Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Songül Öden ve Mert Fırat'tan HT MAGAZİN’e özel açıklamalar

        HT MAGAZİN / Bülent İPEK

        Bingöllü anne ve Diyarbakırlı bir babanın Ankara’da doğup büyüyen kızları Songül Öden’in şöhreti dizilerle Türkiye’den, Ortadoğu ve Balkanlar’a ulaştı. Annesi okuma yazmayı ilkolul 1’deyken onunla beraber öğrenmiş.

        Anadili Zazacayı zamanın baskısı ve korkusundan çocuklarına öğretemese de, hem hepsini okutup önemli meslekler edinmelerini sağlamış hem de onları eşitlikçi, vicdan sahibi insanlar olarak yetiştirmeye gayret etmiş. Songül Öden, son dönemde artan kadına yönelik şiddet ve cinayetleri kendine dert edinmiş durumda.

        Öden ‘Yeniden cahiliye dönemi’ dediği bu günlerin geçeceğine inanıyor ve sanatın iyileştirici gücünü öneriyor. Yeni dizisinde de 2 çocuğuyla gecekondu mahallesinde ayakta durmaya çalışan güçlü kadını oynuyor. Şimdi dizi karakterine daha da sıkı sarıldığını söylüyor.

        Yeni diziye başladınız, adı neden Serçe Sarayı?

        Dizinin senaryo ekibinden bir arkadaşın annesinin hikâyesi aslında. 29 yaşında eşini kaybetmiş ve 4 çocuğu ile prefabrik bir evde yaşayan çok güçlü bir kadınmış annesi. O prefabrik eve de serçenin sarayı dermiş. Bunu çocuklarına masal gibi anlatırmış “Burası serçenin sarayı” diye.

        ‘DUL TABİRİ DAMGALANMAK GİBİ'

        Sizin bu dizide olmanızı etkileyen sebep nedir?

        Benim dikkatimi en çok drama ile komedinin kardeşlik yapıyor olması çekti. Hayattaki gibi. Cenaze törenindeki gibi. Bütün gün ağladıktan sonra gece bir anda kahkaha atıp buna şaşırmak gibi. Hayat işte.

        Serçe karakterini çalışırken esinlendiğiniz biri oldu mu?

        Serçe, Türkiye’de çok rastladığımız bir kadın. Erkek egemen bir baskıyla karşılaşıyor. ‘Dul’ olma yaftasıyla karşı karşıya geliyor. Kaderin ağlarını ördüğü bir kadın Serçe.

        Dul olma algısı nedir bizim toplumumuzda? Bu bakış açısı eskiye göre hiç mi düzelmedi?

        Çok yakın zamana kadar insanların kimliklerinde ‘Dul’ yazıyordu. Fişlenmek, damgalanmak gibi. Kutsal kitaplarda bile boşanmak ve evlenmek haktır ancak medeni bir yasanın içinde bu kadar ilkel algılıyorsunuz meseleyi. Kadın dul olunca daha hafif, daha yaklaşılabilir gibi geliyor insanlara. Çünkü bakire olmak ile dul olmak bizim gibi toplumlarda bıçak gibi sert ayrılıyor. Allah kadın ve erkek olarak yaratmıştır, bunun toplamına da insan diyoruz.

        Kadın sorunları kadın gözüyle anlatılıyor diyebilir miyiz?

        Tabii bu konular da var. Kadın dayanışması da kadının kadına düşmanlığı da. Kadın din, ahlak, töre üçgeninin içine yerleştiriliyor ve dayatılıp içi boşaltılmış bir zorlama olarak zorbalıkla vücut buluyor. Kutsal kitapta evlenmek de boşanmak da haktır der. Ama yüzlerce kadın cinayeti boşanmak isteyen kadın sebebiyle işleniyor. Töre cinayeti deniyor oysa töre bir kültürdür. Töre cinayeti ancak kültürsüzlüğün kültürü olabilir. Ahlak diyen zorbaların birçoğu en yakınını taciz ediyor, buna çifte ahlak denir.

        Peki bu olaylarda kadınların hiç mi suçu yok?

        Olmaz mı? Ancak mesele bir suçlu bulmak değil. Baskıcı erkek egemen bir dili tartışıyoruz... Erkek ve kadının toplamına insan diyoruz zaten. Birbirlerine bu kadar muhtaçken, onları ayrıştıran birinin diğerine üstünlük kurmaya çalışmasını eleştiriyoruz.

        "DÜNYA BÜYÜK BİR SİRKE DÖNDÜ"

        Cahiliye döneminde kızların diri diri toprağa gömüldüğü bir başka dönemden geçiyoruz..Üstelik bize modern toplum deniyor, ne ironik değil mi? Özgecan için bağrımız yanıp isyan ederken, o dakikalarda onlarca kadının ölüm haberi geliyor. Herkes isyan ediyor, herkes lanet ediyor. Peki ama suçlu kim? Biz uzağı çok iyi gören, yakını kendimizi göremeyen bir coğrafyanın çocukları olduk.

        Cahiliye dönemi olarak adlandırdınız dönemi. Düzeleceğine dair umudunuz var mı?

        Ben sanat yapıyorum. Sanat işçisiyim. Sanatın toplumları iyileştirdiğine inanıyorum. Savaşa, silaha inanmıyorum. Dünyayı edebiyatın, şiirin, sinemanın güzelleştirdiğini biliyorum. Dünya büyük bir sirke döndü. Savaşlar canlı yayınlanıyor, şiddet pornografik bir halde her yerde.

        Serçe de böyle bir kadın sanırım...

        Serçe, oğluna okuması gerektiğini söyleyince oğlu “Sen okumamışsın ki neden bize oku diyorsun” diyor. O da “Bana kimse oku demedi. Annem ölünce bana evlen dediler, evlendim” diyor. Okuyamaması onun makûs talihi. Serçe’nin bütün derdi çocuklarını okutmak, ahlaklı ve ayakları yere basan bir kadın.

        Yakınlarınızda böyle okuyamamış kadın örnekleri var mı?

        Annem. Annem benimle birlikte okuma seferberliğinde akşam okula giderek öğrendi. Ben 1. sınıftaydım. Ben gündüz, o gece okula giderdi. O iki günde söktü okumayı, o kadar açmış ki. Ben daha A’ya B’ye bakarken işi bitirdi. n

        Bunlar Diyarbakır’da mı yaşandı?

        Ankara’da. Ben Ankara’da doğdum büyüdüm. Bütün hayatımız Ankara’da geçti. Annem Bingöllü, babam Diyarbakırlı, göç etmişler. Hepimiz okuduk, biri mühendis, biri müdür oldu... Annem hakikaten Serçe gibi bir kadın.

        "BENİ VİCDANIM YÖNETİYOR"

        Dünya görüşünüz nedir, sosyalist misiniz?

        Eşitlikten, özgürlükten, halktan yanayım. Fakat ülkemizde kendini sosyalist diye tanımlayan ve halktan uzak seçkinci davranan kafası karışık, her telden çalan, güruha yakın hissetmiyorum kendimi. Beni vicdanım ve evrensel kurallar yönetiyor. Mutlak olan insana saygı duymak benim için. Günümüzde herkes kendini kalın hatlarla tanımlıyor fakat o tanıma hiç uymuyor.

        Tiyatroyu bir iş olarak mı, hobi gibi sizi mutlu eden bir uğraş olarak mı görüyorsunuz?

        Bugün kendim ile ilgili aldığım bütün takdirleri tiyatroya borçluyum. Kolektif çalışma bilinci, seyirci ile kurulan gerçek ve biricik dünya tiyatro sahnesinde kurulur. Sinema yarına kalır ve kalıcılığı zamana dayanması onu sanat yapar. Televizyon ise yadsınamaz bir güç.

        Dizi çekimleri başlayınca hayatınızda nelerden feragat ediyorsunuz?

        Hayatımızdan (Gülüyor). Durmayı, sevdiklerimle vakit geçirmeyi özlüyorum. Ben çalışmadığı zaman duran bir tip değilim. Öykü yazıyorum. Çok okurum, film izlemeyi çok severim.

        Serçe Sarayı’nda Mert Fırat ile oynuyorsunuz. Daha önce hiç birlikte çalıştınız mı?

        Çalışmadık ama tesadüf ikimiz de aynı okuldanız. İkimiz de Ankara Dil Tarih’ten mezunuz.

        Nasıl bir ikili olacaksınız sizce?

        Mert çok yetenekli bir oyuncu. Oynama disiplinlerimiz birbirine çok benziyor. O da farklı bir kompozisyon oynuyor, seyirci için de sürpriz olacak.

        "SONGÜL'LE UYUMUMUZ ÇOK İYİ"

        Serçe Sarayı dizisiyle bu hafta ekrana dönen Mert Fırat yeni gösterime giren Bir Varmış Bir Yokmuş filminin sondtrack’i için söylediği şarkıları söylemek için konser turnelerine başlıyor

        Mert Fırat bu hafta çok heyecanlı: hem Melisa Sözen ile birlikte oynadığı ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ filmi vizyona girdi, hem de Songül Öden ve Alican Yücesoy ile başrolleri paylaştığı ‘Serçe Sarayı’ dizisi başlıyor. 10 yılda 20’ye yakın dizi ve filmle hızlı bir yükseliş yaşayan Mert Fırat çok da alışık olmadığımız bir rolle, mahallenin çapkın ve bıçkın delikanlısı rolüyle karşımızda bu kez...

        Genellikle ‘temiz adam’ları oynadığınız TV’de ilk kez mi ‘kirli adamı’ oynuyorsunuz?

        ‘İntikam’ dizisinde de oynamıştım. Aslında Kadir kirli adam değil. Çapkın bir adam, ‘Serçe’ onun gençlik aşkı. Daha önce Serçe’ye sözünü tutamamış. Kirli değil ama hayata biraz geç kalmış biri. Serçe’ye kavuşamayınca evi barkı terk edip mahalleyi terk eder. Sonraki yıllar boyunca, kimseye âşık olmadan, Serçe’yi kalbinin en kuytu köşesinde muhafaza ederek, daha çok acısını bastırmak için o gönülden bu gönüle uçar durur. Yıllar sonra, mahalleye geri döner ve arkadaşlarıyla bir iddiaya girer: Serçe’yi baştan çıkarmayı başaracak mıdır başaramayacak mıdır?

        Songül Öden’le başrolü paylaşıyorsunuz. Elle gösterilen ikili olabilecek misiniz?

        Aramızda çok iyi bir uyum var ama bunun cevabını zaman ve izleyici verir.

        Aynı hafta içerisinde hem sinema filmi hem de diziniz izleyiciyle buluşacak... Bu durum bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı?

        Serçe Sarayı öngörülen zamandan iki hafta geç başladı. Normal koşullarda dizi ile film arasında iki hafta zaman olacaktı ama böyle denk geldi. Bunun bir dezavantaj olacağını düşünmüyorum, aksine bir avantaj. Filmin izleyici kitlesi ile dizinin izleyicisi bambaşka. TV izleyicisini sıcak evinden çıkarıp, tiyatroya ve sinemaya getirmek çok zor, onun için uğraşıyoruz. İki işimizin de aynı zamanda olması ile ilgili aldığım tepkiler olumlu. Böyle denk geldi.

        Film için Müslüm Gürses’in ‘Nilüfer’ parçasını okudunuz, beğenildi de. Albüm veya single çıkarmayı düşünür müsünüz?

        ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’ için soundtrack yaptık, ben orada 5 şarkı söyledim. Kalan 5-6 şarkıyı da ‘Bubi Tuzak’ söylüyor, 6 Mart’ta soundtrack albüm çıkarıyoruz ve konserlerimiz olacak.

        İsminiz zaman zaman magazin sayfalarını süslüyor. Bu durumdan hoşnut musunuz?

        Magazin doğru yapıldığında beni rahatsız eden bir şey değil. Gerçekliği büküp başka türlü aktarmadığında hiç sorun yok. Magazin gazetecisi arkadaşlarımız sağ olsunlar çok destek oluyorlar bize. Her meslekte işini doğru yapanlar ve yapmayanlar var. Magazinde de var. Sadece asılsız haberler canımızı sıkıyor, magazin ile ilgili bıçak sırtı bir durum var.

        ‘Seyirci ile bire bir karşılaşmak önemli’

        Tiyatro, televizyon ve sinema... Sizin için bunlardan hangisi olmazsa olmaz?

        Tiyatro ve sinema. Televizyon da olmazsa olmaz. Aslında oyunculuk olmazsa olmaz. Seyirciyle bire bir karşılaşmak çok önemli. Hiçbirini ayıramam, üçünün de benim için farkı yok. Sevdiğim şeyi yapıyorum.

        Oyunculuk adına şu an geldiğiniz noktada hedeflerine ulaşabildiniz mi?

        Kendime bariz bir hedef koymadım ama istediğim gibi ilerliyorum. Arkadaşlarımla tiyatro yapmayı çok istiyordum, 12 arkadaş tiyatro kurduk yapıyoruz. 4 film yaptık, koyduğum hedeflerin gerçekleştiğini görüyorum, mutluyum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ