Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İhsan Bal Habertürk

        İhsan Bal / Gazete HABERTURK

        ibal@htgazete.com.tr

        MİT-PKK görüşmesi üzerine başlayan tartışmalar, dikkatleri “malum çevrelerin” üzerine yöneltti. Bu görüşmenin internete sızdırılması üzerine ilk defa görüşlerini açıklayan Başbakan Erdoğan, bir yandan bazı hatalar yapılmış olabileceğine dikkat çekerken, diğer taraftan da görüşme yapılmasının arkasında net bir şekilde duruyor.

        Başbakan’ın Tunus semalarında gazetecilerin soruları üzerine, görüşmeyle ilgili verdiği cevapların bence en dikkat çekeni “malum çevreler” ifadesi... Başbakan’a göre bu durum, malum çevrelerin Hakan Fidan’ı ilk kez hedef alışı değil. “Sızma nasıl olmuş, onu araştırıyoruz” diyen Başbakan, “Hatası da olsa Hakan Bey’i böyle nedenlerle harcamayız” diye açıklama yapıyor. Malum çevrelerden kastın yurtdışı ayağının İsrail’e uzandığını görmemek ise mümkün değil.

        İsrailli politikacıların Türkiye’ye yönelik çıkışları, bu kanının çok da yersiz olmadığını gösteriyor. İsrail’in sivri laflar eden aşırı sağcı Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’ye karşı PKK ve Ermeni kozunu kullanacağı iddialarından çok önce, Savunma Bakanı Ehud Barak’ın, 1 Ağustos 2010 tarihli gündemi sarsan açıklamaları şöyleydi: “Türkiye dost bir ülke ve stratejik bir müttefik. Fakat son haftalarda İran destekçisi bir adam, Türkiye MOSSAD’ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz bu sırların İran’a açılabileceği şeklinde. Bu da çok rahatsız edici.” Ancak daha da dikkat çeken nokta ise basına kapalı bu fikirlerin yayınlanmasının üzerine, durumu düzeltmesi beklenen İsrail Savunma Bakanı’nın haklı olduklarını iddia eden “Bizim haklılığımız, eleştirilerimizin doğru olmasından kaynaklanıyor” vurgusunu kamuoyuyla paylaşması oldu.

        Düşünebiliyor musunuz? İsrail, dost ve stratejik müttefik olarak tanımladığı bir ülkenin istihbarat başkanını önce gizliden, daha sonra da açıktan hedefe koymayı sakıncalı görmüyor. Süreç bununla da sınırlı kalmıyor. ODATV iddianamesine bakıldığında aynı çevrelerin -veya “malum çevrelerin”- Türk istihbaratının başıyla ilgili kara propagandalar yürüttüklerini, MİT Müsteşarı’nı neredeyse İsrail ağzıyla yargıladıklarını görüyoruz.

        Bir sene önceye gidildiğinde, İtalyan gazeteci Olimpio’nun, Hizbullah’a silah gitmesinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve İran Devrim Muhafızları İstihbarat Başkanı Hüseyin Taab ile varılan mutabakatla gerçekleştirildiği gibi yanlı haberler dolaşıma sokuldu. Ancak, Türkiye’de de İsrail merkezli dezenformasyon çalışmalarını, hiçbir doğrulanma çabası olmadan veya makul bir süzgeçten geçirilmeden servis eden çeşitli merkezlerin olduğunu görmek artık pek şaşırtıcı değil.

        İşin aslı, bu gelişmelerle Türkiye-İsrail arasındaki kurumsal güven bunalımları yapısal bir hal alıyor ve daha da vahimi bu durum, halk tabanında tam bir kara propagandaya dönüştürülüyor. Şimdi gelinen noktada daha da ürkütücü olan, olağan şüphelinin “malum çevrelerde” sadece yurtdışı değil aynı zamanda yurtiçi uzantılarının da olabileceği ihtimali...

        HEDEF BAŞBAKAN

        Peki, hedef gerçekten Hakan Fidan mı? Sözü geçen çevrelerin ulusal ve uluslararası ittifaklarına bakıldığında bu kadar büyük bir propaganda savaşının ne kadar önemli olursa olsun sadece MİT Müsteşarı’yla sınırlı tutulması mümkün değil. Asıl hedefin Başbakan Erdoğan olduğu açık. Zaten sızdırılan MİT-PKK Oslo görüşmesinin haberleştirilme şekli Başbakan üzerinden yapılmış, basında yer alan haberlere bu olay “Bu görüşmeler Başbakan’ı bitirecek!”, “Erdoğan’ı yok edecek!” şeklinde yansımıştır.

        1 Mart tezkeresinden beri ellerini ovuşturanların Amerika’dan İngiltere’ye, İtalya’dan Almanya’ya kadar ittifak halinde oldukları basın yayın kuruluşlarında ısrarla çıkan haberlerin özeti ise; Başbakan Erdoğan’ın etkisizleştirilmesi, sınırlandırılması, hatta darbe de dahil eldeki bütün araçlarla iktidardan uzaklaştırılmasıdır. Malum çevrelerin son hamlesi, yeni olmadığı gibi bununla da sınırlı kalmayacaktır. Önümüzdeki haftalarda ve aylarda çok daha yoğun, kapsamlı bir psikolojik harp ve propaganda savaşına hep beraber hazır olmalıyız. Oslo görüşmesinin sızdırılması sadece geniş kapsamlı stratejinin ilk taktik hamlesidir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ