. Meclis’e sunulduğu andan itibaren 30 gün içinde kabul edilmezse kendiliğinden yürürlükten kalkar” diyordu. Bunu biz kabul etmiştik ama AK Parti kabul etmemişti. Cumhurbaşkanlığı sistemini düzenlerken “Gelin, bunu bu pakete koyalım” dedik. Yeni düzenlemede OHAL, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi 30 gün içinde TBMM tarafından onaylanmazsa kendiliğinden yürürlükten kalkacak. Ayrıca bütün bunlara rağmen bir hukuksuzluk olursa diye Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine Anayasa Mahkemesi’nin denetim yolunu açtık. “MHP bu süreçte ne katkı yaptı?” sorusuna verilebilecek önemli cevaplardan biri budur. MHP olarak, sistemin nüvesine ilişkin yetki ve sorumlulukları olabildiğince hakkaniyetli hale getirdik. Bu kapsamda en önemli yetki olan kararname yetkisinin hukuka uygun hale gelmesini sağladık.

        ‘Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi zaten var’

        Peki Cumhurbaşkanı’na Meclis’i feshetme yetkisi verilmesi?

        Şu anki sistemde olmayan bir yetkiyi Cumhurbaşkanı’na tanıyor değiliz. Anayasa’mızın mevcut 116. maddesi, Cumhurbaşkanı’na böyle bir yetkiyi veriyor zaten. Şimdi giyotin sistemi öngörüyoruz. Eğer Cumhurbaşkanı bir kriz öngörerek parlamentonun görev süresini sonlandırmak isterse, kendisi de seçime gidecek. Aynı şekilde, Meclis de Cumhurbaşkanı’nı feshederse kendisi de seçime gidecek.

        Ama Meclis’in 5’te 3 çoğunluk gibi bir kritere ihtiyacı var, oysa Cumhurbaşkanı’nın yok. Hakkaniyetsizlik değil mi?

        Dediğim gibi, mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi zaten var. Buna karşı parlamentoya da böyle bir yetki kazandırmış oluyoruz. Biz hakkaniyet gereği salt çoğunluk olması gerektiğini ileri sürdük ama 5’te 3 olarak neticelendi.

        Başka nelere itiraz ettiniz?

        Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması teklif edildi, “Muhafazasında fayda vardır” dedik. Ayrıca AKP, “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” fıkrası ile “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” fıkrasının kaldırılmasını önerdi. Bunlara da itiraz ettik.

        Cumhurbaşkanı’nın genel başkanlık konusu neden netleştirilemedi?

        Emredici düzenleme konulmadı. Cumhurbaşkanı adayı “Ben partimin de genel başkanı olacağım” diye vaatte bulunacak, millet de takdir ederse seçecek.

        ‘CHP gibi kafamızı kuma gömmedik’

        “Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olursa parlamentodaki milletvekilleri üzerinde etki gücü olur. Yargı üyelerinin de yarısını seçiyor. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı kontrol altına alan bir Cumhurbaşkanı öneriliyor. Bu uzun vadede Türkiye’de otoriter bir yönetime neden olabilir” eleştirisine ne diyorsunuz?

        Bu tartışmaların ortaya çıkmasının sebebi fiili durum değil mi? Şu anki fiili durum itibarıyla Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Başbakan ve parti genel başkanı gibi hareket ediyor. Biz bu fiili duruma sınırlama getirmek istiyoruz. AK Parti’nin teklifini aldık. Şekillendirebildiğimiz, etki edebildiğimiz yere kadar etkiledik. CHP diyor ki: “Efendim, buna siz neden meşruiyet kazandırıyorsunuz?” Biz de seyirci kalabilirdik. Bu uygulamalar söz konusuyken, sorun yokmuş gibi davranabilir, kafamızı kuma gömebilirdik. Ama uygulama gitgide zeminini sağlamlaştırıyor. Zaman geçtikçe hiç etki edemeyeceğimiz bir süreçle karşılaşabilirdik. O zaman belki Anayasa’nın ilk 4 maddesi de tartışmaya açılırdı. Bu süreç aylarca tartışılacak. Milletimiz CHP’nin dediği gibi düşünüyor ve değerlendiriyorsa zaten o durumda referandumda “Hayır” diyecektir.

        ‘Cumhurbaşkanı’nın istediği konuda referandum yetkisi vardı, öneriden çıkardık

        Parlamentoya ilişkin hangi maddelere itiraz ettiniz?

        Mevcut Anayasa’nın 89. maddesinde, Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisi düzenleniyor. Cumhurbaşkanı bir yasayı veto ettiğinde, TBMM onu aynen kabul edip tekrar gönderirse, Cumhurbaşkanı onaylamak zorundadır. Buna karşılık AKP yeni sistemde “Cumhurbaşkanı veto ederse, Meclis onu ancak 5’te 3 çoğunlukla geri gönderdiğinde Cumhurbaşkanı yayımlamak durumundadır” diyordu. Bu ağır bir veto yetkisidir, kabul edilebilir değildi. Şu anki sistemde 184 milletvekiliyle kanun çıkarmak mümkün. Biz mevcut hükmün aynen korunmasını istedik ama idealimizdeki gerçek olmadı. Salt çoğunlukta anlaştık. 5’te 3 ile salt çoğunluk arasında çok kayda değer bir fark var. Bu adımımız, TBMM’nin gücünün korunması bakımından çok önemlidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın yetkileri arasında, istediği konuda doğrudan doğruya halk oylamasına başvurmak vardı. Diyelim, Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği bir kanun Meclis’te yeniden kabul edildi. AK Parti o durumda Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasına başvurabilmesini öngörüyordu. “Böyle bir şey olmaz, o zaman Meclis’in ne görevi olacak?” dedik.

        ‘TBMM’NİN DENETİM YETKİSİNİ MUHAFAZA ETTİK’

        Cumhurbaşkanı nasıl denetlenecek?

        Mevcut sistemde hükümetin denetlenmesine dair Anayasa’nın 98. maddesinde 5 başlık var; gensoru, soru, Meclis soruşturması, Meclis araştırması ve genel görüşme. Hükümet Meclis’in içinden çıktığı için eski sistemde gensoru olur ama Cumhurbaşkanlığı sisteminde gensoru olmasını bekleyemezsiniz çünkü hükümetin oluşma sistemi değişiyor. Seçimin sonuçlandığı gün hükümet ortaya çıkıyor, gensorunun olmaması doğal. Meclis soruşturmasının olmaması da doğal çünkü mevcut sistemde bakanlar Meclis’e karşı sorumlu. Bir bakan hakkında suçlama varsa, 55 milletvekilinin imzasıyla başlayan süreç 276 milletvekilin kabul oyuyla Yüce Divan yolunu açıyor. Yeni sistemde bu yetkileri Cumhurbaşkanı’na topladığınızda, “Onun için de süreç 55 milletvekilinin imzasıyla başlasın” diyebilirsiniz. Ama Cumhurbaşkanı aynı zamanda devletin bütünlüğünü, milletin birliğini temsil eden en üst makam. Sıradan bir bakan için öngördüğünüzü onun için öngöremezsiniz. Geriye bir de yazılı soru ve genel görüşme kalıyor. “Yazılı soruyla genel görüşmeyi neden çıkarıyorsunuz?” diye sorduk, makul bir açıklama gelmedi. Nitekim kabul de edildi. Üstelik yeni sistemde hem Cumhurbaşkanı Yardımcıları, hem de bakanlar soru önergelerini 2 hafta içerinde cevaplandırmak zorunda. Bunu da parlamentoyu güçlendirmek için koydu

        Peki, bakanlar suç işlerse Yüce Divan’a nasıl sevk edilecekler?

        Cumhurbaşkanlığı’nda olduğu gibi 1/2’nin vereceği önerge ile 5’te 3’ün soruşturma açılması kararı üzerine, 3’te 2’nin kararıyla Yüce Divan’a gönderilebilecek.

        Bakanlar için daha kolay bir sistem getirmeniz gerekmez miydi? Ayrıca ABD sisteminde senato bakan adaylarını oylamaya ve mülakata tabi tutuyor. Bizde ise Cumhurbaşkanı kimi isterse bakan olarak atayabilecek. Bunu nasıl denetleyeceksiniz?

        Amerika’daki sistem, senatonun onayına sunmakla birlikte bakanlar için cezai bir sorumluluk öngörmüyor. Orada bakanlar sekreterden ibaret.

        ‘TEKLİF GELMEDEN HAZIRLIKLIYDIK’

        “DEVLET Bey Meclis’te bu konuda bir çıkış yaptıktan sonra yanına gidip ‘Bir talimatınız var mı?’ diye sordum. ‘Güncel uygulamaları ve yeni yayınları taramanızda fayda var’ dedi. Şu an Gazi Üniversitesi’nde anayasa hukuku üzerine doktora öğrencisiyim. Hükümet tartışmaları üzerine 20’ye yakın kitap ve derleme okudum. Yani daha teklif gelmeden önhazırlığımız vardı.”

        ‘DAR BÖLGE VE DARALTILMIŞ BÖLGEYE SICAK BAKMAYIZ’

        Bu teklifte yer almasa da önümüzdeki süreçte seçim sistemi de tartışılacak. MHP olarak siz dar bölge ve daraltılmış bölge modellerine nasıl bakıyorsunuz?

        Dar bölge, temsilde adaleti sıfıra düşüren bir uygulama. Buna yol açabilecek bir teklifi asla kabul etmeyiz. Daraltılmış bölge de o çerçevede çok ciddi riskler barındırır. Sıcak bakmayız.

        MEHMET PARSAK KİMDİR?

        - 1979 doğumlu. MHP’nin en genç vekili

        - Afyonkarahisarlı. Babası elektrikçi. “19 yaşıma kadar her gün okuldan sonra da babamın yanında çalıştım” diyor.

        - Konya Selçuk Üniversitesi’nde hukuk okumuş, Gazi Üniversitesi’nde ceza hukuku alanında yüksek lisans yapmış. Aynı üniversitede anayasa hukuku üzerine doktora çalışmalarına devam ediyor. 2003’ten 2011’e kadar avukatlık yapmış.

        - Eşi Gülay Hanım da avukat. 3 çocukları var; Dilşad, Kürşad Mehmet ve Pusat Han...

        - İyi bir müzik dinleyicisi. “Rock, caz, klasik müzik dinlerim ama en çok Türk halk müziğine karşı gönül bağım var” diyor.

        - Uzun süre basketbol oynamış. Bilardoya meraklı.

        KÜBRA PAR / GAZETE HABERTÜRK

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ