Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Zeytinli cennet: Ayvalık

        Ali ESAD GÖKSEL / HABERTÜRK CUMARTESİ

        Ayvalık Ticaret Odası’ndan Salih Madra geçen sene çok güzel bir iş yaptı “Zeytinliklerin kamu yararına diye kesilmesine izin vermeyeceğiz. Yürüttüğümüz kampanyada an itibarıyla 156 bin imza var” dedi.

        Bu, bizlerin tepki veren, Batılı bir sivil toplum haline dönüşmemizin nişanesi gibi... Emin olun, Ankara’daki hiç kimse “200 bin imzaya” kulak tıkayamaz.

        Yeni sayılabilecek bir uygulamayı da Nars’tan S. Bayraktar ilettiydi. Gezer bir sistemle Anadolu’nun dört köşesinden zeytinliklere giderek yerinde sıkıyor ve mahallinin ismi ile şişeliyorlarmış. Sonuç: New York’ta satmaya başlamışlar. Bunlar güzel şeyler...

        Mimari miras konusunda duyarsız ve sabırsız bir toplumuz. Sokaktaki insandan tepedeki şahsiyetlere kadar herkes atalarımızla övünmeye bayılır. Fakat iş, bize kalan mimari mirası korumaya gelince, öncelik ve tercihler tez elden şantiyeden yanadır.

        Ayvalık son 10 yıldır bu konuda giderek artan bir duyarlılık sergiliyor. Bu da sonuçları itibarıyla çok değerli bir örnek olacaktır.

        Ayvalık özel bir yer. Sadece doğasıyla değil, tarihi ve insanıyla da! Böylesine çarpıcı bir coğrafyanın, küresel turizmin gündeminde yer almaması şaşırtıcı...

        Öte yandan da sevindirici! “Nasıl yani?” diyeceksiniz.

        Nasıl oluyor da az keşfedilmiş olmasına hem üzülüyor, hem de memnun oluyoruz?

        Anlatalım. Aziz vatan coğrafyası değil, küresel ölçekte bile, ne zaman bir yer keşfedilip de meraklıların akınına uğrasa, orada ip sap kopuyor. Mahalli renkler, otantik unsurlar, orayı cazip kılan el değmemişlik, elden kayıp gidiyor.

        Geleneksel doku yok oluyor. Mahale mahsus insani ilişkiler zedeleniyor. Büyük şehir hoyratlığı baskınlaşıyor. “Misafirperverlik”, “Tanrı misafiri” gibi kavramlar birer nostalji faslına dönüşüveriyor. İşte benim Ayvalık’ın küresel kitle turizmi-endüstrisinin gözdelerinden biri haline gelmeyişine sevincim bu yüzdendir.

        Çünkü aziz vatandaşlarımız “yeni menziller” bulup tez elden tüketmeye mütemayil ve idmanlıdır. Alın size Bodrum! Alın size Marmaris! Alın size Çeşme!

        Bunların sevimli balıkçı köyü ölçeğindeki şiirsel duruşları daha dün duruyordu.

        Altyapısız “metropolcük” garabetine dönüşmeleri kaç yıl aldı dersiniz?

        TANRI AYVALIK’I KORUSUN!

        Ayvalık, hadi itiraf edeyim, kendi çapımda faydam olan, hizmet ettiğim bir yerdir: Artık coğrafi işaret sembolü olan Ayvalık Zeytinyağı’nın, bu standarttan nemalanması için biz de çok uğraşmıştık.

        Ayvalık Zeytinyağı’nın bu etiketi hak ettiğine zaten emindik. Öte yandan, coğrafi işaret uygulamasının hem bölge zeytinyağı üreticilerine hem de ulusal ölçekteki tüketiciye önemli faydalar sağlayacağına inanmıştık. Başta eski Ticaret Odası Başkanı ve taze Belediye Başkanı Rahmi Genç olmak üzere, “sektör” öylesine kenetlendi ki ne desek az. Dedim ya bu sene 10 yıl oldu. Düzenledikleri Zeytin Hasadı Şenliği de artık gelenekselleşti. Bizi de bir nevi fahri hemşeri olarak davet ediyorlar.

        İnsanlar, eminim antik Yunan ve Roma’da, sonraları da Osmanlı’da “bu hasat” nasıl kutlanıyor idiyse, aynı coşkuyla kutluyorlar. Geçen yıl arkasını cami bahçesi istinat duvarına yaslamış bir çocuk korosu bir “Duhamel Korosu” gibiydi. Köy okulları öğrencilerinden mürekkep “Zeytin Çekirdekleri” korosunun performansı nefes kesti. Çocuklarımızın herkes yemek yerken “Biz de yemek istiyoruz isyanı” ise hepimizin bu ülkenin geleceğine olan ümidimizi artırdı.

        Hemen yanımdaki masada, 70 yaşlarında bir çift oturuyordu. Birbirlerine şarkılar söylediler. Birbirlerinin elini tutup, gözbebeklerinin içine bakarak! Hipnotizma olmuş gibi onları seyrettim. “Böyle bir şey hâlâ var mı?” diye! O kadar güzel, o kadar kendisi gibi, o kadar içten idiler ki...

        'ZEYTİN VARSA HAYAT VAR’

        Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Günleri’nin bu yılki teması “Zeytinyağı ve Tarih.” Slogan da bu konsept doğrultusunda, “Zeytin Varsa Hayat Var, Bin Yıllardır...” olarak belirlendi. Hasat Günleri’nde, gerçekleştirilecek Zeytinyağı Paneli’nde ziyaretçiler geçmişten günümüze zeytinyağının hayatımızdaki yeri ve önemi hakkında bilgi edinebilecekler. Bu yılki konuşmacılar Prof. İlber Ortaylı, Akdeniz Zeytinci Kentler Birliği Başkanı E. Lupi ve zeytin tarihi ve kültürü araştırmacısı Dr. H. Schäfer- Schuchardt zeytinyağının tarihinde bir gezintiye çıkaracaklar.

        Yine Hasat Günleri’nde ilk sembolik hasat Ayvalık, Küçükköy’de gerçekleşecek. Eski bir Boşnak köyü olan Küçükköy, farklı kültürlerin ilgiye değer izlerini barındırıyor. Küçükköy “minyatür” meydanı, Merkez Camii, göç temalı Kent Müzesi, 19. yüzyıldan kalma taş evleri ile birçok yaşanmışlığın tanığı... Şimdi ise sayıları kırkı bulan sanatçı, yerel yöneticilerin de desteğini alarak Küçükköy’deki yorgun taş evleri yeniliyor, sakin sokakları canlandırıyor ve butik otelleri hizmete sokuyorlar. Küçükköy’e uluslararası bir “kültür-sanat-yaşam” odağı kimliği kazandırma çalışmaları, “hızlı bir yenilenme süreci” şeklinde devam ediyor... Yılın ilk zeytin hasadı kutlamasında ziyaretçiler Küçükköy’ün değişen yüzüyle tanışma fırsatı bulacaklar.

        Hasat Günleri yine Zeytine Minnet yürüyüşüyle başlayacak, sokak müzisyenleri Ayvalık’ın farklı köşelerinde konserler verecek.

        11. AYVALIK ZEYTİN HASAT GÜNLERİ

        Ayvalık Ticaret Odası’nın Ayvalık Belediyesi ve Ayvalık Ziraat Odası ile ortaklaşa düzenlediği “Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Günleri”, bu yıl 6-8 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. Uluslararası Zeytin Konseyi (IOC), Akdeniz Zeytinci Kentler Birliği ile İspanyalı zeytinyağı derneği QV Extra’nın katılımıyla Ayvalık Zeytin Hasat Günleri kapsamındaki “Zeytinyağı Pazarı”nda zeytinyağı üreticileri yılın ilk hasadını yapıp erken hasat zeytinyağlarını ziyaretçilerin beğenisine sunacak.

        11. Uluslararası Ayvalık Zeytin Hasat Günleri, zeytinyağının insan yaşamındaki vazgeçilmez yerini, her defasında daha etkin biçimde hatırlatmak ve benzersiz bir “tarih, mimari, doğa ve lezzet diyarı” olan Ayvalık’a dikkat çekmek için her yıl zeytin hasat dönemi başlarken düzenleniyor. 3 gün sürecek Hasat Günleri kapsamında yapılacak etkinliklerde ülkemizdeki zeytinyağı üretim ve tüketimini artırmanın ve kaliteli zeytinyağı üretmenin yolları tartışılacak. Bunun yanında Ayvalık Eski Otogar’da kurulacak “Zeytinyağı Pazarı”nda Ayvalıklı üreticiler ilk hasat zeytinyağlarını ziyaretçilere tattıracaklar.

        İZMİR'İN MÜCEVHERİ

        Daha dün, Avrupalı bir haber kanalı şu bilgiyi geçti. Brüksel’de satılan balıkların yüzde 32 si beyan olunan balık değilmiş. Yani bunun Türkçesi şu: Sahtekârlık diz boyu... Bir de şu var. Şayet özel bazı balıklardan söz ediliyorsa bu yüzde 95’e tırmanabiliyor. Yani Türkçesi şu: Örneğin ton balığı fileto yediyseniz, şurası kesin. O yediğiniz ton balığı değildi. Emin olabilirsiniz.

        Dil balığı? Hakeza... Cod balığı da aynı hesaptan... Ve ne yazık ki bu vukuat çok yaygın. İddialı yerlerde dahi geçerli. Şunu da unutmayalım, Brüksel Avrupa’nın başkenti. Avrupa Topluluğu’nun tüm üst bürokratları bu şehirde. Yani dolandırılan Avrupa Topluluğu kaide ve nizamını kaleme alanlar... Artık bize ne anlatırlar bilemem. “Kandırılmışız vallahi” falan?

        Ben kendimi bu işlere karşı güvende hissediyorum. Ama nasıl korunuyorum, arz etmeliyim: Bin yıldır bildiğim yerlerden şaşmam. Örneğin İstanbul’da Kıyı, sonra Bebek’te Ambassadeurs. Bir de son söz: Deniz Restaurant. Burası bir İzmir mücevheridir. Ne zaman İzmir’e yolum düşse bir kordon hovardalığım vaciptir. İzmir Palas’ın altına yollandığımda, şu balığı istiyorum demem. Metin Çelikkaya ne istiyorsa önüme o gelir. Bakın, burası İspanyol Elkano’dan hiç de aşağı değildir. Hatta bence önemli bir artısı var. Müşteri kapasitesi daha düşük. Ve bu üç aşina cenaha çok önemli bir avantaj olarak yansır: Hem mutfak hem servis ve elbette hem de müşteriye... Değerli okurlarımızdan şunu rica ediyorum: Elimizdeki değerlere sahip çıkmalıyız...

        AŞUREDE SON PERDE

        Geçen hafta muharrem ve aşureyi yazmıştık. Ve bir de dert yandıydık: Bir zamanlar aşure ikramı ve yollanması ne denli yaygın âdetlerdi. Kültür ve folklorumuzun çok şık ve rafine sayfalarından söz ediyoruz. Bunlar yok oldu. Büyük şehrin vicdansızca anonimliği böyle istedi: Ne yazık! İzmirli Ayla Ökmen Hanımefendi vardı. Benim için çok değerli bir dosttu. Ayla Ökmen her defasında gösterdiği özen ve kattığı sıra dışı lezzet ile unutulamaz. O gidince bana aşure ikram faslı bitti. Ya da ben öyle sanmadaydım. Geçen hafta imdat deyince, henüz bu sayfanın kapanmadığını anladım. Lütfedip aşure yollayanlara müteşekkirim. Her birini sayarsam bu sayfanın yarısı gider. Ama yazamadıklarımın affına sığınarak çok özel üç tanesini saymalıyım: İlki Özlem Oggusto. Özlem bir lüks mallar gurusu. Üstelik annesinden yardım almadan yapmış. Elkesmesi bir eski zaman kristaline doldurmuş, bizzat kendi getirdi. İkincisi çok sevdiğim birlikte dedikodu yaptığımız bir dostum: Sevda Yazıcı. İki ayrı aşure yapıyor: Eser miktarda bal ile. Bir de tümüyle şekersiz. Kullanılan meyve muhtevasına sırtını yaslayarak. Çok özel... Üçüncüsü ise evimdeki komşum. Meliha Hanımefendi’den. Fevkalade lezzetli bir klasik reçete... Üstelik zarafete dikkatinizi çekerim: Kapı çalındı eşi Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş. Elinde aşure. Gerçekten dilim tutuldu. Bu tevazu bir eski zaman adabıdır...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ