Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Ayşe Özek KARASU: Hillary’nin impostor sorunu

        Ayşe Özek KARASU/ HABERTÜRK PAZAR

        Kadın kendine o kadar güveniyor ki, ABD başkanlık koltuğuna talip. Ne büyük cesaret. Pardon, bu ne cüret! Koltuğa bir erkek olarak talip olmak, bütün donanım ve becerilerin yanında cesaret de ister tabii ki. Ama başkanlık yarışına giren kadın, cesur filan değildir, düpedüz cüretkârlık suçu işlemektedir. Örneğin Hillary Clinton...

        Ben uydurmadım, Amerikalı birkaç kadın yazarın kaleminden okudum. Huffington Post’ta Anna Kegler, Slate’de Christina Cauterucci yazdı ve mantıklı geldi. Söyledikleri şu: Bazı başarılı kadınların muzdarip olduğu “impostor (veya imposter) sendromu” Hillary Clinton’da görülmediği için toplum onun varlığıyla başa çıkamıyor. Çünkü kalıplara uymuyor. Normalde bir kadının ABD başkanlığı makamına yükselmek gibi ihtiraslara kapılmaması gerekiyor. Oysa Hillary öyle bir ihtiras ve özgüven sahibi ki, bir kere denedi olmadı, yeniden deniyor. Yılmıyor, savaşıyor.

        Ancak kamuoyu önündeki bir kadının özgüveni ters etki yaratıyor. Çünkü erkek egemen düzende kadından beklenen fazla yükselmemesi; yok eğer yükseldiyse bunu hak etmediğini düşünmesi. “CEO, genel müdür, dekan, rektör vs oldum ama aslında bunun için yeterli vasıflara sahip değilim, günün birinde foyam ortaya çıkacak” vesveselerine kapılması....

        İşte bunun adı “impostor sendromu”; yani sahtekârlık sendromu. Takke düşecek kel görünecek korkusu. Hem de hiç gereği yokken, kendini değersizleştirme sendromu. Bu kavram ilk kez 1978’de psikolog Dr. Pauline R. Clance ve Suzanne A. Imes tarafından ortaya atılıyor. Kariyerin tepe noktalarına tırmanıp, başarılarını içselleştirmeyi beceremeyen ve sürekli foyasının ortaya çıkacağı korkusuyla yaşayan insanların ruh halini “impostor sendromu”yla tarif ediyorlar. Çoğunlukla kadınlar yakalanıyor ve gördükleri takdiri hak etmediklerini, alkış tutulduğu kadar zeki ve yetenekli olmadıklarını düşünüyorlar. Şans eseri başarıya ulaştıklarını, açık verdikleri an rezil olacaklarını zannediyorlar.

        Psikologların çalışma alanına girmekle birlikte mental bir bozukluk değil. Aslında daha küçük yaşta başlıyor. Erkek çocukları fazla düşünüp taşınmadan, risk alarak becerilerini ortaya dökerken, kız çocukları iki kere düşünüyor, doğru cevaptan iyice emin olmadan parmak kaldırmıyorlar meselâ. Medyanın da payı yok değil. Kızlara, gerçek değerlerinin görüntüde olduğu pompalanırken,erkeklere de kızlara güven olmayacağı mesajı işleniyor.

        Hillary Clinton da bundan payını alıyor. Güven meselesinin çok ön planda olduğu başkan adaylığı kampanyasında en fazla Clinton salvolara maruz kalıyor; sahici-hakiki değil, numaracı, taklitçi gibi. Demokrat seçmenin yüzde 40’ı kendisini güvenilmez buluyor. New York Times’ın eski genel yayın yönetmeni Jill Abramson’a göre ise Clinton, bütün başkan aday adayları arasında en doğrucu olanı. Ama kadına yönelik önyargılar devreye giriyor. Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, resmi yazışmalarında ailenin özel e-mail’ini kullandığı ortaya çıkmıştı ya; Demokrat adayların TV tartışmasında Hillary’ye “E-mail olayında suçlu bulunursanız adaylıktan çekilir misiniz?” diye soruluyor. Oysa hapse düşürecek bir suç söz konusu değil. Hillary de “Bu soruya cevap bile vermem” diyor.

        Kadın yazarlara göre Clinton özgüvenle risk alıyor ve oy istiyor. Çünkü başkan adaylığını rakibi Bernie Sanders’dan daha fazla hak ettiğini düşünüyor ve böylece oyunun kurallarını bozuyor, statükoya meydan okuyor.

        NE? EINSTEIN DA MI?

        Bu arada impostor sendromu erkeklerde ve belirli azınlık gruplarında da yok değil. Örneğin Afrika kökenli Amerikalılar’da. Hayatta başarılı olan siyahlar arasında, kendi yeteneklerine şüpheyle bakanlara sıkça rastlandığı belirtiliyor. Bunu açıkça itiraf edenler var. Jazmine Hughes adlı kadın gazeteci New York Times Magazine’de editör olarak işe alınınca şaşırıyor ki; “O günden beri bu işi gerçekten hak ettiğime kendimi inandırmak için mücadele ediyorum” diye yazıyor. Hatta “Impostor sendromunu yenmek için Empire dizisindeki Cookie gibi bile giyindim” diyor. Cookie, hani şu Taraji P. Henson’ın harika bir şekilde canlandırdığı dehşetengiz yırtık karakter.

        Jodie Foster’dan, Kate Winslet ve Denzel Washington’a bir dizi isim “impostor sendromu”ndan muzdarip figürler olarak gösteriliyor ama en uç örnek Albert Einstein. Adam izafiyet teorisinin babası ama ömrünün son demlerinde impostor sendromuna yakalandığına dair işaretler var. Bir dostuna, “Hayatımın eserine gösterdikleri aşırı saygı ve itibar beni hasta ediyor. Bazen kendimi düzenbaz gibi hissediyorum” diye yakındığı söyleniyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ