Sadece son birkaç günde yaşananlar bile Türkiye’de siyaset üretmenin zorluklarını ortaya koyuyor. Bulunduğu pozisyonlarda siyaseti etkileme ve yönlendirme gücüne sahip odaklar, ellerindekini kaybetmemek için anında harekete geçiyor.
Süreci hep birlikte izliyoruz. 31 Mart gecesinden sonra Türkiye’de siyasi merkezde birbirine rakip olan iki parti, bir müzakere zemini oluşturdu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Özgür Özel arasında AK Parti Genel Merkezi’nde gerçekleşen görüşmeye kadar geçen bir ay, tarafların konuşabilmesine dair beklenti ve ihtiyacın ne denli yüksek olduğunu ortaya koydu.
Siyasi akıl, toplumun ve şartların size söylediklerine kayıtsız kalmanıza izin vermez. Erdoğan ve Özel de öyle yaptılar. Görüştüler, tekrar bir araya gelmek üzere el sıkıştılar.
"DİĞER" TARAF HAREKETE GEÇTİ
Ancak seçimden sonra geçen bir ay içinde bir de işin “diğer” tarafı sahne almaya başladı. Bir müzakere zemininin ortaya çıkması ihtimali bile, seçimden başarıyla çıkan tarafta bulunan kimi çevreleri rahatsız etmeye yetti. Bu yaklaşım sadece eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” çıkışıyla sınırlı değil. Muhalif kamuoyunda ve belli ki CHP içinde belli bir damar sürecin kendilerinin aleyhine işlediğinden kaygı duyuyor. Bu bir pozisyon alma gayreti olduğu kadar, belli bir ideolojik alanı savunmayı da beraberinde getiriyor.
Oysa, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Özgür Özel arasındaki görüşmenin de bize söylediği gibi, mesele siyasi rakiplerin mücadeleden ve farklı fikirlerden vazgeçmesi değil. Nitekim Bahçeli, grup toplantısında sert sözlerle eleştirdiği Özel’le meclis çatısı altında görüştü ve birlikte seçim sonrasında ortaya çıkan zeminin bir başka karesini ortaya koydular.
“Özgür Özel, rakiplerinin kontrolü altına giriyor, mücadele etmeyi bırakıyor, sinir uçlarımızla oynuyor” yönündeki çıkışlar ve tepkiler pek de hafife alınacak düzeyde değil. Nitekim iktidara yakın olarak tanımlanan bir gazetecinin Özel’e yaptığı kısa bir ziyaret ve ortaya çıkan bir fotoğraf karesi bile kıyamet kopmasına yetti. Bu tepkileri aktarıp çoğaltmaktan yana değilim. Ayrıca Özgür Özel de Habertürk canlı yayınında bu konudaki tavrının arkasında durdu. Ortaya çıkan tepkilerin hem kendisine, hem de meslektaşımıza haksızlık olduğunu ifade etti.
ERKEN REKABETİN İPUÇLARI
Kuşkusuz 2024 seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlar, 2028 genel seçimlerine giden yoldaki siyasi rekabeti doğrudan etkileyecek. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlarının ikinci kez kazanmaları; son derece temkinli gibi görünmesine rağmen Ekrem İmamoğlu’nun aldığı siyasi pozisyon bu rekabetin hayli sert geçeceğini gösteriyor.
En ilginç olan kısmı da şu. Özellikle AK Parti tarafının, CHP içindeki bu durumu kışkırtıp ayrışma oluşturmak istediği öne sürülüyor. Açıkçası siyasetin kendi mecrasında rakiplerin birbirine hamle yapması elbette doğal. Ancak burada ortaya çıkan tepkilerin iktidarın hamlesinden çok, uzun zamandır bizzat kendi içinde şekillenen arayışlar olduğu ortada.
Peki Özgür Özel’in yaptıklarını kendi aleyhine gören ve giderek tepkilerini artıran siyasi zeminin geleceği ne olabilir? Bunun için önce partiye bakmak gerekiyor.
Özel, seçim sonuçlarında partisine gelen oyların emanet ve toplumsal kredi olduğu konusundaki analizinde ısrarlı. Bunu gerçekçi bulduğumu daha önce ifade etmiştim. O nedenle önce alınan oyları ve toplumsal desteği kalıcı hale getirmenin arayışı içinde. Partiyi, siyasi merkezde yeniden tarif etmek ve eski deyimle tahkim etmek ana hedefi. Sandıkta ortaya çıkan sonucun, partide, teşkilatlarda ve tabanda karşılık bulacak bir değişime dönüşmesini istiyor. O nedenle son birkaç gündür cumhurbaşkanlığı tartışmalarında hem parti içindeki muhtemel adaylarla, hem kendisiyle ilgili iddialara dair tavrını ortaya koydu. Bunun aldıkları sonucu zedeleyeceğini düşünüyor.
ÖZGÜR ÖZEL GÜÇLENİRSE
İşte tam burası, “Özgür Özel partiye gereğinden fazla hakim olursa, elimizdeki gücü kaybederiz” tepkisini ortaya çıkarıyor. “Gereğinden fazla” tanımı, Özel’i başından beri emanetçi olarak gören ve günü geldiğinde geri çekilmesini öngörenler tarafından yapılıyor.
Siyasi merkezin iki yanındaki aktörler üzerinden devam eden konuşma zemininin önemli olduğuna, ancak süreçte tarafların birbiriyle sert biçimde mücadele etmesine engel olamayacağına birkaç kez daha değindim. Türkiye’nin temel sorunlarında farklı yaklaşımların ortadan kalkacağı beklentisi, iyi niyetli olmakla birlikte gerçekçi değil. Ancak kaçırdığımız nokta önemli. Siyaseti millet adına yapma kararlılığına sahip olan her siyasetçi ve parti, farklı görüşleriyle de Türkiye’ye katkıda bulunabilir. Özgür Özel’in devlet-millet ekseninde verdiği mesajların önemi burada.
İki ana siyasi gövdenin, toplum tarafından çözümün adresi olarak görülmesi, uçlara savrulmanın ve ortaya çıkması istenen bazı çatışma alanlarının önüne geçmek açısından değerli. Türkiye’yi sürekli bir kavga halinde görmek isteyenlerin, bunu siyasette kalıcı hale getirmeyi kendi çıkarlarına uygun görenlerin burada elinin olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Meşru, toplumun taleplerine kulak veren, fikirlerini her zeminde ortaya koyan bir anlayışa, siyasetin her katmanında ihtiyacımız var.