Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar İstanbul’un metruk hatıraları

        Ece ULUSUM- MEHMET EMİN DEMİREZEN

        Kemal Tahir’in ‘’Bir Mülkiyet Kalesi’’nde marangoz Mahir Efendi, II. Abdülhamid döneminden Kurtuluş Savaşı’na bir eve sahip olmanın mücadelesini verir. Sonunda o boş ev kimseye yuva olamaz ve yanar gider... İstanbul’da ne zaman boş ve eski bir bina görsem aklıma bu kitap gelir. Sık sık fotoğraf çekimlerine çıktığımız Rıza Aydan Turak Hoca bir gün, boş bir bina görünce şöyle demişti: “Böyle bir yapı düşündüğümde içime sızı düşer. Öyle ya boşuna değil, Türk edebiyatından kalma bu sızı. Düşünün, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak’ı ya da Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü’ndeki karakterler yıkılmış gitmiş yapılarda son kez belirirler. Bu nedenle tuğlayla örülmüş kapılar arkalarında kim bilir ne ıstıraplar saklar diye düşünürüm.”

        Emlak Müdürlüğü, hocamızı destekliyor. İstanbul’da yaklaşık 40 bin yapının boş ve bakımsız olduğunu söylüyor. Bu da en az 40 bin “metruk” hikâye demek! Türkiye’nin tamamında kaç tanedir acaba? Veri yok. ABD’de sırf böyle hikâyeleri araştırmak ve belgelemek için fotoğrafçılar terk edilmiş bina keşfine çıkıyor. Biz de İstanbul’da küçük bir keşfe çıktık.

        BAKIRKÖY KONAK

        Bakıköy İncirli Caddesi’ndeki 35 numaralı isimsiz konak... 150 yıllık bu konağı kime sorsanız bambaşka hikâye anlatıyor. Kimisi konağın geceleri birden ortadan kaybolduğunu kimisi bir aile dramının ardında kaldığını kimisi de çok zengin ve ünlü bir işadamının olduğunu söylüyor. Fark ettik ki konağın müştemilâtında birileri oturuyor. Anlaşılan kimsenin aklına konağı onlara sormak gelmemiş. Konağa göz kulak olmalarının karşılığında orada oturan Lale Hanım “Eskiden buranın aşçısıydım. Sahibi 25 yıl önce taşındı. Haksız değil, konak büyük ama beyefendi yalnız. Çocukluk anıları çok diye satmak istemedi. Kendimi burada oturduğum için şanslı hissediyorum” diyor.

        Lale Hanım ne her yıl sadece bir kere gelen sahibinin ne de konağın adını söyledi. Ne kadar ısrar etsek de içine girmemize müsaade etmedi, sahibinin kesin emriymiş. Konak bomboş ve eski. Konağın bahçesindeki kedilere gönüllü bakan Nesrin Hanım, “Buraya her baktığımda iç çekiyorum, keşke sahibi ben olsaydım. Böyle boynu bükük kalmazdı” diyor ve iç çekip bahçeden gidiyor. İsimsiz konak ne perili ne de korkunç fakat çok yalnız, orası kesin.

        BALAT

        Balat’ta sayısız harabe ve metruk bina var. Kimisi eski Rum yapıları kimisi de Fransız. Fakat öyle bir tanesi var ki bizden önce ünlü graffitici JR keşfetti. Sanatçı duvarına bir resim yerleştirmişti ama bir hafta sonra resim griye boyandı. Olay tatsız fakat binanın popüler olmasını sağladı. Balat’a gelenler bu binanın önünde fotoğraf çektirmeden dönmez oldu. Karşı apartman sakinleri “Yıkılsa da kurtulsak” diyor, önceden Rum bir ailenin oturduğu binanın içine girmeyi denedik ama içinde ne merdiven var ne de sağlam bir duvar

        GALATA

        Serdar-ı Ekrem Sokak üzerindeki 35, 37, 39 ve 41 numaralı binalar omuz omuza vermiş öylece duruyor. Kapılarında koca zincirler, pencereleri de MDF ile kapatılmış. Birinin penceresi açıktı ona da merakla baktık. Dökük... “Merhaba!” diye seslendi Emin içeri, ses öyle acı yankılandı ki boş odada kalabalıklaşmayı istercesine. İronik, bu yapıların tam karşısında lüks evler ve dükkânlar var. Etrafındaki iş yerleri ya da komşuları bu binalar hakkında bir şey bilmiyor. Bakkal Emrullah, “Bu evler graffiticilere yarıyor, başka da bir iş yok” diyor. Öğrendiğimize göre 6-7 Eylül olayları sonrasında terk edilen binalardanmış. O yüzden bu binalar Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne geçmiş. Geçen yıllarda yapılan açıklamalara göre Kültür Bakanlığı kütüphaneye dönüştürmek için çalışacakmış. Belirli bir tarih yok.

        SAİNT PİERRE HAN

        Karaköy Bankalar Caddesi karşısındaki St. Pierre Han hakkında öyle çok hikâye var ki! 1768’de yapımına başlanmış 1784’te bitmiş. İstanbul’da Fransa elçisi olarak görev yapan Kont de Saint Priest, Fransız tüccarlar için inşa ettirmiş. Yapının tamamı, şimdiki heybetini borçlu olduğu kesme taştan. Bir zamanlar Fransa’nın ünlü yazarı Andre Chernier en üst katında doğmuş. Yıllar sonra da han, Osmanlı Bankası’na, Osmanlı’nın ilk barosu ve İtalyan Ticaret Odası’na ev sahipliği yapmış. Söylenilenlere göre yapının arkası eskiden âşıkların gizli buluşma yeriymiş... Burası da İstanbul’un yangınlarından nasibini almış, bir kısmı yanarak kül olmuş! Şimdilerde İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nin bünyesinde. İçeride özel çekim yapmanın bedeli varmış: 1000 TL. Biz ise sadece keşif için girmek istediğimizi söyledik. İçeri olabilecek tüm kazaların kendi sorumluluğumuzda olduğuna dair bir dilekçe imzalayıp girdik. Girmeden önce civardakilerle konuşmuştuk. Meğer esnaf, binadan korkuyormuş. İçeride eşyalar bulunduğu rivayetmiş! Artık değil. İçeride her adımda bir gıcırtı... Yere düşmüş kapılar, kırık avizeler, açık pencereler... Kimi yerler öyle karanlık ki, yanınızda biri olmadan girmek nerdeyse güç. Tam bunu derken bir patırtı! Emin düştü. Merdivenler için defalarca uyarmışlardı bizi, haklılarmış. Ama en güzeli de hanın çatısı... Kim bilir burası hangi sohbetlere şahit olmuştur? Şimdiyse bu koca han albüm kapaklarına fon.

        ZAFİR KONAKLAEI-BEŞİKTAŞ

        Beşiktaş Barbaros Bulvarı’ndan yukarı çıkarken görünen Zafir Konakları hakkında çok şey yazılıp çizildi. Bir Allah’ın kulu son halini içeriden fotoğraflamamış. Bir heves gittik ki binanın güvenlik görevlisi değil izin vermek bizi soru sorduk diye kovaladı! İçine girmek gibi bahçesine girmek de mümkün olmadı. 19’uncu yüzyılda inşa edilen konaklarda II. Abdülhamid dönemi İslâm dünyasındaki önemli simalar, Besteci Refik Fersan’ın karısı Fahire Fersan, Dr. Fahri Bey ve ailesi, yani Bülent Ecevit’in babası, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan, Cemal Reşit Rey gibi isimler oturmuş. Kamil Büyüker’in yazdığı “Zafir Konağı’nda Bir Zamanı Yaşamak” kitabında her birinin hikâyesi anlatılıyor. Bu dev yapı restorasyona kapalı ve bir çivi dahi çakmak yasak. Arkada koca bir Conrad Otel yükseliyor da yine de konakların gölgesinde kalıyor.

        CİHANGİR

        Cihangir Bataraya Sokak’ta yıllardır inşaat halinde duran bina “Bir bitse ne kadar para eder kim bilir!” Binanın altında 1960’tan beri çaycılık yapan amca “Sorma evlat, yanılmıyorsam 25 yıldır böylece duruyor. Resmen içim gidiyor baktıkça. Ben yaşlandım o öylece duruyor” diyor. İçine girmek istediğimizi söyleyince üst katında oturan bir güvenlik görevlisine yönlendiriyor bizi. İki sohbet, bir çaya girdik içeri. Kime ait, neden böyle yarım ya da akibeti ne olacak görevliye de söylememişler. İçeri adım atar atmaz müthiş bir İstanbul manzarası kucakladı bizi. Bir an tamamlanmamış penceresinin önünde durup hayal kurmaya başladık

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ