Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Annemin ayakkabıları ilham verdi’, Esra Çoruh haberleri, Esra Çoruh moda, Esra Çoruh Brian Atwood,

        Esra ÇORUH/HT CUMARTESİ

        ecoruh@htgazete.com.tr

        Bir ayakkabı hastası olarak sadece Manolo Blahnik’ler, Christian Louboutin’ler peşinde koşanlardan değilim. Brian Atwood’un adını 2001’de markasını lanse ettiği yıl, New York’ta yaşarken keşfetmiştim. Yüksek ökçeli olmasına rağmen rahatlığıyla ayakkabı gardırobumda hemen yerini almış ve tabii ki sonrasında da radarımda olmayı başarmıştı. Bugün “Brian Atwood” denince hemen akıllara seksi ayakkabıların mimarı geliyor. Kadınların rüyalarını süsleyen, her sezon arzu nesnesi tasarımlara imza atan tasarımcı, ünlü yıldızların vazgeçemediği ayakkabıcılardan... Yakışıklı tasarımcı, geçtiğimiz hafta Harvey Nichols Kanyon’da ayakkabı tutkunlarıyla bir araya geldi. Sıcacık gülümsemesi, samimiyetiyle tüm davetlilerle tek tek ilgilenen, ayakkabılarını imzalayan ve hatta ‘selfie’ çekip paylaşan tasarımcının içtenliğine hayran oldum. Onu o kalabalıktan koparıp röportaj yapmak güçtü ama yakışıklı tasarımcıyla ayakkabı konuşmayı başardık

        Sizi koparmam gerçekten zor oldu. Size mi hayranlar, yoksa ayakkabılarınıza mı bilemedim...

        (Gülüyor) Çok teşekkür ederim iltifatınız için. Sanırım ayakkabılarımdan vazgeçemedikleri için, bana da hayranlık duyuyorlar.

        Yakışıklılığınızı kimse inkâr edemez. Hatta en yakışıklı tasarımcılar arasında olduğunuzu söylemek yanlış olmaz. Ne de olsa eski modelsiniz...

        Evet yıllar önce modellik yaptım. Modellik yaptığım dönemde Milano’da Versace’de çalışma şansını yakaladım. Kısacası hayallerimin gerçekleşmesinde modellik kariyerimin büyük payı var.

        Versace’de bir Amerikalı...

        Evet, Versace’de başladığımda tek kelime İtalyanca bilmiyordum ve Versace’de de kimse İngilizce konuşmuyordu. Tıpkı bir çocuk gibi kâğıda kalıp cümleleri yazıp öyle anlaşıyorduk. Ama üstesinden geldik.

        Peki Versace’ye girdiğinizde ayakkabı tasarlamaya mı başladınız?

        Önce onların bir defilesi için gittim. Aslında New York’ta kalmak istemiyordum ve Avrupa’da modayla ilgili daha çok şey yapabileceğimi düşünüyordum. Ve Gianni Versace beni işe aldı. Versus markaları için çalışmaya başladım. 1996 yılında Versace için işe alınan ilk Amerikalıydım. Daha sonra Paris Couture defilesi için Gianni benden ayakkabı tasarlamamı istedi ve ayakkabı maceram da böyle başlamış oldu.

        ‘AYAKKABI AŞKIM VERSACE İLE DOĞDU’

        Daha önceden ayakkabı tutkunuz var mıydı peki?

        Küçükken çizimlerimin arasında hep ayakkabılar vardı. Daha çocukken ayakkabı karalamaya başladım. Annemin ayakkabılarının bana ilham verdiğini düşünüyorum. Müthiş bir ayakkabı koleksiyonu vardı annemin. Tabii daha sonra Versace ile de ayakkabı tutkum ve tasarım aşkım doğmuş oldu.

        Versace gibi markayla çalışmak size ne gibi deneyimler kazandırdı?

        Tasarım estetiğinden asla ödün vermemeyi asla geri durmamayı öğrendim. Gianni asla azla yetinmiyordu daha fazlası, daha iyisi olabileceğini düşünüyordu. Bu felsefe kendi tasarımlarıma ve markama da yansıdı.

        Gelelim 2001 yılında markanızı yaratmanıza...

        O zamanın geldiğini anladım sanırım. Gianni ve Donatella’dan çok şey öğrendim ve kendim için bir şeyler yapmam gerektiğine karar verip markamı yarattım. O yıllarda rakiplerim de çok güçlüydü. Jimmy Choo, Manolo Blahnik, Christian Louboutin o yıllarda hızlı bir yükselişteydi. Bunun bir risk olduğunu biliyordum ancak bu riski aldım ve sanırım farklılığımı da kısa sürede ortaya koydum.

        Brian Atwood’un farkı, kullandığı malzemeler mi peki?

        Göz alıcı desenler, dikkat çekici canlı renkler ve sanırım kullandığım kaliteli materyaller... Kadınlar ayakkabının cazibesini materyalinde keşfediyorlar. Ayakkabının ışıltısını yansıtan kroko ve yılan en çok kullandığımız materyallerden. Kullandığım en çılgın materyali soruyorsanız “Rafya” diyebilirim. Kadınlar farklılığı seviyor.

        ‘SEKSİ KADIN KENDİNE GÜVENEN KADINDIR’

        “Brian Atwood” deyince aklımıza seksi ayakkabıların mimarı geliyor. Sizin seksi tanımınız nedir?

        Benim için seksi kadın, kendine güvenen kadındır. Harika kıyafetler içerisinde kusursuz görünebilirsiniz ancak kendinize güveniniz yoksa asla seksi görünemezsiniz. Bu tavrınızı da etkiler.

        Seksi ayakkabılarınızla başımızı döndürüyorsunuz ama seksilik başınıza işler açtı reklam kampanyanızla...

        Evet, dersinizi çok iyi çalışmışsınız! 2012 yılında yapmış olduğumuz reklam kampanyasında sansüre uğradık. Sokrates’in öğrencisi Aristippos’un felsefi öğretisi Hedonizm’den esinlenerek hazırladığımız 2012 koleksiyonunun kampanya çekimlerinde Candice Swanepoel ile çalıştık. Mert Alas ve Marcus Piggott’un fotoğrafladığı bu görsellerde Candice kusursuz fiziğiyle herkesi kendine hayran bırakmıştı ama çok yazık oldu. Bu görseller çok müstehcen bulundu. New York’taki taksilerde reklamların gösterilmesi yasaklandı.

        13 yıl önce markanızı yarattığınız yıllarla şimdiyi karşılaştırdığınızda ayakkabı tasarımını nasıl görüyorsunuz?

        O yıllarda şimdiki gibi rekabet yoktu. Manolo, Jimmy Choo gibi bir elin parmağını geçmeyecek kadar az ayakkabı tasarımcısı rakibimdi. Ama şimdi her sezon yeni ve çok da başarılı tasarımcılar geliyor.

        Peki en çok sevdiğiniz ve takdir ettiğiniz ayakkabı tasarımcısını sorsam...

        Hiç kuşkusuz Manolo Blahnik. Tam bir beyefendi. Müthiş bir tasarımcı, harika bir insan.

        Kesinlikle size katılıyorum... 20 yıl önce ne yapıyordunuz ve 20 yıl sonraki planınız nedir?

        Eveeet, 20 yıl önce 90’lı yıllarda New York’taydım, bir yandan barmenlik yapıyor bir yandan da Fashion Institute of Technology’de öğrenim görüyordum. Geçen süreç içerisinde hâlâ çok çalışıyorum ve markamı daha da büyütmek, uluslararası bir marka yapmak için çabalıyorum. Her geçen gün büyüyoruz. 2030’lu yıllarda sanırım yarı emekli olup Capri’de daha fazla zaman geçirmeyi planlıyorum. Ne güzel olurdu.

        Peki tasarımcı olmasaydınız ne olurdunuz?

        Popstar ya da mimar olurdum herhalde. (Gülüyor.)

        Yaşadığınız şehirler Milano ve New York sizin için ne ifade ediyor?

        Milano modanın kalbi, İtalya’da geçirdiğim zaman benim için çok kıymetli. New York için çok fazla söze gerek yok adı üstünde New York. Her iki şehre de bayılıyorum.

        ‘TÜRK KADINLARI BÜYÜLEYİCİ’

        Peki ya İstanbul? Bildiğim kadarıyla ilk gelişiniz değil.

        Hayır, 4-5 kere geldim. Burada çok arkadaşım var ve İstanbul’a bayılıyorum. Müzik, eğlence, yemekler ve insanlar çok çekici.

        Türk kadınlarını nasıl buluyorsunuz?

        Sosyal medyaya bayıldıkları gibi modaya da bayılıyorlar. Los Angeles marketini anımsattı bana... Acayip bakımlı, modaya meraklı ve şaşırtıcı derecede güzeller. Her gelişimde burada gördüğüm kadınlar karşısında büyüleniyorum. Modayı da çok yakından takip ediyorlar ve lüks markalara da meraklı olduklarını gözlemledim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ