Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Ali Poyrazoğlu: Bana her gün bayram

        Ali Poyrazoğlu’nun İstanbul’daki evine defalarca gitmiş ve her seferinde özellikle kocaman kütüphanesinin önünde huzurla dolmuş biriyim. Bu kez, Bodrum’daki evine bayram ziyaretine gittim. Usta oyuncu, bir odasının büyük kısmını yine kitaplara ayırmış. 2 tane oyun yazıyor kendisi, bir de hem kendisinin hem de Türkiye’nin yıllar içindeki değişimine ışık tutmak için anılarını ‘Aynayı Tuttum Yüzüme’ adlı bir kitapta toplayacağını müjdeledi.

        ANILARINI KİTAPTA TOPLUYOR

        İstanbul’dan Bodrum’a, yazarken kendisine yardımcı olacak onlarca kitapla gelmiş. “Bodrum’da sadece keyif yapacak değilim ya! İşte benim yaz gardırobum. Bol bol okuyup yazacağım” diyor. Anı kitabının çok tantanalı, eğlenceli, okuyanların ağzının suyunu akıtacak, samimi bir kitap olacağını da sözlerine ekliyor. Az sonra dahil olacağınız sohbetimiz de çok tantanalı, eğlenceli ve samimiydi. Herkese iyi bayramlar dileğiyle, işte her zamanki gibi tadı damağımda sohbetimizin yazıya dökülmüş hali...

        Ne güzel Bodrum mavileri içinde sohbetteyiz Ali Abi...

        Evet, bu mavi benim için dünyanın en güzel mavisi. Bodrum güzeldir be ya, çok güzeldir! Ben bu evi alalı 30 sene oldu. 10 evlik bir site. Ortada bir havuzumuz, bir de tenis kortumuz var. Herkes birbiriyle arkadaş! Sanatla ve kültürle ilgili, kitap okuyan, aydınlık insanlar kazara bu sitede toplandık. Yılın 4-5 ayı buradayım.

        İstanbul’un trafiğinden uzaklaşmak da rahatlatıyor olmalı seni.

        İstanbul artık çok yorucu bir hale geldi. Dediğin gibi trafiği, gürültüsü patırtısı, havasının kirliliği derken insan kendine vakit ayıramıyor İstanbul’da. Ben Taksim’de oturuyorum, karşıda oyun oynamaya gideceğim zamanlarda trafikten yetişememe korkusuyla oyundan 4 saat önce evden çıkıyorum. Biraz fazla yığıldılar İstanbul’un üzerine! Dile gelse, “Yeter artık! Allah rızası için gelmeyin, başka yerlere gidin!” der. Ben de 30 senedir başka yer olarak Bodrum’a geliyorum. Bu arada her büyük kent gibi sorunları olsa da İstanbul’u fazla da harcamayalım. Ne olursa olsun ruhumuzun başkenti! Ve bütün büyük kentler gibi nimetleri de var. Tiyatrolar, sinemalar, müzeler, konferans salonları, resim galerileri, konser salonları, bale ve opera mesela. Bu nimetlerden yararlanmayı bilmeliyiz.

        Fotoğraflar: Nuri Altuntaş

        'YAPTIKLARIMI SÖKMEK ZORUNDA KALDIM'

        Yeterli mi peki bu nimetlerin sayısı? Senin sahnen ne yazık ki yok artık mesela Ali Abi...

        Çok yaygın ve organize bir durum yok tabii ama sanatçıların özverisiyle her yerde herkes direniyor. Şişli’deki salonumuz direndiğimiz son yerdi. 10 yıl orada kaldık. Sonra bina sahibi “Ya çıkın ya da alın” dedi. Almak için bankadan kredi çekmeyi düşündüm ama binayı gösterdiğim bankacı arkadaşlarım “Bu bina o parayı etmez” dedi. Bina sahibi de istediği rakamdan aşağıya inmedi. O salonu ben yapmıştım. Girdiğimde içi harabeydi, 10 yıl öncenin parasıyla kendi cebimden 750 bin TL para harcadım oraya. Koltuğu, halısı, ışık tesisatı, tuvaleti, büfesi yani her şeyini ben yaptım. Sonra da o yaptıklarımı sökmek zorunda kaldım. Taş gibi dekorların bir kısmını atmak zorunda kaldık çıkarken. Neyse fazla ağlamayayım. 270 koltuk vardı, onları Twitter’dan bize ulaşan genç tiyatrolara paylaştırdık. Bizim tiyatronun koltukları artık başka tiyatrolarda seyircilere “Merhaba” diyor yani.

        O seyirci koltukları o kadar kıymetli ki... İnsanın ruhunun şifalanması için birebir! Geçmişte deden eczanenize uğrayan insanlara “Bu da ruhuna şifa olsun” diyerek ilacın yanında bir de kitap verirmiş. Senin sahnede yaptığın da şifacılık, öyle değil mi?

        Bizim bütün aile eczacı, ben de eczacılıktan geliyorum. Eczanede şifa dağıttığımız gibi sahnede oynadıklarımla, anlattıklarımla, ayrıca verdiğim konferanslarla, seminerlerle, kitaplarımla ruhlara şifa dağıtmaya çalışıyorum. Bir nevi şamanlık yaptığımı düşünüyorum. Tiyatrocular, ruhlara iyi gelecek sözcüklerle, bakışlarla, vücutlarıyla boşluğa heykeller çizerler. Bu, seyircinin ruhunun dışarıya açılan kapılarına ve pencerelerine, hayata farklı bir “Merhaba” diyebilmesi adına bir işarettir. Tiyatro gidilen bir yer değil, oyun bittikten sonra seninle birlikte kapıdan çıkıp evine, hayatına gelen bir olgu. İnsanı manen zenginleştiriyor. Yeni gündemlerle, yeni sorularla, hayata hiç bakmadığın şekilde bakarak dönüyorsun evine.

        'BANA HER GÜN BAYRAM'

        İnsanlar yeterince farkında mı bu durumun peki sence? Yeterince seyircisi var mı tiyatronun?

        Geçenlerde gazetelerde “Türkiye’nin yüzde 90’ı tiyatro seyretmiyor” diye bir istatistik yayınlandı. Buna verilecek bir tek cevap var. Türkiye’nin yüzde 90’ında tiyatro var mı? Bu ülkenin yüzde 90’ında tiyatro yok ki, nasıl yüzde 90’ı tiyatro seyretsin?

        Evet, sahne sıkıntısı hiç kapanmayan yaramız...

        Birkaç büyük kentte sahneler var, Devlet Tiyatrosu’nun birkaç sahnesi var, Eskişehir’in şehir tiyatrosu var, hepsi bu! Seyircilere gelince, onlar bizim meslektaşlarımız. Sen bugün buraya bayram röportajına geldin ya; asıl biz onlarla karşı karşıya geldiğimizde bayram oluyor. Biz onlarla birlikte oynuyoruz ve dediğim gibi oyun bittiğinde salondan zihinlerinde oyunla birlikte ayrılıyorlar. Her oyunu 1 kişi seyretse o 10 kişiye anlatsa, sonra o 10 kişi 20 kişiye anlatsa, sonra rakam bin kişi olsa, daha da artsa... Edip Cansever ‘Karanfil elden ele” diyor ya hani, tiyatro da zihinden zihine! Daha çok seyirci katılsın bize, oyunun tadını çıkarsınlar ve bilsinler ki seyredecekleri oyun onları değiştirecek. Tiyatro dünyayı değiştirmez ama seyredeni değiştirir. Seyredenler de dünyayı değiştirir.

        Bayram çocuğuna dönüştün bunları söylerken, gözlerinin içi parlıyor resmen...

        Ben içindeki çocuğu koruyanlardanım. Hepimiz içimizde tanımadığımızı iddia ettiğimiz adamlarla dolaşıyoruz. Kimse geçmiş kimlikleriyle, geçmiş halleriyle yüzleşmiyor, onları ötekileştiriyor. Ötekileştirme insanın, ülkemizin, çağımızın içinde bulunduğu en büyük tehlike! Başkalarıyla barışı sağlayabilmek için önce kendinle barışı sağlayabilmelisin. Bana hep “Yüzün hep gülüyor, hep neşelisin” diyorlar. Neden böyleyim biliyor musun, tiyatroda bunları anlattığım için. Çok mutlu olduğum bir mesleği yapıyorum. Muhteşem insanlarla tanışıyorum, muhteşem oyuncularla karşılıklı oynuyorum, yazarlar dostum, yazıyorum, okuyorum. Seyirciler benim ailem! Kiminin abisi, kiminin amcası, kiminin ufak kardeşi, çocukların ‘güldürücü amcası’yım. Benim çok büyük bir ailem var. Oyunculuk mesleğini yaptığım için bana her gün bayram!

        'GİDENLERLE YAŞAMDA YÜRÜYÜŞ DEVAM EDİYOR'

        Benim çocukluğumun bayramları da seninki gibi ailemle birlikte geçti. Artık başta anneannem çok özlediğim bir sürü sevdiğim yok ve bayramlar buruk, özlemle dolu. Bu sene sen de çok sevdiğin can dostlarını sonsuzluğa uğurladın Ali Abi...

        Evet. Bu sene değil ama önce Ferdi Özbeğen gitti. O gideli 4 sene oldu ve gidenle zihindeki dostluğun devam etmesi hali öyle başladı. Bu sene önce Tarık’ı (Akan), sonra Bülent’i (Kayabaş) kaybettim. Üst üste gittiler, onları içime gömdüm. Okuyabildiğim hallerini hatırlayarak, mânâ veremediğim duruş, davranış ve sözlerine de bugün anlam vermeye çalışarak onları içimde yaşatıyorum. Gidenlerle yaşamda yürüyüş devam ediyor yani. Biliyorsun bizde insanlar kabristana büyüklerini ziyarete giderler, kabirlerini temizleriz, onlarla konuşuruz. İnancımızda onlar bizi görüyor, bir yerlerden bakıp gülümsüyorlar bize. Böyle bir inancımız var ve ben bunun kaybolmaması gerektiğini düşünüyorum.

        'PARAYI DEĞECEK YERE HARCAYACAKSIN'

        Ziyaretine Bodrum’a kadar geldim. Bayram harçlığım hazır mı Ali Abi?

        Harçlık marçlık yok sana! Sabahleyin çocuklar geldiler, bütün paraları ve şekerleri aldılar. Kalmadı sana, bitti!

        Sonra eli sıkı diyorlar senin için. Gel bu tezi çürütelim bana vereceğin harçlıkla...

        Çürütmeyelim, evet ben eli sıkı bir adamım ama niye? Çok zor para kazanılan bir mesleği yıllardır yapıyorum. 40 yıldır oyuncuyum ve tiyatro yönetiyorum. 1 tiyatro yöneten, 2 holding yönetir. Çok zor para kazandığım için kazandığım parayı da doğru dürüst harcamalıyım. Para kazanmak marifet değil, herkes para kazanabilir ama parayı adam gibi harcamak yürek ister, insan sevgisi ister, bilgi ister, kültür ve sanatla derinliğine ilişkin olmasını gerektirir. Ben parayı sonradan görme bir yeni zengin gibi ortaya atarak harcayamam, gereksiz masraflar yapamam. Eli sıkı denmesinin nedeni bu, müsrif değilim ben!

        Neye harcanmalı para?

        Ben giderim bir sanat eseri alırım, bir arkadaşıma kendisini mutlu edecek bir hediye alırım, güzel bir sofra kurarım ya da bir genç kardeşimizin okumasına destek sağlarım. Herkesin parayı harcama yolu farklı. Bence para değecek yere harcanmalı. Kaç ev, kaç otomobil, kaç yat alacaksın? Para harcamanın çeşitli yolları var uygar dünyada, çok paran varsa bir oyuna, bir filme sponsor olursun mesela. Bunu parası olan herkes biliyor da eller cebe gitmiyor herhalde!

        'KENDİMİZE SARILMAYI BECERİRSEK BİRBİRİMİZE DE SARILABİLECEĞİZ'

        Biraz da çocukluğunun bayramlarından konuşalım. Nasıl geçerdi sizin evde bayramlar?

        Çocukken bayramlar bizim için büyük şenlikti. Evde dini bayramların ritüelleri uygulanır, dedelerden ve büyükannelerden gelen gelenekler devam ederdi. Gelenek, görenek, kutlama şekillerinin devam etmesi, kuşaktan kuşağa geçmesi, modası geçiyor bile olsa bayram heyecanının insanın içinde yaşatılması çok önemli. Sadece dini bayramlardan söz etmiyorum. Milli bayramlar da var. Bizim evde bayramlarda insanlar şenlik ruhuyla birbirlerine sarılırdı, kucaklaşırdı, büyükler küçüklere şekerler ve ufak harçlıklar verirdi, mendillerin içine para bağlanırdı. Bunların hepsini yaşadım. İyi ki de yaşamışım.

        “Nerede o eski bayramlar” diyoruz ya hep, ben o bayramların en çok sevincini özlüyorum. Çok uzun zamandır Nâzım’ın deyimiyle ağız dolusu gülmeyi ve senin anlattığın şekilde birbirimizle kucaklaşmayı unuttuk. Umarım bu bayram hatırlamamıza vesile olur...

        Kendimize sarılabilmeyi becerirsek birbirimize de sarılabileceğiz. Dünyaya gülerek bakmak lazım. Gül yüzünde güller açsın, gül dünya seni kucaklasın!

        Güzel bir bayram dileği.

        Hepimize halimiz vaktimiz, işimiz gücümüz, ağzımızın tadı yerinde, dünyaya gülümseyerek bakacağımız, el öpüp sıkacağımız, insanları yanaklarından ve alınlarından öpeceğimiz huzurlu bayramlar nasip olsun.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ