Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Kürşad Oğuz'un yazısı Hayallere kavança atan adam

        KÜRŞAD OĞUZ/ HT GAZETE

        koguz@haberturk.com

        Baban daha 30’unda, sen 6 yaşındayken öldüğünde, kudretiyle kapsayan bir güç aradın, denize sığındın. Evden kaçıp kaçıp denize koştun, sandalla açıldın. Döndüğünde annen patakladı, biliyorum. Deniz yaralarına tuz bastı; sana sadece baba değil, anne de oldu... Onda kayboldukça, yokluk acısını unuttun.

        Özgürlüğü ve macerayı tatmıştın bir kere; daha iflah olmazdın.

        İlkokul 3’te 6 arkadaş 3’er lira toplayıp Kurbağalıdere’de bir sandal aldınız, boyayıp süslediniz ama ilk lodosta battınız. Rüzgârın gücünü de gördün o kez; diğerleri vazgeçti, belki büyük adam da oldular ama sen korkmadın. Doğayla mücadele etmenin nafileliğini kavrayıp denizine rüzgârı ekledin, şimdi tek bir şeye ihtiyacın vardı: Lisede bir yelkenli yaptırdın. O gün gerçekten büyüdün, “adam” oldun.

        1940’ların sonuydu; hoş, gittiğin en uzak yer Hayırsız’dı. Ama çok şanslıymışsın be kaptan. O adaların en hayırsız halini görmeyeceksin; yakında otel, AVM, kongre merkezi vs. olacaklar.

        Manchester’da tekstil okurken, bir ilan hayatını dokumaya başladı. Yeni Zelanda’ya açılacak 11 metrelik bir yelkenliye mürettebat arıyorlardı. Başvuran yüzlerce kişiden 3’ü seçildi, biri sendin. Yola koyulmadan diğer ikisi de korkup bıraktı zaten. Ama sen 6 yaşından bu yana bırakılmaya alışıktın. “Olsun” dedin, Atlantik’i o yıllarda aşan tekne iki elin parmaklarını geçmezken, teknenin sahibiyle yola koyuldun.

        Bir Latin atasözü, “Denizi methet, karada kal” der. Büyük fırtınaya yakalandığınızda, ümitsizliğe kapıldın; “Atalar sözünü dinleseydim” dedin belki. O fırtınadan kurtulup karaya ayak bastığın gün için “Denizlerin esiri olmuştum artık” diyorsun ama, aslında o gün özgürlüğün esiri oldun sen kaptan...

        “Bir gün kendi bayrağım, kendi yelkenlimle bu sulara döneceğim” demiştin. 13 yıl sonra sözünü tuttun. Bu arada, sana bir sır vereyim mi kaptan? Artık bu kıyılarda kendi bayrağıyla dolaşan tekne neredeyse yok. Biliyorsun 3 tarafımız denizlerle ve vergilerle kaplı. Gerçi marinalarımızda bol bol lüks tekne demirli ama aralarında deniz gören de sayılı. Genelde otel niyetine kullanılmaktalar. Salon salamanjeler, güverteleri havuzlu, klimaları, mikrodalgaları, ‘otomatik kaptanlı’ olanları bile var.

        Sen 1965’te, elinde ne var ne yok satıp savıp dünyayı dolaşmak için yaptığın 10.5 metrelik ‘Kısmet’inle yola koyulduğunda, ne GPS vardı yanında, ne buzdolabı, ne cep telefonu...

        Eşin Oda’yı koydun tekneye, biraz tütün, Çekoslavak malı bir emektar fotoğraf makinesi ve cesaretini... Güneş ve yıldızlardan rasat alıp buldun yolunu... Yolda bir Miço’nuz oldu, kediydi ama miçoydu sonuçta...

        Caddebostan’dan sessizce “Vira” dedin; 2 yıl, 9 ay, 3 hafta sonra döndüğünde, artık hayat hazinende korsanlar, tayfunlar, yamyamlar bile vardı. Kim bu kadar zengin ki kaptan?

        Ötesini anlatmayacağım. 46 yıllık çocuğun ‘Kısmet’i Rahmi Koç Müzesi’ne verirken nasıl ağladığını, kanser olan Miço’nun ardından başka kedi sevemediğini, 1980’den sonra yaşadığın Bodrum’da çevre için ne mücadeleler verdiğini, hayatının ‘Sonbahar’ını...

        Ben yelkenliyle 15 yıl önce tanıştım kaptan. Aklıma, çocukluk kahramanım Sinbad düşürmüştü suları. Seni okuyunca sen de eklendin bize. Farkında değilsin ama birlikte büyük bir yolculuğa çıktık; sen, ben ve Sinbad. Yolda flog’dan, balondan, direkdibinden, küpeşteden; kuzucuklardan rüzgârı bulmaktan daha ötesini öğrendim.

        İlkokulda bize iki nokta arasındaki en kısa çizginin ‘doğru’ olduğunu söylemişlerdi. Teknede gördüm ki, bu ‘doğru’ değil. Yalpalayarak, zikzaklar çizerek ulaşıyorsun aslında doğruya; yaşaya yaşaya öğrendiğin, kendi doğruna.

        Ötekinin, kısa yoldan ulaşılanın kalıcı olmadığını, senin hayatını okuduğumda öğrendim kaptan.

        Hayatının idaresini tamamen ele alamayacağını, rüzgârlar ve dalgalar gibi senden büyük çok şey olduğunu, özgürlüğün ‘karayı methedip denize gitmek’ olduğunu senden öğrendim.

        Anladım ki hayat son sürat motorla değil; kavançalarla, tramolalarla daha güzel.

        Bir de cennet ve cehennem düşündüğün yer değil; insan cennet ve cehennemini beraberinde götürüyor kaptan. Bunu da sen öğrettin.

        Sen neredeyse tekneye doğan kızına Deniz dedin, ben oğluma.

        Aslında “Bizim babamız deniz” dedik kaptan, bunu biliyorsun değil mi...

        “Dünyaya yine gelsem bu hayatı seçerim” demişsin ya. O hayat da seni seçer, emin ol.

        Ama şimdi gittin. Her denizcinin ‘Kısmet’inde gitmek yok mu zaten...

        (Seral Cumalı’nın söyleşisinden, okumalardan, hayattan, denizden faydalanılmıştır.)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ