Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Adalet Divanı istedikleri kararı vermeyince yalana abanıp yardımı kestiler

        Malumunuzdur, Güney Afrika 2023’ün son günlerine İsrail’in soykırım suçu işlediğini belgeletmek ve onu savaş suçlusu olarak yargılatmak için büyük bir vicdan ve cesaret örneği sergilemiş, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açmıştı. 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni ihlal ettiği gerekçesiyle açılan davanın esastan görülmesini engellemek amacıyla İsrail tarafından yapılan ret talebi ise iki gün önce reddedildi. Yani Adalet Divanı ‘Evet ortada böyle bir davanın esastan görülebilmesini mümkün kılacak çok sayıda nitelikli suç ve ihlal var’ demiş oldu ve tedbir kararı alındı.

        Nelson Mandela’nın evlatları İslam Dünyasının sözde müslüman krallarının emirlerinin hayatları boyunca alamayacağı kadar dua aldılar. İslam dünyası bu davaya müdahil olmadı, sessiz kaldı. Görmezden geldi. Türkiye ise davayı desteklediğini belge temin ettiğini açıklayarak safını belli etti. (Ancak davaya katılamadı zira UCD'nin kurucu sözleşmesi Roma Statüsüne taraf değildi)

        Söz konusu gelişme nihayet uluslararası kamuoyunda hukuk var dedirtti. Büyük ihlaller büyük suçlar için insanlığın ortak kazanımı olan kurumlar hala işleyebiliyor, evrensel yasalar hatırlanabiliyor, demek ki adalet ütopyadan ibaret değil fikrini yeşertti.

        Peki sonra ne oldu biliyor musunuz?

        BM’nin bir kurumu olan Uluslararası Adalet Divanı İsrail aleyhine bir karar alınca ve bu karar uyarınca şimdilik hiç değilse Gazze’de ölmek üzere olan çocuklara yardım götürülmesi gerektiği için olsa gerek, hemen BM’ye bağlı yardım örgütü UNRWA ‘ya iftira atıldı.

        KÖTÜLÜKLERİNİN DÜZEYİ AKLIN SINIRLARINI ZORLAYACAK BOYUTTA

        UNRWA, yani “Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı” (United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees in the Near East) Bu kuruluş 1949’dan beri BM bünyesinde varlık gösteriyor ve genellikle UNESCO ile iş birliği içinde, mülteciler için kamplar, okul ve sağlık klinikleri açma, meslek eğitimi verme, yiyecek ve giyecek dağıtma gibi faaliyetler yapıyor. Hava gibi, su gibi gerekli bir kurum anlayacağınız.

        Adalet Divanı’nın kararından hoşlanmayan Siyonizm muhibleri UNRWA’nın 7 Ekim’de HAMAS ile işbirliği yaptığı iddiasını ileri sürdüler. Açıkça hile ve kumpas düzenlediler.

        Peki ne oldu? Tebrikler, bildiniz.

        İsrail’in üç aydır süren katliamlarını meşrulaştırmak için full time performans gösteren Siyonizm muhibbi ülkeler şimdi bu yalanı referans vererek UNRWA’ya sağladıkları maddi desteği sonlandırdıklarını açıklamaya başladı.

        Amerika, Kanada, İngiltere, Avusturalya ve İtalya UNRWA’yı fonlamayı bıraktıklarını ilan etti.

        Düşünün ki, Adalet Divanı’ndaki davanın daha uzun bir yolu var. Bugünden yarına İsrail hakkında kesin bir soykırım kararı çıkmasının ihtimali yok. Uzun soluklu bir koşu bu. İsrail’in soykırım suçu işlediğine hükmedilse bile, mahkemenin yaptırım gücü yok. Elbette bu önemli ve dolaylı açıdan sonuç doğurucu olur ama somut olarak BM Genel Sekreteri’nin ya da diğer kurumlarının bu karara sürekli atıf yaparak misal BMGK üyesi ülkeleri tutum almaya zorlamayı seçmesi dışında büyük bir avantaj bile temin etmiyor. Şimdilik dava sadece ‘esastan görüşülebilir olma’ niteliği kazandı. O kadar.

        Ancak, -dehşet içerisindeyim- bu bile, Filistin lehine bu kadarcık bir avantajın ihtimalinin ufukta belirmesi bile, sırf İsrail’in maskesine çentik atıldı ve biraz cildi kaşındı diye, harekete geçip böyle bir kumpası gerçekleştirebilmelerine yetti.

        Konu İsrail’i savunmak olunca, kendi hak-hukuk-adalet anlayışlarının takibini ve savunmasını yapmak için kendileri tarafından kurulmuş BM'nin yetkin ve saygın bir yardım kuruluşunu örselemekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Haliyle merak ediyor insan. BM'ye bağlı bir kuruluşa karşı bu kadar hoyratça saldıranlar, Filistin'e yardım götüren sıradan sivil toplum kuruluşlarına ne yapmaz? Acaba bugüne kadar kaç dernek, kaç vakıf sırf yalanlar referans alınarak terörist ilan edildi?

        Türkiye hemen ahlaksızlığa itiraz etmeli ve bir açıklama yaparak UNRWA’nın yanında olduğunu ilan etmeli.

        GAZZELİ BİR ÇOCUK MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZEBİLİR Mİ?

        Taksim Meydanı'nın ortasında, yüzeyindeki dijital panolara Gazze fotoğraflarının yansıtıldığı tüp gibi, tünel gibi bir yapı var. İçinde bir resim sergisi olduğunu açıkça belli eden, fark edilmemesi imkansız bir resim sergisi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği bir sergi.

        Birkaç kez önünden geçip gittim. “Gazze meselesiyle ilgili yeterince fotoğraf gördük ve zaten fotoğraf görüp iç çekmek, miting düzenlemek ve tweet atmaktan başka bir şey de yapamıyoruz, yapamadık” diye sinirlendim. Ancak sonra elbette merakıma yenik düşüp bir beş dakika girip bakayım diye düşündüm. Ama 2 saatte yakın kaldım. Hem sergiyi izledim, hem resimlere bakanları…Uzun uzun düşüncelere dalanları. Göz pınarında yaş birikip neye sileceğini bilemezken acemi bir şaşkınlık içinde burnunu çekenleri. İsrail’in 120 günü aşkın süredir gerçekleştirdiği saldırı ve abluka üzerinde çok az düşünmüş olanların şimdi amatör bir acı ve duyarlılıkla bocalamalarını. Demek ki her şeye rağmen büyük insanlık meseleleri insanların dünyalarının kıyısından öylece kayıp gidebiliyor normalde. Taksim gibi bir yerde, hemen dikkat çekecek bir kompozisyonla ve akılda kalıcı bir gösteri olarak tasarlanmazsa eğer…

        “Kurşun Geçirmez Düşler: Gazzeli Çocuk Ressamlar Sergisi” ismini taşıyan organizasyon belli ki ismini İsrail’in 2008’de yaptığı Dökme Kurşun Operasyonu’ndan alıyor. Çünkü çocukların yaptığı resimler aslında o günlere ve sonrasına ait. Takdir edersiniz ki İsrail’in son yıkıcı ve ölümüne yok edici taarruzu altında çocuklar açlıktan ölmek üzere, pastel boyaları varsa eğer, muhtemelen yemek zorunda kaldılar. Ve Taksim’deki sergide dijitalize edilip üçüncü bir boyut kazanmış, aslında canlandırılmış resimlere bakarken, aslında hayatta kalıp kalmadığını bilmediğimiz çocukların resimlerine bakıyoruz.

        Sergiye ilham veren annesiyle beraber 26 yakınını kaybeden ve içindeki acıyı 6 yaşındaki haliyle ve parmaklarıyla kağıda döken Mona isimli Gazzeli kız çocuğu olmuş.

        Sergiyi gezerken içimi bir utanç kapladı. Resimlere bakarken, açıklama yazılarında kederimi daha çok arttıracak bilgilere denk gelmenin korkusuyla, gözlerimi kaçırarak ve aklımda hep o soruyla dolaştım. Acaba bu resmi yapan çocuk şu an nerede? Hayatta mı?

        Bu cevabını almak istemediğiniz bir soru. Çünkü bu, sergi duvarlarından birinde yer alan “Buraya bakmayı seçtiniz” cümlesini okuduktan sonra omuzlarınıza binen yükten daha fazlası demek.

        Gazzeli çocuk ressamların sergisi mart ayına kadar orada olacak. Taksim’in orta yerinde ve gözden kaçırılması imkansız olan o tünelin içinde.

        Şöyle bir utanmak için, mutlaka gidilip görülmeli. Unutmayın. Dünyayı utanç kurtaracak.