Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar "Acayip sıradan bir hayatımız var"

        HT PAZAR / HEJA BOZYEL

        Şirin Ediger’le tanışmadan önce: Bir insan nasıl bu kadar soğuk olabilir? Hem de bu kadar güzelken ve adı “Şirin”ken... Şirin Ediger’le tanıştıktan sonra: Kesinlikle çok güler yüzlü ve akıllı ama asla “Şirine” değil (gayet iyi bir özellik olarak söylüyorum). Bunu anlamak için, Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanan on-line dergi Default’a bakmak yeterli. Ediger’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu dergi, tüm genç sanatçılara açık. Tek yapılması gereken info@defaultmagazine.com adresine birkaç iş yollamak. Yalnız Şirin Ediger dışında Müge Yorulmaz, Özlem Avcıoğlu, Osman Danişment, Ayşe Telci, Sevil Akın gibi algıları fazlaca açık bir ekip olduğundan işleriniz gerçekten orijinal olmalı. Default, okuyucuları için partiler, etkinlikler düzenleyecek kült bir dergi olma yolunda ilerliyor. Ediger tüm sorularımı sabırla cevapladı ama bir koşulu vardı: “Trafikte motor kullananlara iyi davranın“ mesajını mutlaka yazmam. Zaten motosiklet kullanan bir aile olduğumuz için bu uyarıyı ben yazmayayım da kim yazsın?

        *** On-line dergi fikri nasıl çıktı ortaya?

        Fikir aslında Diagonal Fotoğraf Stüdyosu’nun. Orası genç ve profesyonel fotoğrafçıların buluşma yeri. Onlar da “Yeni isimleri hem Türkiye’ye hem dünyaya duyurmak için ne yapabiliriz” derken, on-line dergi fikrini oluşturmuşlar. Amacımız, her alandan sanatçılara, herhangi bir yönlendirme olmadan işlerini sergileyebilecekleri ortam hazırlamak.

        *** Evde olup çocuk bakmaktan sıkıldığınız için mi iş hayatına hemen geri döndünüz?

        Çocuktan sıkılan bir anne olamaz ama sadece çocuk bakan anne olmak da bence kadın için yeterli değil. Kadının içinde bir feminen taraf var, bir de anne. İkisi bazen kavga ediyor, bazen çok iyi anlaşıyor.

        *** Kız çocuk annesi olmak nasıl bir duygu?

        Hep istiyordum kızım olmasını. Okan da çok istiyordu, ama kız olacağını öğrenince “Keşke erkek olsaydı” dedi, şoke oldum. Fakat İstanbul doğunca çok mutlu oldu. 11 aylık bir bebeğe kız-erkek gözüyle bakamıyorsunuz. İlerisi için hayallerim var; kadın olarak onunla paylaşabileceklerim sonsuz.

        *** Dışarıdan bakınca ailecek farklıymışsınız, her şeye karşıymışsınız gibi bir imajınız var. Hiç mi “normal” şeyler yapmıyorsunuz, mesela elinize çekirdekleri

        alıp Türk filmi izlemiyor musunuz?

        Aslında acayip derecede normal ve sıradan bir hayatımız var. Okan’la ikimiz pozitif insanlar değiliz, olaylara negatif tarafından bakıyoruz. Dışarıya da bu yüzümüzü gösteriyoruz galiba. Çekirdek çitlemiyoruz ama mısır haşlayıp yiyoruz, dişlerimizin arasında parçalar kalarak... Büyüklerimize karşı tüm ritülleri gerçekleştiriyoruz.

        *** Okan Bayülgen’in hep “Reyhan, Reyhan” demesi, sağ kolu Reyhan’ın eşinizi sizden daha çok tanıması sizi kızdırmıyor mu?

        Hiçbir şekilde rahatsız etmiyor. Reyhan zaten benden çok önce de vardı ve her zaman da hayatımızda olacak. Dünyadaki en sabırlı ve en muhteşem kadınlardan biri. Kıskançlık aklıma bile gelmez.

        OKAN'IN EVDE KALARAK GETİRECEĞİ BİR ARTIK YOK

        ***Okan Bayülgen sanki çocuktan sonra daha çok çalışmaya başladı, bu sizi rahatsız etmedi mi?

        Hayır, babalarda öyle bir etki oluyor. Daha fazla maddi imkân, ün, başarı isteği değil bu. Elinden gelenin daha da iyisini yapma isteği. Kızımızla ben ilgileniyorum, Okan’ın evde daha fazla kalarak getirebileceği bir artı yok. İşini ve sanatını icra edebilmesi ikimizi de çok mutlu ediyor.

        *** “Herkes kendi hayatını yaşasın” diyorsunuz ama şimdiden kızınız Fransızca öğrensin istiyorsunuz. Çocuğun hayatını şekillendirmek değil mi bu?

        Yapmaya çalıştığım şey, ona imkânlar hazırlamak ve seçmesi için zemin oluşturmak. İstediğini ifade edebildiğinde, biz de elimizden geldiğince onun kararlarına saygı duymaya çalışacağız.

        ÇOCUKTAN SONRA İLİŞKİMİZ DEĞİŞTİ

        *** Anne olmak sizi değiştirdi mi?

        İnanılmaz değiştirdi. Artık sürekli bir adım sonrasını düşünmek zorundayım. Her güne yeni bir artıyla başlaman lazım. Bunların hepsi aslında iş hayatında da başarıya götüren unsurlar. Annelik; sabır, inanılmaz bir mutluluk gibi duygular kattı bana. Şuna benzetiyorum: Yeni bir şey aldığınızda sabah mutlu kalkıp onun başına gidersiniz, çocuk da öyle, “İçeride güzel bir şey var, hemen başına gitmem lazım” duygusu yaratıyor.

        *** İlişkinizi değiştirdi mi peki?

        Evet, daha kendi içine kapalı bir ilişkiye dönüştü. Ortak bir şey yaratmış olmanın verdiği motivasyon ve mutluluk var. Daha güçlü, daha sağlam bir ilişkiye dönüşüyor.

        YENİ SANATÇILAR MODA İKONU GİBİ

        *** Eskiden sanatçı dendiğinde, maddi durumu çok da iyi olmayan, içine kapalı kişiler gelirdi akla. Şimdi tam tersi bir imaj görüyoruz. Sanat artık daha lüks bir şey mi?

        Bobo denen bohem-burjuva kavramı var ya, tam da o. Dıştan bohem ve grunge bir izlenim yaratılıyor ama hayat tarzı A+. Dünyada da bu böyle. Belli başlı isimler var, herkes onların peşinde. Halbuki muadil işler yapabilecek gençler var, onlara ulaşılamıyor. Sanatçılar belli bir yere kadar zorlanıyor ama eşiği geçtikten sonra adeta bir moda ikonu oluyorlar. Bu çok adaletli mi bilmiyorum ama, dünyada sanatçı profili gerçekten değişti. “Yaşarken çok zorluk çekti, ölünce değeri anlaşıldı” mefhumu geçmişte kaldı. Bir de, sanatçıların kendilerini gösterebilecekleri çok fazla platform var artık. Bir kere oralarda bulunduktan sonra markalarla işbirliği yapmaya, on-line dünyada çok tanınmaya başlıyorlar. Alternatif bir iş yaparken popüler kültürün parçası haline geliyorlar.

        ŞU SIRALAR EN NEFRET ETTİĞİ 3 ŞEY

        ***Genel tatil kavramı ve bu sene yükselen tekne tatili.

        *** Yeni doğum yapmış annelerin çocuklarıyla plajda poz vermesine gıcık oluyorum; “Doğum yaptı ama kilolarını verdi.” “Bakın popom, bakın karnım” gibi gösteriş hali beni irite ediyor.

        *** Çocukla emir kipiyle konuşmayacağım diye, lafı dolandırıp yine emirli konuşmaktan nefret ediyorum. “Onu oraya koymayacağız değil mi İstanbul” gibi... Pedagog çok güzel bir şey önerdi: Ne yapılmaması gerektiğini değil, ne yapılması gerektiğini söylemek.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ