Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Türk resminde nü serüveni

        Ece ULUSUM / HT CUMARTESİ

        Avrupa’yı ilk ziyaret eden Osmanlı padişahı Abdülaziz, Viyana’da nü eserler bulunan bir sergiyi gezer. Ve gezerken yanındaki Hasan Nâmi Efendi’nin kulağına eğilip “Efendi hazretleri bunlara bakmak haram mıdır, günah mıdır, mekruh mudur, mübah mıdır, sevap mıdır?” der. Oysa Abdülaziz, Batı’ya yüzü en dönük olan padişahtır... Günümüze gelene kadar bu gibi nice olaylar yaşanmış meğer. Bunu ve daha fazlasını, küratörlüğünü Ahu Antmen’in yaptığı “Üryan, Çıplak, Nü” sergisinde keşfedebilirsiniz. Geçen hafta açılan sergi 7 Şubat 2016’ya kadar ziyaretçilerini bekliyor. Sergide farklı dönemlerden 44 sanatçının, akademik etütlerinin de olduğu 150 kadar eser yer alıyor. Dahası, çok şey öğreniyoruz. Mesela 1900’lerin başından önce nü resim yapmak yasakmış. Ama sanat bu, yasak mı dinler! Ressamlar gizlice nü resimler yapmaya devam etmiş. Kimi de karısını model olarak kullanmış. “Bu resimler nerede?” diye sorarsanız; ya yakılmış ya da yırtılıp atılmışlar.

        HAMALLAR SOYUNUP POZ VERİRDİ

        Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde birçok ünlü Türk ressam yetişti. İlk başlarda çıplak birini çizmek ayıpken bu okulda sınır aşıldı ve çıplak erkek modellerle çalışılmaya başlandı. Üstelik II. Meşrutiyet döneminde hamalların en önemli kazanç kaynaklarından biri, çıplak modellik yapmaktı. İş başına 2 mecidiye, hiç fena değil! Fakat Avrupalı ressamlar çıplak kadın modellerle de çalışabiliyordu. Bizdeyse öğrenciler ve hocalar onlarca kez kadın model için başvurmalarına rağmen elleri boş dönüyordu. İçi rahat etmeyen yöneticiler kimi öğrencilerini hem Avrupa’yı görsün hem de istedikleri kadar çıplak modelle çalışsınlar diye Paris’e yolladı. Bu öğrenciler arasında İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Ruhi Arel, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi büyük ressamlar var. Ressam Hikmet Onat’ın anlattığına göre, bir keresinde II. Meşrutiyet’ten önce, güzel sanatlar okuluna gizlice bir kadın model sokmuşlar. Modeli gören biri onları ispiyonlamış ve kadıncağız yaka paça dışarı atılmış. Çıplak kadın model işini de 1917’de Sovyet Devrimi’nden kaçan Beyaz Rus kadınlar çözmüş. Anlatılanlara göre Sanayi-i Nefise’ye gelen ilk kadın modelin adı Katina’ymış. Sergilenen ilk kadın nü resimlerinse 1922’de İbrahim Çallı ve Namık İsmail’e ait olduğu biliniyor.

        ‘SON DERECE CESUR DAVRANDILAR’

        Nü resmin Türk sanatındaki gelişimine odaklanan “Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü” sergisi, 20. yüzyılın başından itibaren birbirinden ilginç eserlerden oluşuyor. Sergi 2 yıllık bir çalışmanın sonucu; resimlerin bir arada bulunduğu bir yer yok. Bu yüzden özel koleksiyonlara ve farklı kurumlara başvurulmuş. Devlet resim müzelerinin yıllarca kapalı kaldığı özel koleksiyonlarınsa sanatseverlerle nadiren buluştuğu ülkemizde bu seçki çok kıymetli. Önce sergiyi gezdik, sonra küratörü Ahu Antmen ile konuştuk.

        Tablolarda beden dilinde nasıl bir değişim gördünüz?

        İbrahim Çallı, Namık İsmail, Melek Celal Sofu, Feyhaman Duran gibi ressamların 1920’lerde yaptıkları nü resimlerde figürün beden dili hissediliyor; modelin varlığı daha belirgin. 1930’lardan itibaren resmedilen resimlerdeyse figürün beden dili değil, ressamın ‘biçim dili’ hissediliyor.

        Nü tablolar Osmanlı döneminde sanat güdüsüyle mi yapıldı?

        Çünkü bu epey cesaret isteyen bir iş o zamanlar... Sanayi-i Nefise Mektebi’nde erkek model kullanılmış. Paris’e eğitime gidenlerse hem erkek hem kadın modelle çalışabilmişler. Toplumun taassubu açısından düşünüldüğünde, bu bir devrim niteliğinde. Ressamların sanat kültürünü yaygınlaştırmak adına son derece cesur davrandıkları söylenebilir.

        Bu sergiye gelenler sizce nasıl bir kazanımla ayrılacak?

        Bu sergi çıplak bedenin salt sanatsal bir nesne, bir biçim olarak gündeme gelişini gösteriyor; algısal bir dönüşümü anlamamıza da yardımcı oluyor. Dolayısıyla izleyiciler hem modern sanatımızın, hem kültürel modernleşme sürecimizin aşamalarına dair bir öyküyü içselleştirebiliyor.

        ‘Gölgesinin resmini yapıyoruz!’

        Muallim Bey’e çıplak kadın resmi yapıp yapmadığı sorulunca şöyle karşılık veriyor: “Siz de tuhafsınız muhasebeci bey. Hiç öyle şey olur mu? Modelin üstüne peştemal koyuyoruz, futa koyuyoruz, olmazsa modeli paravanın arkasına oturtuyoruz, gölgesinin resmini yapıyoruz!” Soruyu soran adam da derin bir nefes alıp şöyle demiş: “Be birader bunu böyle söylesene. Sen Türkçe de bilmiyor musun? Çıplak başka, çırılçıplak başka, anadan doğma yine başka... Ağaç yazın giyinir, kışın soyunur. Ama insan ağaç değil, soyunmaz.” (Malik Aksel, Olmayacak Tesadüfler, Türk Edebiyatı sayı: 35, 1974)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ