Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu Paralı göçmen cennetinde aşırı sağ nasıl yükseldi

        Portekiz’deki erken genel seçimler, 2024 küresel süper seçim yılının en önemlileri arasında değildi ama yarım asırdır süregelen politik dengeleri değiştiren sonuçları bakımından önem sırasına girdi. Faşist Salazar diktatoryasından kurtuluşun 50’nci yılında merkez sağ ve sol siyasetin egemen olduğu iki partili sistem geçen pazar günkü seçimle birlikte sona erdi; meclisteki varlığını bir önceki seçime göre dörde katlayan radikal sağ Chega kilit parti konumuna geldi.

        Oysa Portekiz, Avrupa’da ırkçı popülist sağın yükselişine direnen son kalelerden biriydi. Önümüzdeki 25 Nisan’da 50’nci yıldönümü kutlanacak Karanfil Devrimi, kansız bir darbeyle Portekiz’in demokrasiye geçiş sürecinin başlangıcı olmuştu. O tarihten bu yana Sosyalistler ve Muhafazakarların rekabetiyle iktidarın el değiştirdiği bir düzen hakimdi. Ancak şimdi ırkçı Chega’nın yükselişiyle geleneksel iktidar yapısı yıkılıverdi; 230 sandalyeli meclisteki vekil sayısını 48’e çıkaran Chega’nın dahil olmadığı bir koalisyon mümkün görünmüyor. Bir zamanlar spor yorumcusu olan parti lideri Andre Ventura da seçim gecesi “İki partili sistem artık sona ermiştir” diyerek malûmu ilan etti.

        Yolsuzluk skandalıyla sarsılan Sosyalist Parti’nin (PS) dokuz yıllık iktidarı dramatik bir çöküşle bitti; 2022’de oyların yüzde 41’ini alarak 120 milletvekiliyle mecliste mutlak çoğunluğu elde eden PS yüzde 28.7’ye düştü. Başbakan adayı Pedro Nuno Santos’un öncülüğünde sadece Lizbon’dan ve yaşlı seçmenden oy alabildiler; gençler, kadınlar ve akademisyenler Sosyalistlere net biçimde sırtını dönmüş bulunuyor.

        Merkez sağdaki Demokratik İttifak (AD) yüzde 29.5 oy oranıyla gerçi seçimin kıl payı galibi, ancak ittifakın başbakan adayı PSD lideri Luis Montenegro, Chega’yla koalisyon ortaklığına asla girmeyeceğini çoktan açıklamıştı. Açıklamıştı, çünkü anketler aşağı yukarı bu seçim sonucunu gösteriyordu. Ventura da aslında PSD’de siyaset yapan bir figürdü, aşırı uç yönelimiyle 2019’da Chega’yı kurmuştu ve şimdi merkez sağ siyaseti içeriden dinamitleyen figüre dönüştü.

        Ventura’nın yükseliş hızını idrak etmek bakımından şu örneği vermek gerekiyor: 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde 496 bin oy almıştı. Erişebileceği maksimum kitle gözüyle bakılıyordu. Oysa şimdi tam 1.1 milyon seçmen Chega’ya oy verdi. Üstelik seçime katılım son 20 yılda görülmemiş düzeydeydi. Neticede aşırı sağ dışında bütün partiler oy kaybına uğradı. Açıkça görülüyor ki, on binlerce seçmen aşırı sağa karşı değil, aşırı sağ uğruna sandığa gitmişti.

        Şimdi aşırı sağın dışta kalacağı tek hükümet seçeneği, Portekiz’de “Bloco Central” diye anılan büyük koalisyon. 1980’lerde bir kez denendi, fakat uzun ömürlü olmadı. Her iki merkez parti de kendi kampının konsolidasyonu yönünde çaba gösterdiği için müstakbel bir ortaklık güven uyandırmıyor. Hele de Portekizlilerin ortalama 1300 Euro aylık brüt ücretle Avrupa Birliği’nin en yoksulları arasında yer aldığı, işsizliğin yükseldiği, alım gücünün giderek düştüğü ve yüksek kiralar nedeniyle halkın kent merkezlerinden çeperlere sürüldüğü ortamda merkez siyaset hiç güven uyandırmıyor.

        Ventura Romanlarla diğer azınlıklara karşı kışkırtıcı dili ve kontrolsüz göçe karşı tavrıyla yetinmiyor, sistemdeki arızaları da popülist siyasetin kaldıraçları olarak kullanmakta başarı gösteriyor. Örneğin meclisteki sandalye sayısıyla milletvekili maaşlarının düşürülmesini, cezaların sertleştirilmesini savunuyor. Mevcut hükümetin “amiral gemisi” diye nitelenen, paralı yabancılarla dijital göçmenleri çeken liberal göç politikasını sona erdirmeyi değil, başta vergiler olmak üzere kurallarını sıkılaştırmayı vaat ediyor.

        Siyasi analistlere göre Ventura, Avrupa’daki diğer aşırı sağ unsurlardan farklılaşıyor; ideolojik olmaktan çok pragmatik davranarak pazarlama taktiği uyguluyor. Halkın çoğunluğunun, dışlanmışlık ve ezilmişlik duygusuna hitap ediyor.

        Peki Portekiz halkında bu duygu yükü nasıl oluştu?

        EKONOMİ MUCİZESİ YALAN OLDU

        Portekiz yıllarca bir ekonomik başarı hikayesi ve göçmenler için düşler ülkesi olarak görüldü. Euro borç krizi döneminde iflasın eşiğinden dönmüş, değişen iktidarların uyguladığı reformlarla krizden çıkışı başarmıştı. Ancak bu hikayenin, kendi vatandaşları açısından dezavantaj oluşturan tarafları vardı. Seçim sonuçlarıyla iyice tescillendi.

        Portekiz Rönesansı kaynağını yüz binlerce göçmenin ülkeye akın etmesinde bulmuştu. Ekonomik kriz döneminde zengin yabancıları çekmek için başlatılan “Altın Vize” programı, 500 bin Euro’luk fon yatırımı karşılığında oturum izni sağlıyor, tüm aile üyelerinin yararlandığı sistemde gelenlere on yıl süreyle yüzde 20 sabit vergi uygulanıyor. Altın Vize oturum kartıyla Portekiz’de yaşayanlar Avrupa Birliği vatandaşı değilse Schengen vizesine ihtiyaç duymadan serbestçe seyahat edebiliyor.

        Bu sayede on yıl boyunca AB’nin varlıklı emeklilerinden Rus ve Çinlilere yüz binler vergi avantajıyla Portekiz’in sıcak iklimine, golf sahalarıyla Algarve kıyılarına aktı. Tabii akının demografik sonuçları oldu; 2013’ten bu yana Portekiz’deki yabancı nüfus yüzde 40 artışla 555 bine ulaştı. Zenginlerin yanı sıra yoksul ülkelerden de çalışmak için gelen göçmenler oldu. Başta Portekizce konuşan Brezilyalılar, ardından Hintli, Bangladeşli ve Asya ile Latin Amerika’nın diğer ülkelerinden göçmenler.

        Üç yıl önce çıkarılan “Home office yasası” da çekim merkezi olarak Portekiz’in fiyakasını iyice parlattı. IT alanındaki dijital göçmenler için Portekiz en cazip ülke haline geldi, çünkü yasa işverenin mesai saatleri dışında telefon veya e-mail ile çalışana erişimini yasaklıyordu.

        Neticede çok katmanlı göçmen dalgası gayrı menkul fiyatlarını fırlattı. Lizbon, Atina’nın ardından emlak fiyatlarının en hızlı yükseldiği kent haline geldi. Beş yıl içindeki artış yüzde 30’u buldu ve metrekaresi Milano’dan Berlin’e bütün metropollerden daha pahalı olan konutlar yerel halkın erişim gücü dışında kalmaya başladı.

        Kira artışları ve hayat pahalılığı yüzünden orta sınıfın Lizbon merkezinde yaşama imkanı kalmadı, çalışmaya gelen göçmenler ise insanlık dışı koşullarda tıkış tıkış yaşamaya mahkum oldu. Öyle ki, yangın çıkan bir evde 22 kişinin kaldığı, iki işçinin öldüğü 14’ünün de yaralandığı ortaya çıkınca kamuoyu ayağa kalktı.

        GÖÇMEN GELDİKÇE PORTEKİZLİ GÖÇÜYOR

        Gerçi iktidar varlıklı yabancıları ülkeye çekmekte başarılı olmuştu, ancak ülkeyi kendi vatandaşı için yaşanmaz kılmaya başlamıştı. Her bireye, bedelini ödeyebileceği eşit ikamet hakkı için mücadele eden Habita hareketinin örgütlediği gösterilere binlerce kişi katılarak yüksek kiraları, giderek düşen yaşam standartlarını protesto etti.

        Altın Vize macerasının bedeli gençler açısından ağır oldu. Tahminlere göre her yıl üniversite mezunlarının yüzde 40’ı çalışmak için yurt dışına gidiyor; tam sayı bilinmiyor ama yılda 40 bin Portekizli ülkeyi terk ettiği için çıkarılan sonuç bu. Nitelikli iş gücü kaybı Euro krizi döneminde başlamıştı. Halen Portekiz vatandaşlarının dörtte biri yurt dışında yaşıyor.

        Memleket tablosu böyle olunca aşırı sağcı Chega lideri Ventura (altta), göç dalgası ve giderek ağırlaşan geçim koşullarını seçim kampanyasının ana gündemine taşıdı.

        Geçmiş yılların yolsuzluk skandalları da Chega’nın yüzde 18’lik oy oranına ulaşmasına katkıda bulundu. Özellikle de genel seçimin erkene alınmasına neden olan geçen yılki skandal. Lityum madeni ve hidrojen tesisi lisanslarıyla ilgili Sosyalist Parti bünyesindeki yolsuzluk soruşturması üzerine Başbakan Antonio Costa istifa etmiş, seçime kadar geçici olarak görevde kalmıştı.

        Şimdi merkez siyasetten beklenen, demokratik yelpaze içinde, Chega’nın sistemi örselemesine imkan vermeden işbirliği yollarını zorlaması. Ancak merkez sol ve sağın “Bloco Central” koalisyonu şimdilik olası görünmüyor. En azından Sosyalistlerin lideri Pedro Nuno Santos daha seçim yenilgisini kabul ettiği dakika muhalefet saflarına çekildi; “Muhafazakarlara yardım etmeye katiyen niyetimiz yok” diyerek.