Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika türkiye'nin cumhurbaşkanları, mustafa kemal atatürk, ismet inönü, celal bayar, cemal gürsel, cumhurbaşkanlığı seçimleri, tbmm kuruluşu, cumhuriyetin ilanı, türkiye, cumhurbaşkanı adayları, muhsin kızılkaya, yazı dizisi

        Muhsin KIZILKAYA / HT GAZETE - YAZI DİZİSİ / 4

        1950'de CHP'den iktidarı devralan DP, kısa süre içinde memleketin makus talihini değiştirdi. Üretim arttı, milli gelir yükseldi, karayolları, barajlar yapıldı. Eğitim kurumları arttı, eğitimin kalitesi yükseldi.

        CHP döneminde Türkçeleştirilmiş ezan tekrar Arapça okunmaya başlandı. Ancak daha önce iktidarın borazanı gibi kullanılan radyo bu kez de kendi borazanı olmaya başladı. Basına sansür geldi, gazeteciler rahat çalışamaz oldu.

        İngiliz tarihçi Lord Acton'ın, "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır" sözü, sanki DP'nin ikinci dönemi için söylenmiş bir sözdür. 1954 seçimlerinde milletvekillerinin yüzde 93'ünü kazanan DP, kendisine oy vermeyen bir-iki ili cezalandırma yoluna gitti. Malatya'yı bölüp içinden Adıyaman'ı çıkardılar. Kırşehir şehir olmaktan çıkarılıp ilçe yapıldı. Basına karşı sert önlemeler alındı, muhalif gazeteciler ağır cezalara çarptırıldı. Yavaş yavaş ekonomik sıkıntılar baş gösterdi.

        6-7 EYLÜL OLAYLARI

        6 Eylül 1955'te bir İstanbul Gazetesi'nde Selanik'teki Atatürk'ün evine bomba konulduğu haberi çıkınca İstanbul'da halk adeta ayaklandı, önce Rumların sonra da diğer azınlıkların evlerine ve işyerlerine doğru yürüdü, büyük bir yağma başladı. Bir kara leke gibi tarihe 6/7 Eylül olayları olarak geçen hadisenin bir provokasyon olduğu sonradan ortaya çıktı.

        1958'de ekonomik buhran derinleşti. Kuyruklar oluştu, karaborsa yaygınlaştı.

        1960 yılına gelindiğinde iktidar muhalefeti "ihtilal" kışkırtıcılığıyla, muhalefet ise iktidarı bir "istibdat" idaresi kurmakla suçluyordu.

        'BEN DE SİZİ KURTARAMAM'

        Nisan ayında İnönü, TBMM kürsüsünde,"Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimini kurarsa o memlekette ihtilal behemehal olur. Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam" dedi.

        Fakat İnönü'nün bu sözleri basında yer almadı. DP'nin kurduğu Tahkikat Komisyonu, hemen hemen her türlü siyasal faaliyetin yanı sıra, kuruluşuna ilişkin Meclis görüşmelerinin yayını dahil, kendi çalışmasıyla ilgili haber ve yorumları da yasaklamıştı.

        Çok geçmeden, bir ay sonra İnönü'nün dediği oldu, askerler 27 Mayıs 1960 günü yönetime el koydu. Darbe adeta bağıra çağıra, davul zurnayla gelmişti.

        O zamana kadar Menderes'e adeta tapan, düşen bir uçaktan sağ kurtulduğunda "Allah onu bizim için koruyor" diyen milyonlarca kişi, darbeyi büyük bir sessizlikle, hatta yer yer bir bayram havasıyla karşıladı. Hatta daha sonra, 1970'li yıllara kadar o gün, "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak resmen kutlandı.

        ABD DARBEYE NİYE SES ÇIKARMADI?

        Darbenin siyasal nedenleri üzerine bugüne kadar bir yığın şey yazıldı. Amerika'nın darbeye karşı herhangi bir tepki göstermemesini tarihçi Mete Tunçay şuna bağlıyor:

        "Menderes'in'in ekonomik sıkıntılara çare aramak için, son zamanlarda Sovyetlerle ilişki kurmaya çalışmış olmasıdır. ABD'nin 27 Mayıs müdahalesine ses çıkartmayışının nedeni, büyük bir olasılıkla bununla ilgilidir."

        YASSIADA MAHKEMESİ

        Darbeden hemen sonra Yassıada'da bir mahkeme kuruldu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'le birlikte, 401'i milletvekili olmak üzere, 500'den fazla Demokrat Partili, düzmece bir davayla yargılanmaya başlandı. Menderes, Zorlu ve Polatkan için idam kararı verildi. Celal Bayar yaş haddinden kurtuldu.

        İŞKENCE VE İNTİHARLAR

        Darbenin kurbanları sadece bu isimlerle sınırlı değildi. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Lütfi Kırdar, duruşma sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Yusuf Salman, Lütfü Şaylan, Gazi Yiğitbaşı, Emekli Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Yümnü Üresin ve Kenan Yılmaz, Anayasa davasında yargılanırken Yassıada'da öldüler. İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara'da Harp Okulu'nda sonradan "intihar" denilse de, şüpheli biçimde hayatını kaybetti. Herkesin ortasında askerlerden dayak yemeyi gururuna yediremeyen Cemil Keleşoğlu bileklerini keserek intihar etti. İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay da 30 Eylül 1960'da işkence sonucu hayatını kaybetti. Bir diğer Demokrat Partili Zakar Tarver de gördüğü kötü muamele sonucunda hayata veda etti.

        ORDUYLA ANKARA'YA YÜRÜYECEKTİ

        O sırada Erzurum'da 3. Ordu'nun başında bulunan Orgeneral Ragıp Gümüşpala, -ki Dersim katliamı sırasında teğmenken öldü sanılmış, gıyabında cenazesi kaldırılmış ancak isyancılar onu yaralı bulmuş, aylarca bakıp yaralarını iyileştirdikten sonra birliğine teslim etmişlerdi- Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) liderlerinin kim olduğu sordu. Başlarında kendisinden daha kıdemli bir asker yoksa emrindeki orduyla Ankara'ya yürüyüp isyana son vereceğini bildirdi. Bunun üzerine albaylar, zorunlu izne ayırdıkları Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'i askeri bir uçağa bindirerek apar topar İzmir'den Ankara'ya getirip darbenin lideri görevini verdi.

        DARBECİLERİ ŞAŞIRTAN SEÇİM

        Çok geçmeden seçimlerin yapılmasına karar verildi. Yeni Anayasa Parlamento'yu, Meclis ve Senato olarak ikiye bölmüştü. Meclis 'nispi temsil' sistemine göre seçilmiş 450 milletvekilinden; Senato ise 'çoğunluk' sistemine göre seçilmiş, 40 yaşını aşmış, üniversite mezunu 150 senatörden oluşuyordu.

        15 Ekim 1961'de yeni partilerin katılımıyla genel seçimler yapıldı, fakat sonuç darbeciler ve destekçileri açısından hiç de beklendiği gibi değildi. CHP 173 milletvekili ve 36 senatörü parlamentoya sokarken, kendisini Demokrat Parti'nin devamı olarak gören 3 parti (Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) ), oyların yaklaşık yüzde 70'ini almıştı. Bu 3 partinin yapabileceği olası bir koalisyon, 27 Mayıs'ın sonu ve bir "karşı ihtilal" olacaktı.

        AP'NİN ADAYI ALİ FUAT BAŞGİL

        Bu beklenmedik aritmetik Cumhurbaşkanı kim olacak sorusunu gündeme getirdi. İnönü ve Cemal Gürsel isimleri ön plana çıktı. Ancak Adalet Partisi (AP), 1937'de kurulan Hatay Cumhuriyeti'nin Anayasasını hazırlamış, MBK tarafından üniversiteden uzaklaştırılmış olan 147'lerin içinde yer alan Anayasa profesörü Ali Fuat Başgil'i aday göstermeye niyetliydi.

        Bu fikir askerlerin hiç hoşuna gitmedi. Tekrar yönetime el koymaya karar verdiler. Ancak İnönü yeni bir darbeye kesinlikle karşı çıktı. Askerlere, bütün parti liderlerine bir protokol imzalatacağını sözünü verdi ve sözünü tuttu. Hepsine Cemal Gürsel'in huzurunda bir protokol imzalattı. Bu protokole göre hükümeti İnönü kuracak, Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı olacak, Yassıada mahkumları da kesinlikle af edilmeyecekti.

        'MEZARINI BİLE HAZIRLAMIŞLARDIR'

        Askerlerin önünde son bir engel kalmıştı; "gerici" Ali Fuat Başgil Hocayı adaylıktan vazgeçirmek...

        Protokol imzalandığında Ali Fuat Başgil, adaylığını açıklamak üzere trene binmiş, İstanbul'dan Ankara'ya doğru yolculuk halindeydi. Her istasyonda halkın yoğun ilgisiyle karşılaştığı için tren Ankara Garına rötarlı girdi. Büyük bir kalabalıkla karşılandı. Cebinde "seni destekliyoruz" diyen 150 milletvekilinin imza listesi vardı.

        Terden iner inmez Başbakanlık'a davet edildi. Orada kendisini MBK üyesi Fahri Özdilek ile Sıtkı Ulay bekliyordu. Sıtkı Ulay, yıllar sonra olup bitenleri gazeteci Can Dündar'a anlattı, o da şu şekilde özetledi:

        "Sıtkı Ulay, lafı çevirmeden kendisine şöyle dedi:

        "Hoca, bil ki sen Cumhurbaşkanı olursan ne top atılır, ne tören yapılır. Senin cibin hazır. Koyacaklar seni bir cibe... Yukarıda bir yere götürecekler. Orada akıbetin meçhul. Belki Etlik'te mezarını bile hazırlamışlardır."

        Hoca o gün adaylıktan vazgeçti. Odadan çıktı, bir taksiye bindi, sabaha karşı oteldeki hesabını kesti, geldiği gibi İstanbul'a geri döndü, senatörlükten istifa etti ve hemen ertesi gün de Türkiye'yi terk ederek İsviçre'ye sürgüne gitti.

        HINISLI CEMAL GÜRSEL

        25 Ekim'de, "Cemal aga" lakaplı, Diyarbakır'da kendisini dinlemeye gelmiş olan topluluğa, "Kürt diye bir şey yok. Size Kürt diyenin yüzüne tükürün" diyerek tarihe geçmiş olan Hınıslı Cemal Gürsel tek aday olarak cumhurbaşkanlığı seçimine girdi. Oylama yapılırken Meclis'in etrafı askerler tarafından kuşatılmış, locaları da askeri erkan doldurmuştu.

        Siyasi parti liderleri, "Cemal Gürsel" yazdıkları oy pusulalarını foto muhabirlerine göstere göstere sandığa attı.

        Cemal Gürsel milletvekillerinden 434'ünün oyunu alarak Çankaya'ya çıktı.

        Cemal Aga yemin törenine askeri üniformasıyla geldi. Yeni Anayasaya göre o makamda 7 yıllığına kalacaktı ancak nöbeti başka bir askere devretme fırsatını bulamadan 14 Eylül 1966 günü vefat etti.

        GÖRSELLERİ TAM EKRAN GÖRÜNTÜLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ...
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ