Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Ece USLUM: 35 yılda İstanbul Film Festivali’nde biriken anılar

        Ece USLUM/ HABERTÜK PAZAR

        35. İstanbul Film Festivali’nde kim, nereye, hangi filme gidecek konuşurken anılar ortaya döküldü. Aramızdan biri “Bunu bir itiraf olarak da kabul edebilirsiniz. Theodoros Angelopoulos’un bir filmine sabah sabah heyecanla gitmiştim. Film gemide geçiyor. Bir ara dalmışım filmin son sahnesiyle uyuduğum sahne arasında hiçbir fark yoktu!” dedi, başladık gülmeye... Sonra diğeri başladı “Ben de hoşlandığım bir adamla ilk görüşmemde bir festival filmine gitmiştim. Her şey çok iyi gidiyordu ki filmde sevişme sahnesi başladı. Dakikalarca sürdü, salondan homurtular gelmeye başladı. Tabii ben utancımdan ölüyordum. Sonrasında çok gülmüştük...” Meğer herkesin hayatının ne kadar ortasındaymış film festivali. 35 yılda binlerce film gösteren İstanbul Film Festivali’ni karşılaştığım kişilere sormaya başladım. Sonra da biraz İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın arşivini karıştırdım. Ortaya neler çıktı neler...

        'ALT YAZI YOKTU'

        Gülenay Börekçi - Gazeteci

        “İlk sene İstanbul Festivali’nin içinde küçük bir bölüm olarak başladığında, topu topu altı film gösterilmişti; sonradan Sinema Günleri adını aldı. Birkaç popüler film haricinde salonlar bomboş oluyordu anca 15-20 kişi seyrediyorduk, hele sabah seanslarında... O 20 kişinin de yarısı yönetmen, oyuncu ya da yazardı. En garip şey, altyazı olmamasıydı. Spontane çeviri yapılıyordu ve filmdeki seslerle mikrofona konuşan çevirmenin sesi birbirine karıştığı için epey saçma durumlar ortaya çıkabiliyordu. Tarkovski, Pasolini, Peter Greenaway, Lars vonTrier ve daha birçok büyük yönetmenle tanışmama vesile olduğu için hayatımda yeri, önemi büyüktür. Sinema yazarlığını artık çoktan bıraktım ama o sıralar SİYAD üyesiydim hatta bir sene yarışma jürisine davet edilmiştim. Kutluğ Ataman’ın leziz Karanlık Sular filmiyle gelip hepimize “Oh be, böyle işler de yapılabiliyormuş meğer” dedirttiği sene... O ilk Sinema Günleri dönemini düşününce, şimdi festivalde salonların dolup taşması, çoğu filme bilet bulunamaması şahane geliyor.”

        'BİLET BULAMAZSAK HABER SALARDIK'

        Rıza Aydan Turak – Fotoğrafçı / Öğretim görevlisi

        “Festivalin ilk zamanlarında Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğrenciydim ve arkadaşlarımla festivali takip ederdik. Kesinlikle açılışları ve kapanışları kaçırmazdık. O dönem öğrencilere satılan biletler çok uygundu. Bilet bulamadığımızdaysa basından arkadaşlarımıza haber salıp onların davetiyelerini kullanırdık. Zaman zaman kuyruklara kaynak olduğumuzu hatırlıyorum. Festivalde merdivenlerde oturup film izlediğimizi hatta film arasında bile sırf filme gidebilmek için giriş yaptığımızı biliyorum. Hâlâ arkadaşlarımla görüştüğümde bu anıları yâd edip gülüyoruz.”

        'FİLMİ SEYRETTİĞİME İNANDIRAMADIM'

        Mehmet Emin Demirezen - Muhabir

        “İstanbul Üniversitesi’nde okurken Basında Sanat Eleştirmenliği dersi için hoca İstanbul Film Festivali’nden bilet getirenlere 10 puan vereceğini söyledi. Bilet bulamayan arkadaşlarım sinema çıkışında insanlardan bilet dileniyordu. Ben hem bilet bulmuş hem de filmleri seyretmiştim ama ona rağmen ‘karaborsa’ bilet bulanlardan daha düşük not almıştım. Filmi seyrettiğime inandıramadım!”

        '8 SAATLİK FİLM MARATONUNA KATILDIM'

        Melik Demirel - Öğrenci

        “Festivalin 30. yılında 30 yönetmenin seçkisi yer alıyordu. O filmlerden biri de 1985 yapımı Claude Lanzmann’ın Shoah belgeseliydi. Süresi 8 saatten fazla olan film iki oturumda gösterilecekti. Bu deneyimi yaşamaya karar verdim. O gün 22.30’da Beyoğlu Sineması’nda 8-9 kişiye ışıklar kapandı, perde açıldı. Onlardan biri de adı sanı çok bilinen bir yönetmendi ama 20’nci dakikada kalkıp gitti. Sonra da insanlara ballandıra ballandıra izlediğini anlatıyordu.”

        'SABAH 6'DA SIRAYA GİRERDİK'

        Meltem Öçmen – Öğretim görevlisi

        “Sabah 6.00 gibi Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde arkadaşlarla buluşurduk. Orada yatan arkadaşlarımız bile oluyordu. Çünkü bu hem takip etmesi mühim bir etkinlik hem de havalıydı. En üzücüsü de tam bilet sırasına girdiğimizde kartonda “Filmin bileti bitti” yazardı.

        'SANIRIM BİZ SİZİNLE FESTİVALDEN TANIŞIYORUZ...'

        Canan Alioğlu – Rehber

        “Sinemadan sinemaya koştururduk. Bugünlere göre çok küçük bir gruptan oluşan meraklıları seans aralarında görüşüp selamlaşır hatta her yıl hep o dönemde tekrar görüşeceğimizi bilip sevinirdik. Arada Beyoğlu’ndan başka etkinliklerde karşılaştığımız yüz aşinalığı olan kişilerden “Sanırım biz sizinle festivalden tanışıyoruz” cümlesini duyardık.”

        'SEVDİĞİM KADINI BULDUM'

        Mahsun Özkan - Matematik öğretmeni

        “3 yıl önceki festivaldi. Merak ettiğim tüm filmlerin biletleri elimdeydi. Kimisini arkadaşların elinden almıştım, iyi ki almışım. Akşam ve sabah seanslarında yarı uykulu film seyrederken iki sıra ya arkamda ya da önümde oturan, neredeyse her seansta karşılaştığım bir kızı fark ettim. Anlaşılan film zevklerimiz aynıydı... Festivalin sonuna doğru artık tanışmış, birkaç ay sonra da birbirimize âşık olmuştuk...”

        'GELDİ Mİ, GELMEDİ Mİ?'

        Belgin Dölay - Çevirmen

        “Bazı filmlerin ön izlemesine sansür heyeti de katıldı. Bazen bir filmin gönderilmesi gecikirdi. Festival başladıktan sonra gelen filmler olurdu. Film gümrüğe gelir ve son anda çekilirdi. Bir de film gelir, tercüman hanım gelecek diye seansı bekletirsiniz; insanlar ‘Geldi mi, gelmedi mi?’ diye heyecanlanır.” (1988)

        'KALKMAK İÇİN DAVRANDIM EŞİM KOLUMU TUTTU'

        Mengü Ertel - Sanatçı

        “Sinematek’te şöyle bir anlayış egemendi: ‘Film saatinde başlar, ara verilmez. Filmin sonunda yazılar bitene kadar ışıklar yakılmaz’... İnsanlar birbirine saygı gösterirdi, film tam anlamıyla sonuna kadar izlenirdi. İlk gösterilenlerden biri Moliére, yönetmen Mnouchkine, süresi 4.5 saat. Nihayet film bitti. Teker teker akıp giden yazılar ve müzik... Kalkmak için davrandım, eşim kolumu tuttu, oturttu beni ‘Kalkamayız’ dedi. Çünkü insanlar benden çekinmişti. O da kalkamamış! Sonuna kadar oturup seyretmişler.” (1982)

        'İZLEYİCİLER SALONU TERK ETMEYE BAŞLAMIŞTI'

        Hülya Uçansu - İstanbul Film Festivali eski yöneticisi

        “Çevirmenin sesi hoparlörle salona verilirdi ama izleyiciden çok ciddi tepkilerle karşılaştık. İşin yapılma biçimi zaten zorlayıcıydı, bunun üzerinde beklenmedik şeyler olunca iş çığırından çıktı. İlk gün çevirmen masasının üzerine su dökülünce salona ses cızırtlı gitmişti, izleyiciler salonu terk etmeye başlamıştı.” (1983)

        'ENDİŞELERİMİZ OLURDU'

        Nejat Eczacıbaşı -İKSV Kurucusu

        “İlk yıllar seyirci ve izleyici bulma hususunda endişelerimiz olurdu. Ben hep gişeleri takip eder, bilet satılıp satılmadığını izlemeye çalışırdım.” (1989)

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ