Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı Mülteci kampında doğmuş Filistinli Prof. Hanafi: Gazze'de yaşanan BM'nin tanımına göre bir soykırım
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı savaş yaklaşık bir buçuk aydır sürüyor. Ölü sayısı 11 bini geçti, çocuk, kadın, yaşlı dinlemeden topyekûn herkese ölüm yağdırıyor İsrail bomba ve kurşunları.

        7 Ekim’de Hamas’ın saldırıları ile başlayan süreçte gelinen nokta Filistin-İsrail çatışmasında gelmiş geçmiş en kanlı sürecin tanığı yapıyor bizleri.

        On binler evlerinden edildi. Yüz binler her an ölümü bekliyor. Yine yüz binler ölen on binlerin ardından ağlıyor.

        Anneler bebeklerini kaybetti, dedeler torunlarını, kocalar eşlerini…

        Azrail kazık çaktı sanki daracık Gazze şeridine.

        2 milyona yakın insan dev bir katliam makinasının ağzında öylece nefeslerini tutmuş, kendilerinin hedef olacağı zamanı bekliyor adeta.

        Bu insanlık dramı karşısında dünyanın büyük bölümü ya sessiz, ya kör. İsrailli ve Filistinli sivil kayıpların acısı aynı şekilde yüreğimizde ama bu kör çatışmanın bedelini bir şehrin sakinlerine toptan ödetmek vicdanlara sığar mı?

        AB ve ABD yönetimlerinin vicdanlarına sığıyor maalesef. Ama artık sokağın vicdanı isyanda.

        Sadece Arap sokakları değil, Avrupa sokakları da ‘yeter’ diye bağırıyor.

        İşte bu iklimde İstanbul’da geçen hafta sonu çok kıymetli bir uluslararası toplantı yapıldı.

        Merkezi Ankara’da olan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YKB)’nin düzenlediği “Müslüman Dünyada Çağdaş Düşünce Sempozyumu” İslam coğrafyasından birçok uluslararası çapta akademisyeni bir araya getirdi.

        Harvard’dan, Oxford’dan kıymetli profesörlerin Müslüman coğrafyasının bugünkü durumunu farklı perspektiflerden ele aldığı toplantıda benim dikkatimi özellikle çeken bir isim vardı: Prof. Dr. Sari Hanafi. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde dersler veren Sanafi İslam Araştırmaları Programının da başkanlığını yapıyor. Yıllardır İslam dünyasının sosyolojisi üzerine çalışıyor.

        Benim için ilginç olan diğer bir yönü Filistinli akademisyenin Suriye’de bir mülteci kampında doğmuş ve uzun yıllardır İsrail-Filistin meselesi üzerine kafa yoran bir isim olması.

        Hanafi ile konferans öncesi bir araya geldik, Gazze’deki savaşı ve bu savaşın Lübnan başta olmak üzere Ortadoğu’nun diğer bölgelerine sıçrama olasılığını ve Türkiye’nin rolünü konuştuk.

        Prof. Sari Hanafi:

        -Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederim, bizim için görüşleriniz çok önemli zira hem Beyrut üniversitesinde İslam coğrafyası üzerine çalışan hem de bir Filistin mülteci kampında doğmuş bir isimsiniz. Korkunç bir savaşa tanıklık ediyoruz. Binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı, 11 bin üzerinde ölü var, çocuklar, kadınlar, yaşlılar… İsrail daha ne kadar ileri gidebilir?

        Bakın Gazze’de soykırım yaşanıyor, soykırım terimini tesadüfi kullanmıyorum, kelimenin tam anlamıyla bir soykırım Gazze’de yaşanan, bir etnik grubu kısmi ya da tamamen yok etmeyi hedefleyen eylemler soykırım olarak tanımlanır. Bu BM’nin tanımı.

        Biz 7 Ekim’i öncesine bakmadan anlayamayız. 1948’e kadar giden bir hikaye bu ama hadi o kadar geriye dönmeyelim, Oslo sürecinden alalım. Bu yıl Oslo’nun 30. Yıl dönümü. Ne oldu bu 30 yılda? İsrailli yerleşimcilerin sayısı 3,5 kat arttı. İsrail bu uzun süreci toprak çalmak için kullandı. Aynı zamanda can kayıplarının sayısına bakalım. İsrailli ve Filistinlilerin can kayıplarına. 20’de oran. Yani 20 Filistinliye karşı 1 İsrailli hayatını kaybetti bu süreçte. Yani bu esasen Filistinlilerin yavaş ölüm süreci. Yani aslında Hamas’ın 7 Ekimde yaptığı “Artık yeter” demekti.

        "MİLAT 7 EKİM DEĞİL"

        -Sizce sivilleri öldürmek, kaçırmak “artık yeter” demek için doğru bir yol muydu? Hamas’ın yaptığı Filistinlilerin yararına mı oldu zararına mı?

        Bu çok önemli bir soru. Bir insan hakları aktivisti olarak hep aynı şeyi söylüyoruz, siviller ve savaşçılar arasında ayrım yapmayan her çatışmada sivil kayıplarının olduğu eylemler problemli. Ben sadece 7 Ekim milat değil diyorum. Bakın ocaktan ağustos sonuna kadar istatistiklere göre Batı Şeria’da 232 Filistinli öldü. Televizyonlar bunları gördü mü? BBC’de, CNN’de haber yapıldı mı? Hayır. Yani olanları anlamak için filmi geri sarmak gerekiyor ben bunu söylüyorum.

        7 Ekim elbette oyun değiştirici oldu. Şimdi Gazze’deki işgal farklı bir boyuta geldi. Bundan sonra ne olacağı ile ilgili farklı senaryolardan bahsedebiliriz. İlk senaryoda Filistinliler direnişe devam edecek ve İsrail politik çözüm dışında çözüm yok diyecek.

        -Sizce Filistinliler direnmeye devam edebilirler mi? 11 binden fazla ölü var…

        Doğru ama bugün Hamas savaşçılarının paraşütle İsrail’e geçtiğini gösteren haberler vardı, yani direnişe devam ediyorlar. Bakın olasılıklar üzerine konuşuyorum. Direniş devam ederse İsrail’i siyasi çözüme hatta belki aslında benim favori çözümüm olmayan iki devletli çözüme zorlayabilirler.

        -Diğer senaryolar ne olabilir?

        Kötü senaryo. Filistinliler direnemiyor, Gazze bir tabular asa (boş bir levha- yani dümdüz ediliyor demek istiyor-na) haline geliyor ve Batı Şeria ve Gazze tamamen kontrol altına alınıyor.

        Üçüncü senaryo ise İsrail dışında Batı’da da faşizmin yükselişi. İsrail demiyorum çünkü İsrail’de zaten faşizm iktidarda. Netanyahu faşist bir iktidarın parçası. Avrupa’da faşizmin yükselmesinden bahsediyorum çünkü Fransa, Almanya ve İngiltere’de İslamofobinin yükselişi sağ kanadı daha da güçlendirebilir. Şu anda küresel kuzey küresel güneye karşı gibi bir tablo var. Küresel güney ateşkes diyor, savaş bitsin istiyor, küresel kuzey ise İsrail’in yanında duruyor.

        -Ama siyasi sahneden bahsediyorsunuz herhalde. Zira Batı sokaklarında ve Batı medyasında İsrail’in zulmüne karşı bir başkaldırış, bir karşı çıkış da yükseliyor…

        Kesinlikle öyle. Bunu inkar etmiyorum. Bakın Almanya ve Fransa’yı alın. İki ülke de savaş karşıtı gösterileri anti semitizmi gerekçe göstererek yasakladı. Halbuki oradaki Müslüman toplum artık orta sınıflaştı, bilinç sahibi, haklarını biliyorlar. Ne yaptılar? Hükümeti dava ettiler ve gösteriler yapıldı. Görüldü ki Yahudiler hakkında hiçbir olumsuz tabir kullanılmadı, antisemitizm gerekçesi tam bir kamuflajdı. Sokaklar öyle ama sokak siyasete yansımıyor. Siyasi olarak yansıması yok maalesef.

        "ALMANYA, FRANSA VE İNGİLTERE ADETA SARHOŞ"

        -Sizce mevcut durumu değiştirmek için Türkiye bir rol oynayabilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sert açıklamalar yapıyor, Batı’nın çifte standardını eleştiriyor ve hatta bunu Batı’da yapıyor. Örneğin geçtiğimiz hafta Almanya’da hem Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier hem de Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile görüştü ve savaşı bitirme çağrısı yapıp, İsrail’in vahşetini kınadı. Türkiye bu sorunu çözmede Batı ile Doğu arasında bir köprü olabilir mi?

        Kesinlikle. Önce şunu söyleyeyim, Filistinlilerin ve Arap sokaklarının hayal kırıklığı Arap rejimlerinin tavrından da kaynaklanıyor. Bakın İslam Birliği'nin deklarasyonu mesela öyle yumuşaktı ki. 54 İslam ülkesinin tepkisi bu olamaz. İşte İslam dünyasında bunu bozucu tavır kimden gelebilir dense Türkiye’den derim. Cumhurbaşkanı Erdoğan soykırım tabirini kullanan ilk lider oldu. Bu bence çok önemli. Onu Brezilya Devlet Başkanı Lula ve Bolivya Devlet Başkanı … takip etti. Erdoğan ne olduğunu tanımlayan çerçeveyi çizdi. Sadece insani yardım göndermekle kalmadı, İsrail büyükelçisini de çıkardı ve Almanya ziyaretinde doğru yere parmak bastı.

        Ben Almanya, Fransa ve İngiltere’nin tavırlarına bakıyorum. Sarhoşlar adeta. Bu devam eden soykırımı desteklemek için ya kör ya sarhoş olmaları gerekir. Onlara ‘uyanın’ demek gerekir. Hem yaptıkları çok yanlış hem de tehlikeli çünkü kendi toplumları içinde de gerilim yaratıyorlar bu tavır ile. Avrupa’daki Müslüman toplum artık işçi sınıfından oluşmuyor. Cezayir’deki Araplara Fransızların baktığı gibi bakamazlar. Artı üniversitelerde akademisyen oldular, iş dünyasında aktifler, orta sınıflaştılar. Avrupa’da hala o sınıfsal bakış var bu insanlara karşı ama bu doğru değil.

        ABD’ye geldiğimizde ise başka bir hikaye. Orada bu sömürgeci bakış yok İslam dünyasına, orada neokolonyal bir anlayıştan bahsedebiliriz ama bakın şimdi olanlara… Özel üniversite kampüslerinin bir çoğu İsrailli zenginler tarafından destekleniyor bu nedenle şimdi bazı kampüsler online’a geçti çünkü tansiyon yükseliyor. Dediğiniz gibi Batı’da İsrail zulmüne karşı bir bilinç yükseliyor ancak bu siyasi olarak örgütlenmedikçe karşılık bulmuyor.

        -İslam dünyasının reaksiyonundan bahsettiniz ama tekrar sormak isterim. Gelen tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yaşanan vahşete karşı yeterli tepki gösteriyor mu Müslümanlar?

        Müslüman dünyanın çoğu maalesef otoriter rejimlerin kontrolünde. Sokaklar ve liderler arasında ciddi bir makas var. Sokak liderleri tepki vermeye itiyor aslında buna Türkiye de dahil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e karşı bu kadar sert ve net duruşunda sokağın beklentisinin de etkisi var. Ama sokak her yerde Türkiye gibi siyaseti etkilemiyor. Mesela Rabat’ta dev gösteriler yapıldı ama Fas Hükümeti buna karşılık çok cılız bir açıklama yaptı.

        "MISIR'IN GAZZE POLİTİKASI BİR SKANDAL"

        -Bu sessiz kalış kendini göçmen stratejisinde de gösteriyor. Gazze’den çıkmaya çalışanlara karşı Mısır’ın kapılarını kapaması mesela…

        Mısır’ın Gazze politikası zaten bir skandal. ABD Mısır’a Gazze’yi bir açık hava hapishanesi olarak tutmakta yardımcı olduğu için 10 milyar dolar verdi.

        -Size Lübnan’ı da sorayım. Zira Lübnan da ciddi bir savaş tehdidi altında. Siz bu olasılığı nasıl görüyorsunuz?

        Ne zaman insanları ‘sonraki gün’ü konuşurken görsem gülüyorum. Mesela ABD Dışişleri Bakanı savaş başladıktan sonra koşa koşa geldi ve Ürdün’de hemen ‘ertesi gün’ demeye başladı. Böyle bir şey yok. Hizbullah’ın ne yapacağı İsrail’in bu zulmü ne kadar devam ettireceği ve Filistinlilerin ne kadar direneceğine bağlı. Bazı analistler Lübnan Lübnan’a savaş başlatabilir, 2 ABD savaş gemisi orada zaten diyorlar ama henüz dinamiklerin ne yöne gideceğini bilmiyoruz. Fakat Lübnan’da şu an direnme gücü yok. Bakın 2006 savaşına gelmişsiniz o zaman farklı bir Lübnan vardı, şimdi iflas etmiş, sistemi çökmüş bir Lübnan var, dayanma gücü yok.

        Son olarak dördüncü senaryodan bahsedeyim: Bu savaş acaba Arap dünyasındaki bazı diktatörlerin sonunu getirecek mi? Sokakların havası otoriter bazı rejimleri yıkabilecek mi? Bu soruların cevaplarını henüz bilmiyoruz…

        Prof. Dr. Sari Hanafi ile röportajımızın Habertürk Tv’de yayınlanan videosunu da buradan izleyebilirsiniz