Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Ergenekon ilk önce Susurluk raporuna girdi

        ‘Ergenekon’, geçen yıl Ümraniye’deki bir gecekonduya baskın yapılana kadar, Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanının adıydı çoğumuz için. Ve bu destan, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türkler’in, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip, tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatırdı.

        Sonra... Can Dündar ve Celal Kazdağlı’nın ortak çalışması olan ‘Ergenekon’ isimli kitap geldi... Meraklıları için, yazar Erol Mütercimler’in kitaplarında da bu isme rastlamak mümkündü...

        Fakat ne olduysa, 12 Haziran 2007 akşamı Ümraniye Çakmak Mahallesi’ndeki bir gecekondunun çatısında 27 adet el bombasının bulunmasından sonra oldu... Gittikçe büyüyen operasyonun ‘dalgaları’ birbirinden ünlü kişileri, siyasetçileri, gazetecileri ve üst düzey emekli askerleri ‘şüpheli’ sıfatıyle etkisi altına aldı.

        Bugün itibariyle ‘Ergenekon’, 48’i tutuklu, 38’i tutuksuz toplam 86 şüpheli hakkında, “silahlı terör örgütüne üye olmak”, “silahlı terör örgütüne yardım etmek”, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs”, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı halkı silahlı isyana tahrik”, “patlayıcı madde bulundurmak, atmak ve bu suçları azmettirmek”, “Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek”, “askeri itaatsizliğe teşvik”, “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” ve benzeri suçlamalarla donanmış bir iddianamenin adı. Çok yakında artık ondan ‘Ergenekon Davası’ diyerek sözedeceğiz.

        Üstelik bu davaya kısa bir süre sonra iki emekli orgenereal, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon da dahil olacak. Kimbilir belki de, fısıltıyla konuşulan ‘yedinci dalga’ başka isimleri de davaya katacak.

        Ergenekon ilk önce Susurluk Raporu’na girdi

        Peki Ergenekon isminin ilk kez resmi bir belgeye 1997’de girdiğini biliyor muydunuz? Hem de TBMM Susurluk Komisyonu Raporu’na...

        3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasının ardından, 12 Kasım’da yapılan meclis genel kurul toplantısında, ‘yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları ile Susurluk’ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması’ amacıyla meclis arastırılması yapılmasına karar verildi.

        Refah Partisi’nden Mehmet Elkatmış’ın başkanlığındaki 9 kişilik komisyon üyeleri arasında Hayrettin Dilekcan, Mehmet Bedri İncetahtacı; Doğruyol Partisi’nden Nihan İlgün, Mahmut Yılbaş; Anavatan Partisi’nden Yasar Topçu, Metin Öney; Demokratik Sol Parti’den Sema Pişkinsüt ve Cumhuriyet Halk Partisi’nden Fikri Sağlar da vardı. Komisyon üyelerinin çalışma süresince ne gibi zorluklar yaşadıklarını, kimleri dinleyebildiklerini, kimlerin davetlerine itibar etmediklerini ve hazırladıkları raporu, merak eden herkes internetten rahatlıkla bulup okuyabilir.

        İşte o ‘TBMM Susurluk Komisyonu Raporu’nun ‘iddialar’ başlıklı beşinci bölümünde yer alan isme dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugün Ergenekon iddianemesinin şüphelilerinden olan ve halen tutuklu bulunan Ümit Oğuztan’a...

        ‘Yazar Ümit Oğuztan’ın iddiaları’

        ‘Yazar Ümit Oğuztan’ın iddiaları’ başlıklı bölümde, yurtiçinde mafya ve yurtdışında CIA ile bağlantılı olan Ergenekon isimli bir örgütten bahsedildiği görülüyor. Raporun ilgili bölümü şöyle:

        ”İşadamı M. Ali Yaprak'ın kaçırılması ve Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi ile ilgili olarak Yazar Ümit Oğuztan'ın Komisyon Başkanlığı’na verdigi 10 Mart 1997 tarihli dilekçesinde;

        ”Kendilerine ulaşan ve komisyona yararlı olacağı düşüncesiyle verilen bilgilerin “MİT” tarafıdan da daha önceden bilindiğini ancak değerlendirmeye sokulmadığını, haber kaynağının ise hayati tehlike endişesiyle hareket ettiğini, içinde siyasal otoritenin de bulunduğu çıkar çevrelerinin gerçeğin ortaya çıkmasını istemediğini, yurtiçinde ‘mafia’ ve yurtdışında ‘CIA’ bağlantıları bulunan örgütlenmenin ‘ERGENEKON’ ve ‘GLADYO’ olarak adlandırıldığını, adına mafia denilen yasadışı çıkar gruplarının, gücünü siyasal otorite ile yaptığı işbirliğinden aldığını belirttikten sonra, 5 Şubat 1992 tarihinden itibaren önemli olayların kronolojik sıralamasını yapmaktadır.

        Uyuşturucu trafiğinden Türk siyasal otoritesine, aşiret liderlerine ve bürokratlarına çok fazla miktarda para akıtıldığını; komisyonun çok önemli bir görev üstlendiğini; titiz çalışması ve tanıkların korunmalarının sağlanması gerektiği; faili meçhul siyasi cinayetlerin siyasal otorite tarafından organize edildiği gibi, dürüst gazeteci ve yazarların da medya kuruluşlarından dışlandıklarını; basın ve gerçekleri dile getiren yazarlar üzerinde siyasal otoritenin baskı yaptığını veya faili meçhul cinayetlerle susturulmaya çalışıldığı, vatandaşın da umutsuzluğa düştüğünü;

        6 Mart 1997 tarihinde gazeteci arkadaşı Muharrem Demir'e ulaşan haberleri araştırmak üzere oto hurdacısı Yalçın Zafer ile görüştüğünü; yapılan görüşmede Orhan TAŞANLAR'ın İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde müdür yardımcılarından birinin makam şoförü olan Mesut'un kırmızı Mersedes olayına karıştığını, kendilerini telefonla arayarak 71-72 model bakımlı bir mersedes almak istediklerini ve kendisinin 3 kişi ile birlikte giderek kırmızı mersedes otoyu rayiç fiyatının 10 misli paraya alıp otonun sahibine verdiğini ve kendisinin de komisyonunu aldığını, bu Mersedes’e 16 EA ... no'lu sahte plaka takıldığını ve otomobilin tesliminden sonra işadami M.Ali YAPRAK'ın kaçırılarak fidye alındığını; çok kısa süre sonra da; Ömer Lütfi Topal'ın öldürüldüğünü; otomobili de 40 gün sonra geri vermek istediklerini ancak almadıklarını, otonun alımı sırasında bulunan 3 kişiden birinin Ayhan Çarkın, diğerlerinin de özel timci olduğunu; ancak alışverişle ilgilenmediklerini; M.Ali YAPRAK'ın kaçırılma ve Ömer Lütfi TOPAL'ın öldürülme olayında kullanılan kırmızı Mersedes'in daha sonra Yalçın Zafer tarafından sökülüp satılarak ortadan kaldırıldığını, belirtmiştir. (Ek: 47)”

        Susurluk hakkında MİT, Başbakanlık Müsteşarı Kutlu Savaş ve son olarak TBMM Susurluk Komisyonu tarafından üç ayrı rapor hazırlandı. Fakat tıpkı bu raporlar gibi, açılan dava da, sonuçları itibariyle kamuoyunu hiçbir zaman tatmin etmedi.

        Belgeyi büyütmek için üzerine tıklayın!

        ‘Ergenekon’ klasörü polis tutanağında!

        Gelelim 2001 yılına... Kendisini polis olarak tanıtan iki kişi tarafından dolandırıldığını söyleyen Timur B. isimli şahsın, şikayeti üzerine polis 2 Mart 2001’de Tuncay Güney’i gözaltına aldı. Güney’in evinde yaptığı aramada, iki adet ruhsatsız silah, iki şarjör, çok sayıda fişek ve sahte araç plakaları, üzerinde kendi fotoğrafının bulunduğu nüfus cüzdanları, boş resmi tapu senetleri, sahte ehliyet ve çalıştığı basın kuruluşlarına ait ‘gerçek’ kimlik kartları vardı. Polis, 5 Mart 2001 günü, Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın birlikte çalıştığı Taksim Feridiye Caddesi Fırın Sokak’taki büroda da arama yaptı. ‘Ergenekon’ ismi, polis ekibinin saat 23.00 sıralarında hazırladığı ‘geçici zapt etme tutanağı’na bu şekilde geçti.

        Tutanağa göre büroda ele geçirilenler arasında; bir adet TBMM Susurluk Komisyonu Raporu, bir adet Döküman içerikli siyah renkli klasör, bir adet Ergenekon içerikli sarı renkli klasör, bir adet Suikastler içerikli sarı renkli klasör, bir adet Araştırma içerikli sarı renkli klasör, bir adet TC İstihbarat Birimleri içerikli sarı renkli klasör, Strateji isimli derginin ocak, şubat, mart ve nisan 1998 yılına ait ciltlenmiş ansiklopedi bulunuyordu.

        Belgeyi büyütmek için üzerine tıklayın!

        “Binayı Manukyan hediye etti!”

        Tuncay Güney daha önce, Turgut Büyükdağ’ın sahipliğini yaptığı Yeni Strateji Dergisi’nde haber koordinatörü olarak çalışırken, Ümit Oğuztan da aynı derginin yayın yönetmenliğini yapıyordu. İkili, operasyonun yapıldığı tarihten 4 ay önce Büyükdağ’ın yanından ayrılmış, Ümit Oğuztan’ın sahipliğinde Taksim’deki bürolarında Strateji Araştırma Grubu adı altında faaliyet gösterecek yeni bir şirketin kuruluş çalışmalarına başlamıştı.

        Tuncay Güney tarafından dolandırıldığını öne süren Süleyman Gürleyen’in ifadesine göre, daha sonra ‘Ergenekon’ klasörünün ele geçirildiği, bu binayı kamuoyunda ‘genelev patroniçesi’ olarak tanınan Matild Manukyan hediye etmişti.

        Gürleyen’in, konuyla ilgili olarak dönemin DGM Savcılığı’na verdiği ifade şöyleydi: “Tuncay Güney, kendisinin JİTEM’de görevli olduğunu söylüyordu. Hatta bir ara Mehmet Eymür’ün sitesinde onun hakkında, ‘çift kimlikli’ diye bilgi vardı. Ben JİTEM’de çalıştığına inandım, çünkü hep subaylarla geziyordu. Yanında en çok Teğmen Murat ve Binbaşı Tekin vardı. Tekin yanından ayrıldı, hatta beni de ikaz etti. Tuncay Güney ve yanındakiler, Taksim civarında Matild Manukyan isimli kadından hediye olarak almışlar. Tuncay Güney bana, orada Veli Küçük’ün oturacağını söyledi ve benim tadilat masraflarımı üstlenmemi istedi. Ben de 28 bin dolar harcayarak tamir ettirdim. Bu kişiyi Veli Küçük Paşa’ya götürdüm, görüştürdüm, ondan sonra bunun dolandırıcı olduğunu anladım. Ve ilişkimi kestim.”

        ‘Ergenekon’ klasöre sahibine iade edildi!

        Tuncay Güney, İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nde geçirdiği 4 günün ardından, 8 Mart 2001’de sevkedildiği mahkemece tutuklandı ve ertesi gün kefaletle serbest kaldı. O tarihlerde yurtdışında çıktığı sanılan Güney, bir daha geri dönmedi.

        Tuncay Güney, Ümit Oğuztan, Adem Taşdemir ve Gökhan Kasap hakkında ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, sahte resmi evrak kullanmak, sahte nüfus cüzdanı kullanmak, memuriyet unvanının gaspı, ruhsatsız silah kullanmak ve dolandırıcılık’ suçlarından dava açıldı. Halen devam eden bu dava kapsamında, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Tuncay Güney hakkında 5 yıl önce çıkartılan ‘yakalama emri’ halen devam ediyor.

        Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’ın bürosunda ele geçirilen belgelere gelince... Oğuztan, el konulan klasörlerini almak için uzun bir mücadele verdi. Polise ve mahkemeye defalarca dilekçe sundu. Ve sonunda amacına ulaştı. İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 4 Temmuz 2003 tarihli tutanağına göre, Taksim’deki bürodan alınan 20 adet eşya kendisine iade edildi. Ümit Oğuztan’a ait olduğu ve iade edildiği belirtilen eşyalar arasında, ‘Ergenekon’ isimli sarı renkli klasör de yer alıyordu.

        Bu ‘Ergenekon’u ilk önce Fehmi Koru yazdı

        Yıllar sonra... Tarih 30 Nisan 2001’i gösterirken Fehmi Koru, Yeni Şafak gazetesinde ‘Taha Kıvanç’ adıyla kaleme aldığı köşesinde ‘eline geçen’ bir belgeden bahsediyordu. Koru, 24 sayfalık bu raporun, ‘Ergenekon: Analiz – Yeniden Yapılanma – Yönetim ve Geliştirme Projesi’ başlığını taşıdığını ve raporu yazanın adının da belgede yer aldığını yazıyordu. Ertesi gün bir yazı daha kaleme alan Koru, “Deli saçması gibi gelse de, ‘Atatürk ilkeleri doğrultusunda, Kemalizm’in tek gerçek olduğuna inanarak’ yazılmış taş gibi rapor bu... Gereği yerine getirildi mi acaba?” diye soruyordu.

        Ergenekon, 10 gün sonra, bu kez Aksiyon dergisinin kapağında karşımıza çıktı. Derginin 12 Mayıs 2001 tarihli sayısında, ‘Yeniden yapılanmanın aktörü Ergenekon’ kapağının altında Harun Odabaşı imzasıyla geniş bir haber haber yayınlandı. Bu haberi internette kolaylıkla bulmak mümkün. Bugün Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltında bulunanlara hangi soruların sorulduğunu merak edenler için iyi bir kaynak olduğunu belirtmekte de fayda var.

        Ergenekon destanın son iki satırında denildiği gibi:

        “Sözümüz uzun oldu, lakin gönülden oldu;

        Giden bir kaç dakika, yine ömürden oldu...”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ