Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem “Bu saldırı mahalleli için mağlubiyetle sonuçlandı!”

        KÜRŞAD OĞUZ / koguz@haberturk.com

        Tophane’deki sanat galerilerinin açılışında yaşanan sanatçılara yönelik saldırı, “mahalle baskısı” ya da “laik – şeriatçı” tartışmalarının bitmeyeceğini gösterdi. Konu, içkiden “yol darlığı”na pek çok yönüyle ele aklındı. Ama sorunun kent sosyolojisine ilişkin boyutu pek konuşulmadı.

        Oysa beş yıl önce Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanan bir kitapta, Cihangir, Balat, Galata gibi benzer muhitlerde yaşanan yeni süreç ele alınıyor, ve bugün Tophane’de yaşanan dönüşüme yerli bir ad da veriliyordu: Soylulaştırma.

        Dünyada 1970’lerden bu yana yaşanan “gentirification” sürecinin Türkçe’ye devşirilmesinden türeyen bu terimle, aslında İstanbul’da dar gelirli ve göçmen nüfusun barındığı semtlerin nasıl 10 yıldır yavaş yavaş el değiştirdiği anlatılıyor.

        Bu süreçte önce kendini entelektüel olarak tanımlayan sanatçı, yazar ve gazeteci gibi öncü gruplar, yıllardır köhneleşmeye bırakılan İstanbul’un tarihi semtlerine doğru kayıyor. Ardından bu kesimler de yerlerini zenginlere bırakıyor. Tolga İslam’ın David Behar’la birlikte hazırladığı “İstanbul’da Soylulaştırma” adlı kitapta bu süreçler ve İstanbul’un hangi semtlerinde nasıl gerçekleştikleri detaylarıyla anlatıyor.

        Henüz “soylulaştırma”nın ilk aşamalarında olsa da, Tophane’de de benzer bir gelişme yaşanmakta. Ve önceki gün gerçekleşen saldırının detaylarının Tophane’deki soylulaştırma çalışmasıyla yakından ilgisi var.

        Kitabın yazarlarından Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Tolga İslam, sorularımızı cevaplandırdı.

        Bugüne kadar görmediğiniz bir Tophane manzarasıyla karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz…

        “BEYOĞLU’NA BU KADAR YAKIN OLUP DA…”

        David Behar’la birlikte yazdığınız kitapta İstanbul’da “soylulaştırılan / mutenalaştırılan” semtleri anlatıyordunuz. O kitapta Tophane’den bahsedilmiyordu ama…

        “İstanbul’da Soylulaştırma” kitabında belli bir döneme kadar, ki bunu 2004-2005 yılları gibi düşünebiliriz, İstanbul’da gerçekleşen soylulaşma süreçlerine ilişkin çalışmaları bir araya toplamaya çalışmıştık. Kitapta Tophane üzerine doğrudan bir bahis yoktu belki ama yakın çevresinde gerçekleşen soylulaşma süreçleri ile ilgili yazılar vardı… Galata olsun, Çukurcuma olsun... Tophane de soylulaşıyor. Buradaki soylulaşma süreci o dönemde belki çok belirgin değildi, ya da üzerine yapılmış bir çalışma yoktu. Ama yaşanan son hadise herhalde bu durumu temelden değiştirecek… Türkiye’de nedense bir konu biraz popüler olunca hemen herkes üzerine araştırma yapmaya, tez yazmaya kalkıyor… Sulukule’de böyle oldu, Tarlabaşı’nda da böyle oldu… Yüzlerce kişi buralarla ilgili yüksek lisans ya da doktora tezi hazırladı… Tophane de herhalde bu furyaya katılır artık…

        Tophane de bu kapsama alınabilir yani…

        Tophane’nin soylulaşmakta olduğu çok açık, ama bunun hangi safhada olduğu ile ilgili yorum yapmak o kadar kolay değil, özellikle elinizde buna dair bir araştırma sonucu yoksa. Elinizde orada yaşayan soylulaştırıcıların sayısına, mevcut nüfusa oranına dair bir takım bilgiler olmadan bu konuda kesin bir şey söylenemez… Ama eğer sesli düşünecek olursak Tophane için önce şunu söylemek gerek. Taksim’e, Beyoğlu’na bu kadar yakın olup da soylulaşma sürecine maruz kalmamak kolay değil. Ve yine hemen yakınında Modern Sanat Müzesi ya da Tütün Deposu gibi çevresini dönüştürme etkisine sahip kültürel tesisler varken… Ve üstelik Belediye’nin kentsel dönüşüm projelerine konu olmuşken ve hemen yanı başında büyük ölçekli projelerin gerçekleşeceğine dair kuvvetli söylentiler ortadayken…

        “DEMEK Kİ O SOSYAL DOKUDAN HAZ ETMİYORLAR”

        Tophane’deki soylulaşma hangi safhada? Entelektüellerin orada yaşamaya başlama aşamasında mı? Yoksa daha da ileri aşamaya geçildi mi?

        Öncelikle en az 4-5 yıldır orada soylulaşma literatürüne “öncü soylulaştırıcı” olarak geçen, eğitim seviyeleri, yaptıkları işler ve yaşam tarzları Tophane’de on yıllardır yaşamakta olan sakinlerden bir hayli farklı olan bir kesimin yaşamakta olduğunu kendi yakın çevremden biliyorum. Galata ya da Cihangir’e göre hâlâ çok düşük olsa da, burada kiraların hızla yükseldiğini biliyorum. Bu durum belki talebin boyutu hakkında bir ipucu verebilir. Bu insanlar Beyoğlu’na yakın olmak için, kültürel aktivitelere ve eğlence mekânlarına yürüme mesafesinde olmak için Tophane’yi tercih ediyorlar. Bu kesimlerin Galata ve Cihangir gibi büyük oranda soylulaşmış olan daha popüler semtlerde oturmaya yetecek paraları yok, olsa da Tophane’deki özgün sosyal doku onlara daha sıcak geliyor. Tophane’deki farklılık, çeşitlilik, mahalle ortamı onlara çekici geliyor. Mahalleyi barınma amaçlı kullanan bu kesim oradaki mevcut sosyal dokudan rahatsız değil, bu dokuyu değiştirmek gibi bir dertleri yok. Bu kesimlerin varlığı, daha varlıklı ve zengin kesimlerin, mahalledeki dönüşüm belli bir düzeye ulaştıktan sonra sürece dâhil olması beklenen kesimlerin henüz ortada olmaması, mahalledeki soylulaşmanın ileri aşamalara ulaşmadığını gösteriyor. Zaten fiziksel çehrede de böyle bir değişim hissedilmiyor. Ama bir taraftan da, bu hadise ile gündeme gelen ve aslında mahallenin dönüşümünde önemli bir dinamik olan kültür/sanat alanlarında faaliyet gösteren konut dışı fonksiyonlar var. Bu gruplar, eğer televizyon kanallarında işletme sahiplerinin mahalle hakkındaki konuşmaları, söylemleri bize bu kesimlerin genel görüşünü yansıtıyor ise, buradaki sosyal dokudan çok da haz etmiyorlar, buradaki sosyal çeşitlilik onları çok fazla ilgilendirmiyor. Onlar kendi hayat tarzlarının hâkim olduğu bir Tophane arayışı içerisindeler.

        Yani sizin bahsettiğiniz soylulaştırıcılardan farklılar…

        Evet, öncü soylulaştırıcı tiplemesine çok da uymuyorlar. Aslında süreç belli bir aşamaya geldikten sonra ortaya çıkmaları beklenir bu tür grupların. Tabii bu da bir anlamda soylulaşmanın belli bir eşiği geçmiş olduğunu da gösteriyor. Tophane’deki durum aslında Galata’nın 10-15 sene önceki durumunu yansıtıyor… Soylulaşma başlamış ama henüz görünür olmamış, dışarıdan çok fazla hissedilmiyor, ama içten içe mahalleyi dönüştürmeye devam ediyor...

        “MAHALLE VARSA, BASKISI DA VARDIR”

        Tophane’nin genel toplum yapısıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

        Üzerine saha çalışması yaptığım bir yer değil… O nedenle çok detaylı bir bilgiye sahip de değilim… Ama orada bir “mahalle” yapısı olduğu biliniyor. İstanbul’da bu tür karakteristik özelliklere sahip mahalleler giderek ortadan kalkıyor. Nedense kentsel dönüşüm ya da soylulaşma da genelde bu tür yerlerde ortaya çıkıyor. Sulukule gibi, Tarlabaşı gibi, Galata gibi… Tophane de bir mahalle, yani insanların birbirini tanıdığı, birbirinin hareketlerinden haberdar olduğu bir yer. Bu tür yerlerin kendine özgü kuralları, kodları olur, bunların dışına çıktığınızda “mahalle” buna tepki verir. Bazen bunu bakışlardan anlarsınız, bazen sözlerden, bazen de (muhtemelen bu son olayda olduğu gibi) fiili hareketlerden. Mahalle baskısı denen şey aslında tam da bu…

        “DİYALOG KURULSAYDI SALDIRI OLMAZDI”

        Bu saldırıya bakıp bunun “içki yüzünden” olduğunu söylemek ve “mahalle baskısı”ndan bahsetmek doğru olur mu?

        Şimdi bir kere mahalle diye bir şey varsa mahalle baskısı da vardır. Mahalle baskısı denen şey o mahallede geçerli olan yazılı olmayan kurallardır aslında. Bunun avantajları da vardır, dezavantajları da. Bu durum özgürlüğünüzün belli ölçüde sınırlanmasına yol açabilir. Özellikle yabancıysanız bundan rahatsız da olabilirsiniz... Ama diğer yandan, o mahallenin bir ferdi iseniz, bu size önemli avantajlar da sağlayabilir. Örneğin mahallede kendinizi güvende hissedersiniz, çünkü otokontrol vardır, sürekli gözlem altındadır. Bir yabancı girdiğinde hemen anlaşılır ve takip edilir. Örneğin tek başına yaşayan bir bayansanız, bu tür mahalleler aynı zamanda sizin için İstanbul’da en güvenli yerler olabilir. Mahalle sınırları içerisine girdiğinizde, örneğin, bu galerilere saldıran aynı gençler size sahip de çıkarlar. Yani mahalle yabancıyı bir miktar dışlarken, kendi sakinine de sahip çıkar. Bu nedenle eğer mahalle bu galerileri yabancı olarak görmeseydi, içine alabilseydi, ya da bu galeriler mahalle ile düzgün bir diyalog geliştirmeyi başarabilmiş olsalardı, mahallenin kodlarına, kurallarına saygılı davranabilselerdi, belki böyle bir saldırı olmazdı, olsa bile mahalleden zımni bir destek almazdı. Yani buradaki olayı sokakta içki içmeye indirgemek yaşanan olayı basitleştirmek olur. Burada uzunca bir süredir kamusal mekânın nasıl kullanılacağına dair bir gerilim yaşandığı anlaşılıyor ve bu son hadise bir anlamda bardağın taştığı nokta oluyor. Ayrıca orada ilk defa böyle bir etkinlik olmuyor, geçmişte bu tür olaylar yaşanmadı. Burada temel mesele içki vs. değil demek ki.

        “NEW YORK’TA DA YAŞANDI”

        Bu saldırı soylulaşma sürecinin neresine oturuyor? Soylulaşma sürecinde bu tür olaylar sık yaşanır mı? Dünyada da 70’lerde Londra’dan başlamak üzere New York, Paris ve Madrid gibi metropollerde bu sürecin yaşandığını söylemiştiniz. Orada da böyle çatışmalar yaşandı mı?

        Soylulaşmanın gerçekleştiği mekânlar aynı zamanda kutuplaşma mekânlarıdır… Mâlum, kutuplaşma çıkarları birbirinden farklı grupların aynı mekânı paylaştıkları, kullandıkları, aynı mekânda karşılaştıkları durumlarda gerçekleşir… Karşıt grupların birbirinden kopuk oldukları ortamlarda karşılaşma olmadığında, kutuplaşma da olmaz… Soylulaşma-karşıtı hareketler de soylulaşma literatüründe karşımıza çıkan bir durumdur. Özellikle 70’li ve 80’li yıllarda New York ve Londra gibi sürecin oldukça vahşi bir şekilde ilerlediği kentlerde güçlü soylulaşma karşıtı hareketler gerçekleşti. Bizde de kentsel dönüşüm projeleri ile bu tür hareketler ortaya çıkmaya başladı, cılız bir şekilde olsa da…

        Tophane’de bu süreç nasıl gelişti?

        Gerek görsel, gerekse yazılı basından izlediğimiz kadarıyla Tophane’de uzunca bir süredir böyle bir kutuplaşma var. Mahalleli ile ya da orada on yıllardır yaşayanlar ile yeni gelenler, yani soylulaştırıcılar, arasında… Aslında soylulaştırıcılar diye geniş bir kategori açmak da yanlış burada… Onlar içerisinde bir kesim arasında demek daha doğru… Çünkü benim yıllardır orada yaşayan ve orayı İstanbul’un başka yerlerinden çok daha güvenli bulan arkadaşlarım var… Oradaki insanlardan yardım dışında bir şey görmemiş olanlar… Elbette onlar bira şişelerini alıp da sokakta dolaşmıyorlar, çevrelerindeki hassasiyetlerin farkındalar…

        “GÜÇ DENGESİ SANATÇILARIN LEHİNE”

        O zaman bu saldırıya nasıl bir anlam yüklemeliyiz?

        Yukarıda değindiğim gibi burada yaşananlar, kamusal alanın kimin iktidarında, kimin kontrolünde olacağı üzerine bir kavgaya benziyor daha çok. Mahalleli ben yıllardır burada böyle yaşadım, gayet de mutluydum, böyle yaşamaya devam etmek istiyorum diyor. Sonradan gelenler, ya da daha doğrusu sonradan gelenler arasında belli bir kesim ise ben de böyle yaşamak istiyorum diyor. Sonradan gelenlerin sayıları çok az belki ama eğitim seviyeleri, sosyal pozisyonları ve ilişki ağları bir anda güç dengesini onlar lehine çevirebiliyor. Bu öyle bir güç ki, biraz da konjonktürden yararlanarak, İstanbul’un küçük bir mahallesinde gerçekleşen ve Türkiye gibi bir ülkede aslında her gün gerçekleşen bir sürü şiddet olayının yanında oldukça masum kalan (kimsenin ölmediği, ağır yaralanmadığı, tecavüze uğramadığı vs.) bir olay günlerce Türkiye gündemini meşgul edebiliyor, gazetelerde manşet olabiliyor.

        Gösterilen tepki abartılı mı diyorsunuz yani?

        Sonuçta şiddet içeren her türlü eylemde olduğu gibi bunun da kınanması gerekir, ama bu durum, olayın gördüğü ilginin, başka olaylara gösterilen, başka kişilerin başına gelen talihsiz olaylara kıyasla orantısız olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

        “MAHALLELİ MAĞLUP OLDU”

        Bu yaşananları bir rant kavgası olarak değerlendirebilir miyiz?

        Soylulaşmanın olduğu yerde rant da doğal olarak vardır… Sonuçta soylulaşma hem sosyal, hem de mekânsal bir dönüşüme karşılık gelir. Mekânın dönüşümü de ranttan bağımsız düşünülemez. Zaten güncel soylulaşma tanımları da kentsel mekânın yeniden üretilmesine vurgu yapıyor. Ama medyadaki yansımalara bakıldığında bu olayda ranttan çok kamusal alanın kullanılmasına, mahallede ya da kamusal alanda kimin kurallarının, kimin yaşam tarzının, taleplerinin galebe çalacağına yönelik bir kavga olduğu izlenimine kapılıyoruz… Bu saldırı mahalleli için bir mağlubiyetle sonuçlandı şüphesiz… Zaten uzun vadede kazanma şansları çok azdı, belki hiç yoktu, ama bu kadar çabuk da havlu atmak zorunda kalmayabilirlerdi.

        Öyleyse Tophane’yi nasıl bir gelecek bekliyor?

        Tophane’nin soylulaşması zaten kaçınılmazdı. Mahallenin bir anda bu kadar görünür ve popüler olması, ister istemez buradaki dönüşümü, Tophane’nin Cihangirleşme ya da Galatalaşma sürecini hızlandırıcı bir etki yapacaktır diye düşünüyorum. Yine medya vesilesi ile ortaya çıkan kamuoyu baskısı, mahalleli ile yeni gelenler arasında kamusal alanın kullanımına yönelik yaşanan kavganın ikinci grubun lehine sonlanma ihtimalini güçlendiriyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ