Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Cibran’ın aşk mektupları / Paulo Coelho'nun yazısı

        Paulo COELHO/ GAZETE HABERTURK-PAZAR

        Lübnan’da doğan Halil Cibran (1883-1931), yayımlanmasından 60 yıl sonra bile birçok ülkede en çok satanlar listesinde yer alan ve bir klasik olan eseri “Ermiş” ile hep hatırlanacaktır. 1995’te Lübnanlı bir arkadaşım bana Cibran ile ondan 10 yaş büyük Amerikalı kadın Mary Haskell’in birbirlerine yazdıkları aşk mektuplarını içeren bir kitap vermişti. Bu mektupları okuduğumda, daha sonra onun metinlerinden bazılarını yayımlamak üzere seçmeme de (Love Letters from a Prophet, Ediouro Yayınevi) vesile olan bu karmaşık ve büyüleyici adamla tanışmıştım. Mektupların özünde Mary’nin, çok iyi bir arkadaş olmasına rağmen Cibran ile platonik bir aşkın ötesinde herhangi bir ilişki yaşamayı kabul etmemesi yatıyordu. Cibran’ın mektuplarına bakınca, Mary’nin ona nasıl direnebildiğini anlamak zor! İşte o mektuplardan parçalar:

        10 Mart 1912

        Mary, taptığım Mary, bana mutluluktan çok hüzün getirdiğini nasıl düşünebilirsin? Acı ve zevk arasındaki çizginin nerede çizildiğini kimse tam olarak bilmez; bana göre ikisini birbirinden ayırmak çoğu zaman imkânsızdır. Bana öyle büyük bir sevinç veriyorsun ki neredeyse canımı acıtıyor ve bana öyle çok acı veriyorsun ki bu beni gülümsetiyor. 24 Mayıs 1914 Düşün tatlım, güzel bir günde, güzel kırların içinden yürürken birdenbire başımızdan aşağı bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığını. Ne harika! Doğanın vahşi gücü ve enerjisini ortaya koyuşuna tanık olmanın verdiği o duygudan daha yoğun bir şey var mı? Haydi kırlara gidelim Mary, ve beklenmedik şeylerin peşine düşelim.

        8 Temmuz 1914

        Hep şöyle düşünmüşümdür, insanlar bizi anladığında bizi köleleştirmişler demektir zira anlaşıldığımızı hissetmek için her şeyi kabul ederiz. Ancak, senin beni anlaman hayatımda yaşadığım en derin huzuru ve özgürlüğü getirdi bana. Beni ziyaret ettiğin o iki saat içinde kalbimde bir kara nokta buldun; ona dokundun ve o sonsuza dek yok oldu ve böylece kendi ışığımı görebilmemi sağladın.

        18 Nisan 1915

        Birlikte geçirdiğimiz o iki gün muhteşemdi. Geçmişten konuştuğumuzda bugünü ve geleceği hep çok daha gerçek hale getiriyoruz. Yıllar boyunca geriye dönüp neler yaşadığıma bakmaktan korktum ve sessizce acı çektim. Bugün anlıyorum ki, sessiz kalmak acımızı daha da derinleştiriyor. Sen ise benim konuşmamı sağladın ve ruhumun derinliklerinde saklı kalmış tozlu şeyleri keşfettim. Artık onları saklandıkları yerden çekip çıkarabilirim.

        17 Temmuz 1915

        Her ikimiz de varoluşumuzun sınırlarına dokunmaya çalışıyoruz. Geçmişin eski şairleri hep hayata teslim oldular. Sabit şeyleri aramadılar ya da sırları açığa çıkarmaya çalışmadılar; sadece ruhlarının, duygularının esiri olmuş halde sürüklenip gitmesine izin verdiler. İnsanlar her zaman güven aradılar ve zaman zaman da buldular; ama güvende olmak kendi içinde bir son anlamı taşıyor, oysa hayatın sonu yok. Senin mektubun, Mary, bugüne dek elime geçen en güzel hayat anlatımı. Şairler şiir yazanlar değildir, kalbi aşkın kutsal ruhuyla dolu olanlardır.

        10 Mayıs 1916

        Sevgili Mary. Sana henüz bitirdiğim bir kısa hikâye yolluyorum. Bir süredir fazla yazmıyorum, yazarsam da sadece Arapça olarak yazıyorum. Ama bu metin hakkında düzeltmelerini ve yorumlarını duymak isterim: Bir tapınağın gölgesinde, arkadaşım bana kör bir adamı gösterdi. Arkadaşım “Bu adam bilge bir adam” dedi.

        Yanına yaklaştık ve sordum: “Ne zamandan beri körsünüz?”

        “Doğduğumdan beri.”

        “Ben bir astronomum” dedim.

        “Ben de öyle” diye cevap verdi kör adam. Ve elini göğsüne koyup şöyle dedi: “Bütün hayatımı içimde dönüp duran güneşleri ve ayları gözlemleyerek geçirdim.”

        Çeviren: Mine Akverdi Denktaş

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ