Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Reyting şike operasyon

        FATİH ALTAYLI'NIN YAZISI

        Reyting Operasyonu

        Ne olup ne bitiyor bir göreyim de öyle yazayım dedim.

        Benim çok uzun süredir beklediğim bir operasyondu "reyting operasyonu".

        Yıllardır "sorundu".

        Bazı kanallar bu ölçüm sistemiyle haklarının yendiğini, çok sayıda izleyicileri olmasına rağmen bunun reyting ölçümlerine yansımadığını iddia ediyor, bu sistemin adaletsiz olduğunu duyuruyorlardı.

        Tabii burada "izlenme" değildi önemli olan, "paranın" izlenmeye göre dağıtılmasından kaynaklanıyordu sorun.

        Reklam fiyatları ve kimlere reklam verileceği reytinge göre belirlendiği için reytingi az olanın, geliri de az oluyordu.

        "Bazıları" da bundan şikâyetçiydi.

        Aslına bakarsanız reyting ölçümlerindeki amaç, kimin ne kadar seyredildiğini bulmak değildi.

        "Harcayacak parası olanların" ne izlediğini bulmaya çalışıyorlardı.

        Hakkâri'nin mezrasındaki vatandaşın ne izlediği kimseyi ilgilendirmiyordu.

        Ama sonuç olarak 2 milyar TL'ye yakın televizyon reklam pastasını herkes reytingi ölçüsünde yiyordu.

        Hangi televizyonun para kazanacağını reyting cihazlarının bağlı olduğu Türkiye'yi temsil ettiğine inanılan 2500 hane belirliyordu.

        Onlar kimi izliyorsa, Türkiye onları izliyor diye hesaplanıyor, parayı onlar alıyordu.

        Bu kadar büyük paranın döndüğü yerde yolsuzluk, haksızlık olmaması, en azından girişiminin olmaması beklenemez.

        Oluyordu elbet.

        Yıllar önce bazılarının, bu reyting ölçerlerin (peoplemeter) bulunduğu evlerin bazılarını liste halinde satmaya çalıştığını duymuş, görmüştük.

        Bu işte gizli açık yolsuzluklar hep oldu.

        Mesela bu işte en önemli

        konu, "panel" denilen şeyin, yani bu reyting ölçme aletlerinin kimde olduğunu belirlemektir.

        Bunu "sözde" bağımsız bir kuruluş, bilimsel olarak belirler. Ama yıllarca bu paneli belirleyen "bilim adamı", her nasıl oluyorsa Türkiye'nin en büyük televizyon, hatta bir ara televizyonlarını barındıran

        grupta "maaşlı danışman", hatta yazar bile oldu.

        Kimsenin günahını almak istemem ama AGB'nin nasıl ölçüm yapacağını belirleyen birinin, en büyük medya grubunda danışmanlık yapması "etik miydi" sizce!

        Ben o zaman o grupta çalışıyordum ve bu duruma karşı çıkan onlarca yazı yazdım.

        Sonucu ne oldu derseniz, o vatandaş artık o grupta çalışmadığı halde bana hâlâ düşmandır.

        Eline geçen her fırsatta hakkımda yazar.

        Şimdi diyeceksiniz ki, "Peki Fatih sence bu reyting işi temiz mi?"

        Ben hep şunu bilir, şunu söylerim:

        "Türkiye ne kadar temiz bir ülkeyse, her işi de o kadar temizdir."

        Memleketin reytingi ne ise televizyonların reytingi de odur!

        YİĞİT BULUT'UN YAZISI

        Türkiye bir beladan daha kurtuluyor

        Bu köşede "reyting sisteminin" nasıl çalıştığını defalarca işlemiş ve her platformda sisteme ve sistemin nimetlerini kendi kurduğu düzen içinde "paylaştıran" AGB'ye açıkça savaş açmış biri olarak, gelinen nokta beni hiç şaşırtmadığı gibi "doğru ve açık yazılanın yerde kalmadığını" göstermesi açısından da bir kez daha umutlandırdı!

        Sevgili dostlar, yeni bir "virgül" yazmayı dahi düşünmüyorum, geçmişte, sistemle savaşmaya cesaret edemeyenlerin yazamadığı hatta düşünemediği kadar açıkça her şeyi ortaya koymuş biri olarak, o günlere dönmek ve "bir ülkenin ruhunu kirletmek" tezimi ele aldığım yazılarımdan alıntıları paylaşmak istiyorum:

        1- "...bir ülkeyi "tecavüz ve ensestle" kirletmek bu kadar kolay olmamalı, eğer o ülkeyi yöneten bir devlet varsa! Manevi değerlere ve özellikle aile kavramına önem verdiğine inandığım Başbakan Erdoğan ve "Ben ailemi, çocuğumu, ülkemi seviyorum" diyen her Türk vatandaşına sesleniyorum: Birilerinin kapılarınızı kırıp evinize girmesi,

        aile ortamınıza sızması, çocuğunuzun bilincine ve bilinçaltına yerleşmesi bu kadar kolay mı? Buna izin verir misiniz? Gözünüzün önünde ailenizin, değerlerinizin taciz edilmesine neden hâlâ seyircisiniz? ...Bu ülkede sistem, "ahlaksızlığın" izlenme ölçümü perdesi altında pompalanması üstüne kurulmuş. Birileri "ensest pazarlıyor", TECAVÜZ saatlerce seyrettiriliyor, ahlaksızlık-hırsızlık-adam öldürme "ana motif" oluyor, bunları ölçen şirket "BUNLAR EN ÇOK İZLENİYOR" diye günlük raporlar çıkarıyor... "

        2- "...Türkiye öyle bir tuzağa düşmüş ki; sınırı savunmanın, okul önlerine polis koymanın bir anlamı yok. Düşman "eve girmiş"! Düşman eve giren "dağıtım kanalını" kontrol altına almış. Onlar ne derse, neyi "isterlerse" Türk halkı "o zırvayla" zehirleniyor. Tecavüz "ailenin beraberce yemek yediği" saatlerde yayınlanıyor, ensest "bu saatte köpürüyor", üniversitelerde "Türkiye'nin sorunlarının tartışıldığı" programlar gece 1'de başlıyor. ...Bu "hançer" böğrümüze sokulmuş ve yıllarca bize zarar vermiş! Buna "DUR" diyelim, başta medya sektörümüz olmak üzere "çocuklarımızın ruhuna tecavüz" edilmesinin önüne geçelim! Eğer onları ve ülkemizi gerçekten seviyorsak... Sayın Başbakan'a önemli çağrı: Çocuklarımızı bizden almak için kurulan bu düzeni yıkın! Durdurun bu ucu "dışarıda" manipülasyonu! Halkımız kaliteli, kendisini ve ülkesini yarına taşıyacak "içeriğe" kavuşşun, çocuklarımızın ruhuna, bilincine ve bilinçaltına tecavüz edenlerin önü kesilsin..."

        3- "...Bu ülkede adı ister Ergenekon ister başka bir şey olsun, yerleşik yapılar yıkılmadan hiç ama hiç yol alamadık... Şimdi aynı Ergenekon ruhunu yani medyamızın DNA'sına hukuksuz bir şekilde yerleşen kirli izlenme-paylaşım sistemini çökertme zamanı... Bu yapı çökmeden medyamızın ürettiğinin kaliteli ve ülke yararına, vatandaşın ruhsal-fiziki menfaatine olması mümkün değil... Çok açık yazıyorum ve bu sektörden biri olarak bana yapmaya çalışacaklarından hiç ama hiç korkmuyorum; çocuklarımızın, gençlerimizin, kızlarımızın hepimizin aklına-ruhuna-bilincine-bilinçaltına tecavüz ediyorlar! Hepimizi "bizden" manipüle edilmiş izlenme-manipüle edilmiş içerik döngüsü içinde yoldan dışarı doğru zorluyorlar. İki dil tartışması ülkeyi bölmez ama medya içindeki içeriği bu yöntemle kontrol edenlerin "En çok bu seyrediliyor" diye ortaya koydurttukları bu ülkeyi ortadan böler, iç savaş tohumları atar... "

        4- "...Film ve dizi yapımcıları bu şirketin deneklerinin adreslerini biliyorlar, onlarla görüşüyorlar, şirket bilgisi dahilinde içeriği manipüle ediyorlar... Tecavüz seyrediliyor sonucu var değil mi! Aslında öyle değil, kurgu ters, sonuç belli; tecavüz seyrettirilmek isteniyor ve ona göre sonuçtan başa doğru oranlar yazılıyor... Korkunç tek kelimeyle korkunç, utanç verici, insanı insanlığından tiksindiren detaylar var. Nasıl böyle bir kirli tezgâh olabilir? Bu ülke yıllarca buna nasıl seyirci kalabilir? Devletimiz nasıl uyuyabilir inanması güç... Türk devletine bir daha sesleniyorum: Bu ülke toprakları üstünde bu tip bir yapılanmaya ve faaliyete nasıl izin veriyorsunuz? Bu ülkenin vatandaşlarını nasıl böyle bir mekanizmanın insafına bırakıyorsunuz? Ya devlet gereğini yapsın, ya da bizler şunu bilelim: Bizler

        sahipsiz insanlarız..."

        5- "...Türk yargısına sesleniyorum: Ortada milyar dolarların yönünü değiştiren bir yapılanma ve kuranlar, bulaşanlar var! Bu dosya gereği birçok ismin ifadesi alınması gerekirken hâlâ adım atılmadı... Başlayın, göreceksiniz altından bazı başka davalarla birleşebilecek detaylar da çıkacak... "

        Sevgili dostlar, umarım Türkiye bu "tuzaktan çıkar", yeni ve temiz bir sistem kurulur ve biz de kurum olarak "ne olduğunu anlayıp, çıktığımız" bu yapı yerine kurulacak YENİ ölçüm SİSTEMİ içinde yerimizi alırız...

        RAHŞAN GÜLŞAN'IN YAZISI

        Reytingde haysiyet cellatlığı için erken

        Olay, herkesin hayatına bir şekilde dokunan meselelerden biri olan dizilerle ilgili olunca büyük bir kalabalık kulak kabarttı.

        Son birkaç yılda büyük polis operasyonlarını televizyonlardan izlemeye ve sonuçlarına da alışık olduğumuz için büyük kan çıkması beklendi haliyle.

        Gelen ilk haberler çok sertti.

        MED Yapım, Tim's, Ay Yapım, TMC gibi büyük prodüksiyon şirketlerinin patronlarının gözaltına alındığı bilgisi kimseyi şaşırtmadı.

        Çünkü polis elinde arama emriyle bir yere girince, girdiği yerden birkaç kişinin gelecek bir iki yılı hapiste kendine yöneltilen suç iddiasının ne olduğunu bilmeden geçirmesi gelenek oldu.

        Tabii insanların hapse gönderilmesini müteakip servis edilen fotoğraf, tape vs. belgelerle daha iddianame yazılmadan kamuoyunu aleyhte yönlendirmesine de alıştık.

        Ancak önceki günkü operasyon diğerleri gibi gelişmedi.

        İlk anda gözaltına alındığı haberlerinin geldiği büyük yapımcılardan tutuklanan olmadı.

        Basına yoğun bir bilgi akışı da sağlanmış değil.

        Henüz bildiklerimiz daha önceki söylentiler ve sızan birkaç bilgi kırıntısından fazla değil.

        Ortada 3 milyar dolar ve üstü bir para paylaşma kavgası olunca ister istemez ahlak dışı girişimlerin olmasını bekliyor insan.

        Bu para beraberinde çok fazla dedikodu ve komplo teorisi de taşıyor.

        Hele tutuklanan isimler arasında 2006'da benzer suçtan tutuklanmış bir şirket sahibi olunca şüpheleri daha da artırıyor.

        Operasyon geride çok soru işareti bıraktı ve belli ki devamında çok ilginç şeylerle karşılaşacağız.

        Ama net deliller ortaya çıkmadan kesin yargıya varmanın âlemi yok.

        Çok büyük paralar kazanan ve bu kazanç kolay gerçekleşiyor algısına maruz kalan o insanların nedense sadece başarılarını hatırlıyoruz. Oysa neredeyse tamamının son iki yılda çok başarısızlık yaşayan, reyting alamadığı için yayından kalkan, geride milyon dolarlık zarar bırakan yapımları da var.

        Belki de büyük resmi ancak reyting sisteminin nereye doğru kaydığı, hangi yöntemle saptanacağı tam ortaya çıktığında göreceğiz.

        Ya da yıllardır sektörün birçok oyuncusunun başta TRT olmak üzere öne sürdüğü iddialar, ilk kez ispatlanacak ve sistem temizlenecek.

        Hele eğer daha önce aynı suçtan yargılanan biri hâlâ yapımcılık yapmaya ve şüpheli sularda gezebiliyorsa sistemin kapatılıp yeniden açılması şarttır!

        Tek umudum, bu soruşturma tamamlandığında artık reytingle ilgili kimsenin kafasında soru işareti kalmaması.

        Ama Meclis'e yasa değiştirten ve hâlâ kimsenin büyük resmi tam göremediği şike operasyonuyla ilgili şüpheler devam ederken, reytingde şike operasyonu üzerindeki şüphe bulutlarının çabucak kalkacağına dair fazla umudum yok.

        SERPİL YILMAZ'IN YAZISI

        Yalan rüzgârı

        En kalbi duygularla izlediğimiz, hiç karşılık beklemeden gönül verdiğimiz, futbol maçları ve televizyon dizileri yalan çıktı. Ne olacak şimdi, ben de televizyondan soğudum!..

        Cumhurbaşkanı şike yasasını "ceza siyasetiyle" ilişkilendirerek veto ederken, "Futboldan soğudum" demişti. Böyle soğuk soğuk nereye kadar...

        FATMAGÜL'ÜN SUÇU NE?

        Bizim mahallede (Anadolu Hisarı-Kandilli-Çengelköy arasında) sayısız çekim yapıldığından film sektörünün emekçilerinin çalışmalarına gözlerimle şahidim. Gece yarılarına kadar dur durak bilmeden çalıştılar. Bu ekiplerden biri de "Fatmagül'ün Suçu Ne" dizisiydi. Onların sayesinde semtin günlük hareketliliği arttı, Göksu kıyısının en büyük çay bahçesi açıldı.

        Onların hikâyelerini tuttuğumuz takımlar gibi karşılıksız sevdik, sosyal sorunlarımızın sözcülüğünü diziye yükleyip, "Asla yalnız yürümeyeceksin" diye reyting garantileri verdik. Meğer emek hırsızları hem onlarla, hem bizimle dalga geçermiş. Neymiş, reklam pastasından en çok pastayı alma mücadelesiymiş. Ya futboldan soğuyanlar şimdi de dizilere gönül koyarsa, bunu hiç düşünmediniz mi?

        Belki de futbolda olduğu gibi, dizilerde de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Nasıldı bugüne kadar: Türkiye'de televizyon seyircisinin en çok izlediği programlar arasında yüzde 56 ile diziler birinci sıradaydı. Bunu yüzde 18 ile haberler, yüzde 14 ile eğlence programları, yüzde 9 ile filmler izliyordu. Düşünülenin aksine spor ve magazin programlarını tercih edenler sırasıyla yüzde 2 ve yüzde 1 oranındaydı.

        2004 yılında 5 büyük televizyon kanalının program türlerinin yüzde 49'unu diziler oluştururken, 2010 yılında bu oran yüzde 66'ya yükseldi. (Mindshare, 2010). Giderek hayatımız dizi oldu.

        BİR İHRACAT KALEMİ

        İSMMMO'nun (İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası) geçen yıl hazırladığı, "Dizi Ekonomisi" raporuna göre 2010 yılında dizi film sektörünün büyüklüğü 1 milyar liraya ulaşıyor.

        İhracat kalemlerine yeni eklenen dizi filmlerin geçen yıl 60 milyon dolar tutarında dış satım pazarı yaratması müjdeli bir haberdi. Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı da dizi film yapımcılarına çeşitli destekler açıkladı. Yurtdışına yapılan satışlarda dizi başına 20 bin dolarla, 500 bin dolar arasında değişen satış geliri söz konusu. Ayrıca Türk dizilerinin Ortadoğu ülkelerindeki yabancı programlar içindeki payı yüzde 60 a ulaşmış bile.

        Yıllık 3 milyar dolarlık reklam gelirlerinin yarısından fazlası televizyonlardan elde ediliyor. Bu oran giderek de artıyor. 2003 yılından 2010 a televizyonların toplam reklam pastasından aldığı paylar yüzde 52'den, yüzde 59'a fırlamış. Gazetelerin aldığı paylar da yüzde 32'den yüzde 23'e gerilemiş. İnternetin reklam pastasındaki oranı ilk defa 2007'de ölçülebilir hale gelmiş ve yüzde 1.6 payla ilk dilimi tabağına koymuş. İnternet mecrası payını bugün yüzde 7'nin üzerine çıkarmış. (Reklamcılar Derneği). Televizyon reklam gelirlerinin yüzde 90'ı, ulusal kanallar arasında dağılıyor.

        Reklamverenin reytinge bakarak karar verdiği bir piyasada şaibe varsa, o piyasada haksız kazanç var demektir.

        İHALELERDEN ÇIKAN ŞİRKETLER

        Bu noktada ilk itiraz TRT' den gelmiş, 2009 yılında açılan ihale ile yeni kurulan ve ilk kez yerli bir reyting şirketi olan SPTAnaliz'e kurumun 13 kanalının 15 ilde ölçüm ve analiz ihalesi verilmişti.

        Emniyet birimleri 6 prodüksiyon şirketinde, uluslararası ölçüm şirketi AGB ve TNS nin verileri üzerinde manipülasyon yaptıkları iddialarını soruşturuyor. Baskınlar, incelemeler sürüyor, gözaltılar yaşanıyor...

        Televizyon İzleme Araştırma Komitesi (TİAK) "şaibe" söylentileri karşısında, açtığı ihaleye 20 yıldır Türkiye de ölçüm yapan uluslararası şirketlerden AGB'nin yanı sıra GFK ve TNS'nin de girmesine olanak tanıdı ve 2011 yılı itibarıyla ihaleyi alan TNS Piar, 35 ilde ölçüm yapıyor.

        AGB ileTNS'nin akrabalığı bir başka yazı konusu olur. Türkiye de süren "reyting operasyonuna" bu pencereden bakınca yapımcı-yönetmen Osman Sınav'ın "Reytingleri kontrol eden ülkeyi kontrol eder" sözü abartı sayılmamalı.

        Ölçüm ve analizde çuvallayan bir ekran, toplumun tercihlerinden kopup rant merkezli bir hal alırken; ekranlara kimin güveni kalır?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ