Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Öykü Karayel ve Pelin Esmer anlatıyor

        Uzun bir tren yolculuğunda yolu kesişen iki kadın, birbirlerinin hayatına dokunur. Camdan dışarı bakar, uzun uzun düşünür, kompartımana girenlere gözü kayar, birilerini tanımaya çalışır ve sonunda trenden inerler. Gerçek hayatla yüzleşmeleri gerekmektedir. Birbirlerine yardımcı olup işe yarar bir şey yapmak için... HT Pazar'dan Ekin Türkantos'un röportajı...

        Pelin Esmer’in Barış Bıçakçı ile yazdığı ‘İşe Yarar Bir Şey’ festival yolculuğunun ardından iki gün önce vizyona girdi. Başak Köklükaya, Öykü Karayel ve Yiğit Özşener’in başrollerini paylaştığı film, 24. Uluslararası Adana Film Festivali Ulusal Yarışması’nda “En İyi Senaryo”, “En İyi Kadın Oyuncu” ve “En İyi Görüntü Yönetmeni” ödüllerini kazandı, İstanbul Film Festivali’nde de Fipresci Ödülü’ne layık görüldü. 27 Kasım’da ise Estonya’da gerçekleşecek Tallinn Black Nights Film Festivali’nde uluslararası prömiyerini yapacak. Filmin yönetmeni Pelin Esmer ve Öykü Karayel ile buluşup iyilik kavramını, cesareti ve filmi konuştuk.

        ‘O KORİDORDA ŞARYOYU GÖRÜNCE ŞOK GEÇİRDİM’

        Film iyilik kavramını çok düşündürdü bana. Sizin filmi çekerken üzerine düşündüğünüz kavramlar ve Öykü senin karakteri çıkartırken üzerine yoğunlaştığın noktalar nelerdi?

        Pelin Esmer: İyilik ve kötülük kavramı her daim sorguladığımız şeyler. Ama ‘işe yarar bir şey’ üzerinden çok düşündük. Ana karakterlerden biri şair ve işe yarar bir şey arayışında olması Barış’la üzerine kafa yorduğumuz bir şeydi. Bunun dışında gönülsüz cellatlıktan, kendi arzusuyla hayatına son verme meselesine kadar hayatta neleri göze alabiliriz diye düşündük.

        Öykü Karayel: Karakterim “Daha çok iyilik mi yapıyorum, kötülük mü?” diye bir sorguya girmeden yola çıkıyor. Bu yolda iyi ve kötüyü ona sorgulatan başka bir karakter olaya dahil oluyor. Ama biraz da, iyi ya da kötü dediğimiz şeyler niyetle ilgili olabiliyor. Kızın niyeti sonuna doğru “Adama iyilik yapıyorum ben” diye şekilleniyor. Birçok açıdan hayata dair pek çok şeyi sorgulatan bir film.

        REKLAM

        Senin rolü çıkartırken kendinde keşfettiğin, “Evet içimde bu da varmış” dediğin neler oldu?

        Ö.K.: Valla açıkçası benim dünyama çok yakın bir karakter değil Canan. Yapmak için yola çıktığı şey durumunda ben kalsam aynı şeyi hissederdim. Bir insanın yaşayıp yaşamamasına karar vermek çok tedirgin edici bir durum. O noktada benzer bir hissiyatla oynadığımı söyleyebilirim.

        Filmdeki görsellik çok güzeldi. Yol filmi çekmek, ağırlıklı trende geçen bir film yaratmak, hikâyeye adapte etmek başından beri düşündüğünüz bir şey miydi, çekim zorlukları neydi?

        P.E.: Çok soğuk bir zamanda çektiğimiz için donduk.

        Ö.K.: Daracık trenin içinde kameranın gireceği kadar bir odada hep beraberdik.

        P.E.: Çok maharetli bir teknik ekiple o darlığı geniş bir alana çevirdik.

        Ö.K.: O koridorda şaryoyu görünce şok geçirdim.

        REKLAM

        P.E.: Duran trende çektik aslında. Onların oyunculukları adına da başka bir tecrübeydi. O yol görüntülerini görerek değil hayal ederek oynadılar. Başından beri tren olmasını istiyordum. Tren, içinde bir dünya kurmaya çok uygun bir ulaşım aracı. Restoranı var, oraya bir sürü karakter yerleştirebilirsin. Kaçmak istediğinde koridoru var, iki karakterin baş başa kalmaları gerektiğinde onları kompartımana kaçırabilirsin. Bunun dışında dışarıda akan bir dünya var.

        P.E.: Evet, treni yakıştırdık filmimize de karakterlere de... Canan’ın vakte ihtiyacı var, ne kadar geç kalma korkusu da olsa gittiği görev öyle böyle değil.

        Hikâyenin kurgusunda Canan’ın bir şairle karşılaşması bir şans mıydı sence?

        Ö.K.: Öyle insanlarla tanışmak bence şanstır zaten. Gerçek bir şair çünkü. Kritik bir anda hayatına giriyor ve birçok şeyi sorgulatıyor ona, beraber yol alıyorlar. Yalnız yürüyeceği yolda bir yol arkadaşı oluyor, bu da bir şans.

        İşe yarar bir şey yapmak isteyip de aslında onun işe yaramayacağını hissettiğiniz anları sormak istiyorum.

        P.E.: Bence sanatla uğraşan pek çok kişinin sorguladığı şey bu. Demek bir şekilde bir cevap buluyoruz ki devam ediyoruz. Sanatın dokunduğu insanlara koca bir dünya sunduğunu kabul ediyorum.

        REKLAM

        Devam etme gücü bulabilmek çok güzel, çünkü çok güçsüz hissettiğimiz anlar da bizi mutsuzluğa sürükleyebiliyor...

        P.E.: Evet tabii ki. Çekim sürecimizde bile yaşadığımız, atlatmak durumunda olduğumuz ruh halleri oldu. Sonuçta yaşadığımız ülkede pek çok şey olduğu bu dönemde hepimiz çok etkilendik ve buna rağmen yol alabileceğimiz gücü yakaladığımız an devam ettik. Ama bazen yaptığınız çok anlamsız gelebiliyor.

        Ö.K.: O gücü kaybettiğini düşündüğün an, “Dünyada, ülkemizde bunlar oluyor ve sabah 08.00’de setim var” dediğin noktada yabancılaşıyorsun. Ama sevdiğimiz şeyi yapıyor olmak kurtarıyor bence bizi.

        P.E.: Sabah erken film için sete giderken karanlık bir anda dağılıyor. Başka türlü dayanabileceğimizi sanmıyorum. Sadece Türkiye’de de değil. Bu kadar acıyla baş etmenin bizim için en yakın yolu sanatımızı devam ettirmek.

        Tek mekân ve dar bir alanda çekim yapmak ve gerektiğinde camdan dışarı bakıp yol hayal etmek zorladı mı?

        REKLAM

        Ö.K.: Hepimiz için zorlayıcı bir mekândı. Pelin “Kestik, şuradan alalım” yapmıyor asla. Her planda baştan sona tekrar oynuyoruz. Bu filmde sahneler çok uzun. Bir sahnemiz 20 sayfa mesela. O biraz zorlayıcıydı. Sürekli bir döngünün içindesin.

        P.E.: Çok odaklanmayı gerektiriyordu. Ama bence Öykü’nün inanılmaz bir konsantrasyon kabiliyeti var. Oyunculuk yetisinin ötesinde önemli bir özelliği bu.

        Ö.K.: Evet ben de böyle bir özelliğim olduğunu senden öğrendim.

        Filmin vizyona girmeden önce festivallerde gösterilmesinin filme etkisi ne oluyor?

        P.E.: İzleyiciye ne kadar ulaşabilmişim bunu görmek adına güzel bir tecrübe oluyor. Öyle yerlerde seyirci güldü ki, biz de Barış’la yazarken onlara gülmüştük mesela. O yakınlık insanın hoşuna gidiyor.

        Ö.K.: Herhangi bir festivalde ödül aldığında bu çok düşük de olsa izleyici çekiyor.

        Bu filmin filmografinizdeki yeri nedir sizce?

        P.E.: Bu daha tahayyüller üzerine kurduğum bir film diyebilirim. Gerçek hayatımızda çok da sık yaşamayacağımız bir durumu hayal etmek üzerine. Biz sanki Canan’ı, Leyla ve Yavuz’u ancak bu filmde getirebilirmişiz gibi düşündüm. Benim için heyecanlı kısmı bu ve ilk defa biriyle, Barış Bıçakçı’yla birlikte bir senaryo yazdım.

        REKLAM

        Öykü senin için?

        Ö.K.: Daha çok yolun başındayım, 4 filmde oynadım zaten ama çok şanslıyım ki çalışmak istediğim insanlarla çalıştım. Bu da o şansı yakaladığım bir film oldu.

        Bu filmde bir hemşire, Show TV’de yayınlanan ‘Kalp Atışı’ dizisinde de bir doktorsun. Bu kadar denk gelmeleri de enteresan...

        Ö.K.: Çok denk geldi. İğne yapmayı bir şekilde filmden çözmüşüm.

        Hayatının bu döneminde şifacı olman gerekiyor belki de...

        Ö.K.: Hiç öyle düşünmüyorum ki, bilmiyorum. Bu arada bir yığın dizi senaryosu vardı ama bir şekilde o oldu. Bilinçaltında hissettiğim başka bir sebep varsa onu bilmiyorum.

        Sana hep dram roller geliyor ama ben komedi ağırlıklı bir projede seni merak ediyorum...

        Ö.K.: Ben çok beceremiyorum.

        REKLAM

        P.E.: Bu filmde görüyorsunuz.

        Ö.K.: Ufak tefek şeyler oldu, onu ben de seyirci gülünce anladım.

        P.E.: Tabii komedi oynayayım diye öyle oynamadı ama izleyicinin en çok güldüğü sahneler senin sahnelerin oldu.

        Ö.K.: Komedi çok ritim isteyen bir şey, sanki ben o ritmi yakalayamıyorum gibi bir hissiyat var içimde.

        P.E.: Ama yakalıyor. Burada da hatırlarsan yükselebileceğinin üzerine konuşuyorduk ve ben inanıyordum. Sonuçta kendini oynamayacak, sesini yükseltebilir miydi. Normal hayatında düşük tonda konuşan biri ama Canan için çıkarttı da çıkarttı, ben mikste en ufak bir şey yapmadım. Bence komedi de oynar yani.

        ‘Neredeyse anlamsız bir yolculuk yapacaktık

        Unutamadığınız bir tren yolculuğu soracağım...

        Ö.K.: Filmin başında Pelin’le bir tren yolculuğumuz oldu. Beraber Ankara’ya gittik, vakit geçirdik sonra da trene bindik. Birkaç saat kompartımanlarımızda vakit geçirip yemekli vagonda buluşacaktık. Çünkü filmde yemekli vagon vardı. Fakat yemekli vagonu kaldırdıklarını öğrendik. İki ayrı odada yattığımız bir şeye dönüşecek, anlamsız bir yolculuk yapacaktık ki Eskişehir’de inip bir şeyler içtik. Sonra da otobüsle İstanbul’a döndük.

        REKLAM

        P.E.: Çok hazindi. O kadar heyecanlanıyordum ki o sahneyi yaşayacak diye.

        ‘Cumhuriyet filminde yönetmen yardımcısıydım’

        Siz daha önce ‘Cumhuriyet’ filmi de çektiniz. Bugünün anısına hatırladığınız bir Cumhuriyet Bayramı anısı paylaşır mısınız?

        P.E.: Gençlik yıllarında ‘Cumhuriyet’ filminde yönetmen yardımcısı olarak çalışmıştım evet. İlkokulda okuduğumuz şiirler, dizeleri unutulan şiirler ilk aklıma gelenler.

        Ö.K.: O gün herkes benzer duyguları yaşıyor, hissediyor, benzer aktiviteleri yapıyor. Bayramı hep birlikte yaşıyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ