Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Ceyhun Yılmaz röportaj

        ■ Radyo programı yapıyorsunuz, şiir kitaplarınız, televizyon programınız, bunun yanında dizi ve filmlerde rol almışlığınız var. Bizim tanımadığımız Ceyhun Yılmaz kimdir?

        Aslında neler yaptığıma uyuduğum an hariç herkes şahit oluyor. Ben, sosyal medya üzerinden; bir gazete, bir dergi, bir televizyon ve bir radyo yönetiyorum. Onun haricinde de eşime dostuma ileteceğim mesajları da aynı yerden yazıyorum; yani Twitter, Facebook ve Instagram kullanıyorum. Bu üçünü kitle iletişim aracı olarak kullandığımdan mesaime büyük bir kitle şahit oluyor.

        ■ Radyo programı serüveniniz nasıl başladı?

        Televizyondaki vazifem; muhabirlik, editörlük sonra müdür yardımcılığı idi. İşin diğer tarafına doğru kayan bir kariyere doğru gittim. Daha sonra bunların tamamını bırakıp televizyonculukla ilgili öğrendiğim her şeyi cebime koyarak bir gün kullanmak üzere, radyodan sahnenin üstüne nasıl çıkarım diye düşünerek işe radyodan başladım. 1999 yılının ocak ayının on altıncı günüydü. O ana kadar olan kariyerimi bir tarafa bıraktım ve bir yola girdim. Ama o yolda da düşündüğüm kadar şık olmadı her şey, bir on beş senemi aldı.

        ■ Oyunculuk maceranızdan bahseder misiniz? Nasıl başladınız?

        Oyunculuk çok keyifli bir meslek, o mesleğin bir üyesi değilim; olmak da isterdim. Ustalar görmek isterdim, eğitim almasam bile alaylı olmak isterdim; ama hiçbiri değilim. Benim mesleğim, iletişimciliğin yanı sıra vaktim olduğu zaman eşimin, dostumun yapımlarında, gerçek oyuncuların arasında hatıra olarak oynamak... Oyunculuğu; profesyonel olarak değil, para karşılığı değil; misafir olarak yapıyorum... Arkadaşlarımın misafiri olmayı çok seviyorum. Çakallarla Dans, Limonata ve birkaçı, bunlar hep arkadaşlarımın filmleri ve onların işlerinde olmak beni çok mutlu ediyor.

        ■ Spor programı sunuyorsunuz. Sporun hangi dalına ilginiz daha fazla?

        Sadece yürüyüş yapabiliyoruz. Başka hiçbir şey yok. Takım sporlarının hiçbirini yapamıyorum. Çünkü o kadar çok görüştüğüm arkadaşım yok. Kimse benimle arkadaş olmak istemiyor, çünkü sürekli çalışıyorum.

        ■ Şiirlerinizin barındırdığı derin duygular var. İlham nereden geliyor?

        Bunu tetikleyici, üretime etki sağlayacak; obje, his, gibi somut ya da soyut her türlü kavram olabilir. Önce ilham dediğimiz şeyi açıklayalım. Çünkü şu anki neslin ilham kelimesiyle bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Yani “yazdırıcı şey nereden geliyor?” soru bu aslında. Hayatın içerisinde kokup, koklayıp, nefes alıp yaşamaya devam ettiğin sürece hep bir sebep buluyorsun üretmek için.

        ■ Sosyal medya hayatınızın neresinde?

        Sosyal medya hayatımızın her yerinde. şeymiş. Çünkü sosyal medya bir laboratuvar değil. Önlüğü yok, sosyal medya şu anda radyonun, televizyonun, yazılı basının bize yıllarca sunduğu hizmeti sunmaya devam ediyor. Bir fark ile birileri yazıyordu biz okuyorduk; şimdi herkes yazıyor, herkes okuyor.

        ■ Medya sektörünün pek çok alanında çalıştınız. En çok keyif aldığınız alan hangisi?

        Televizyon biraz daha ekip işi. Radyoyu da artık iş gibi görmüyorum; yapmam gereken bir şeymiş gibi, eve gitmek, yemek gibi bir ihtiyaç. Anlatmak ihtiyacı sisteme girince sürekli anlatacak hale geliyorsun. Tabiatın oluyor.

        ■ Hayatta mutlu olmanın sırrı nedir sizce?

        Bence mutlu olmanın sırrı, mutlu edebilmek. Birisinin mutluluğu ile ilgilendiğiniz zaman o his size de geçiyor. Maalesef günümüzdeki çağdaş yaşamda, bırakın tanımadıklarımızı, sevdiklerimizin bile mutlu olup olmadıklarıyla ilgilenmiyoruz. Birilerinin bana gülmesine çok gülüyorum, o yüzden birini güldürmeyi seviyorum. Ben hadiseyi kafamda böyle formüle ettim.

        ‘Ağlamakla geçiyor ömür’

        ■ Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Dinlenmek için gittiğiniz kaçış noktaları nerelerdir?

        Hepimizin mecburiyeti olduğu kadar teneffüs ihtiyacı da var. Onu da kendi içimizde yaratıyoruz. Ben akşamları radyo programından sonra genelde sevdiğim insanlarla yemek yiyorum, bazı programlar yapıyoruz, sohbet ediyoruz, bir şeyler izliyoruz ve dinliyoruz. Bazen bir efkar masasında oturuyoruz “Ah ne olacak bu işler” falan... Hafta sonu ise genelde karşı cinsle sinemaya gitmeyi tercih ederim ya da dört-beş arkadaş eşofmanları giyip sinema, tiyatroya gider, yürüyüş yaparız. Okumakla, ağlamakla, inlemekle geçiyor ömür... Bizim esas işimiz okuyup, izleyip, anlayıp anlatmak... Onun için de hadi ben bir eğleneyim yarına kadar diye bir şey olmuyor. Hayatımda hep bir yerden iskeleye bağlıyım, bu da beni yoruyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ