Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Siyaset Başbakan Erdoğan, çok sevdiği "Siyah Türkler" kavramını bir kez daha gündeme getirdi. "Biz aradan sıyrılan zenci Türkleriz" diyerek. Doğrudur, Başbakan Erdoğan da, ekibindeki arkadaşları da aradan sıyrılan "zenci Türklerdir" ama işin aslı şudur ki, Tür

        BaşbakanErdoğan,çok sevdiği"Siyah Türkler"kavramını bir kez daha gündeme getirdi.

        "Biz aradan sıyrılan zenci Türkleriz"diyerek.

        Doğrudur, BaşbakanErdoğanda, ekibindeki arkadaşları da aradan sıyrılan"zenci Türklerdir"ama işin aslı şudur ki, Türkiye'de kim aradan sıyrılırsa sıyrılsın, aradan sıyrılan hep zenci Türklerdir.

        Bu aradan sıyrılmaya imkân tanıyan ise önce Osmanlı'nın son döneminde başlayan reform hareketleri, asıl olarak da"Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu"Cumhuriyet'tir.

        Mesela siyasette.

        Bu ülkeyi bize kuranMustafa Kemal Atatürk.

        Her ne kadar sarışın, mavi gözlü olsa da aslen zencidir.

        Gariban bir memurun çocuğudur. Askeri okullarda leyli meccani okuyarak yükselmiş, ordu içinde sivrilmiş, tırnaklarıyla kazıyarak kendini var etmiş, bir ülke kuracak olgunluğa kendini eriştirmiştir.

        Bu ülkenin 2. Cumhurbaşkanıİsmet İnönüde zencidir.

        Malatyalı bir köy çocuğudur. Hikâyesi, silah arkadaşıMustafa Kemal'inkinden farklı değildir.

        Süleyman Demirelçok mu farklıdır? Adı boşuna"Çoban Sülü"takılmamıştır.

        Isparta'nın köylerinde sürü otlatmaktan Çankaya'nın tepesinde ülke yönetmeye kadar tırmanan simsiyah bir zencidirSüleymanBey de.

        Turgut Özalda en azSüleyman Demirelkadar zencidir.

        Bir kolunun kısalığının nedeni, köyde eşekten düşüp kırmış olmasıdırTurgutBey'in. Hiç siz eşekten düşüp kolunu kıran beyaz Türk gördünüz mü?

        Siyasette böyledir de, başka yerde farklı mıdır?

        Türkiye'nin en zengin ailesiKoçlar,beyaz mıdır zannediyorsunuz?

        Ankaralı bir bakkalın akıl almaz yükselişidirKoçlar'ın öyküsü.VehbiBey'i zencilikten dev bir sanayi imparatorluğuna yükselten şey, aklıdır. O da aradan sıyrılmış bir zencidir.

        Sabancılarda farklı değildir.

        Bugün artık zenginlikleri bile geçmişte kalmış birkaç aile dışında Türkiye'nin zenginlerinin tamamı zencidir.

        Bugün kendini beyaz Türklüğün sembolü ilan edenErtuğrul Özkökde aslında zencidir.

        İzmir'in Kahramanlar'ında bir işçi çocuğu olarak doğmak, Cumhuriyet'in sağladığı imkânlarla okuyup önemli bir entelektüel haline gelmek ve kendi ölçülerinde zenginleşmekErtuğrul Özkök'ü veya benzerlerini zenci köklerinden ayırmaz.

        Olsa olsa"beyazlamaya çalışan Michael Jakckson"kadar beyaz yapar.

        İster sizi mutlu etsin isterse etmesin, Osmanlı Devleti kimseyi"beyaz"yapmamıştır.

        Kendini beyaz zannettiğin anda seni siyaha boyayıvermiştir.

        O yüzden de bu Cumhuriyet'i"zenci Türkler"kurmuş, zenci Türkler var etmiş, zenci Türkler yönetmiş, zenci Türkler zengin etmiştir. Kendini beyaz zannedenin üzerindeki boyayı kazımak ise Osmanlı'dan bugüne gelenek olarak kalmıştır.

        Kaptan köşkü önüne mangal koyarlar mı?

        BU hükümetin en sevdiğim tarafı işte bu.

        Bir süre önce Rumlar, Kıbrıs açıklarında doğalgaz ve petrol aramaya başladığı ve Türkiye de bölgeye emektar"Piri Reis"gemisini yolladığı zaman bu köşede yazdım,"Ayıptır! Koskoca Türkiye'nin, çevresindeki denizlerde sürekli arama yapan, üstelik de deprem ülkesi olduğu için düzenli sismik araştırmalar yapmak zorunda kalan bir ülkenin, koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin modern bir sismik araştırma gemisinin hâlâ olmaması kocaman bir ayıptır"diye.

        Bizim yazının mürekkebi tam kurudu mu bilmem ama Türkiye'nin koskoca bir sismik araştırma gemisi oldu.

        İçindeki teçhizatın ne olduğunu tam olarak öğrenemedim, ama anladığım kadarıyla dünyadaki en iyi sismik araştırma gemilerinden birine sahip olduk.

        Az uz da değil, tam tamına 150 milyon dolar saydık bu gemiye, ama helali hoş olsun.

        Ancak yine de kaygılıyım.

        Çünkü bir şeyi satın almak para işidir, alınan şeyin hakkını vermek ise bir kültür.

        Şimdiki kaygım şu:"Acaba biz bu muhteşem geminin, Barbaros Hayreddin Paşa'nın hakkını verebilecek miyiz?"

        Çok değil birkaç ay öncesine takılıyorum nedense.

        Dünyanın en iyi kurtarma teknelerinden birini alıp,"batmayan"gemiyi batırmayı, içinde de personelini öldürmeyi başarmış bir ırkın ahfadıyız biz.

        Acaba diyorum, bu Barbaros Hayreddin Paşa araştırma gemisinin hakkını verebilecek miyiz?

        Bu güzelim gemiye uygun kaptanı, hakkını verecek bilim adamlarını koyabilecek miyiz?

        Bu geminin sahip olduğu imkânlardan sonuna kadar yararlanabilecek yeterlikte bir kadroyu oluşturup gemiyi onlarla beraber yüzdürebilecek miyiz?

        Yoksa bir süre sonra Barbaros Hayreddin Paşa gemisinde, personelin iki direk arasına yıkanmış çarşafları kurutmak için astıkları, kıç havuzluğunda yün yatakları serip üzerinde yattıkları, kaptan köşkünün önüne bir mangal koyup sismik araştırma sistemleriyle yakaladıkları balıkları ya da daha da beteri şişe dizilmiş kebapları pişirip yedikleri bir tabloya mı rastlayacağız?

        UmarımBarbaros Hayreddin Paşa'nın torunları, bu gemiyiBarbaros Hayreddin Paşa'ya layık bir şekilde değerlendirirler.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Almanın değil, hakkını vermenin önemli olduğunu anladığımız zaman.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ