Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Deniz ÇAĞLAR yazdı: Sanatçı ortaklıkları

        Deniz ÇAĞLAR/ HABERTÜRK PAZAR

        Picasso ve Henri Matisse’in el ele verip bir eser yaptığını düşünün... Ya da Frida Kahlo, Monet’nin sergisinin küratörlüğünü üstlensin... Bir hayal edin nasıl olurdu? Günümüz sanat dünyasının yükselen trendi işte bu! Dünyaca ünlü İngiliz çağdaş sanatçı Damien Hirst’ün Londra’daki galerisinde önümüzdeki ay, 8 Mayıs itibarıyla Jeff Koons’un retrospektif sergisi olacak. Üstelik küratörü, serginin baştan sona tüm düzenlemelerini yapacak kişi Damien Hirst!

        Geçtiğimiz yıl yine aynı şekilde dünyaca ünlü iki sanatçı Ai Weiwei ve Yayoi Kusama’nın enstalasyon çalışmaları üçüncü bir sanatçı olan Ziye Liu tarafından birleştirilerek bir video sanatına dönüştürülmüştü. Kusama’nın “Polka Noktaları” ve Ai WeiWei’nin “Grapes” adlı çalışması artık Liu’nun eseriydi!

        Son birkaç yıldır fuarlarda sanatçı ortaklıklarının türlü türlü örneklerine rastladık. İki ya da daha fazla dev isim her seferinde yan yanaydı. Kulağa hoş geliyordu tabii; “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” misali. İzleyicinin beklentisi de doğru orantılıydı; bir başyapıt ortaya çıkmasını beklemek haksız bir arayış sayılmazdı. Son yıllarda iyice popüler olsa da tarihte aslında bu çalışmaların çok fazla örneği yok. Öyle ki, ilk akla gelen, ses getiren tek örnek 1980’lerden Andy Warhol ve Jean-Michel Basquiat’ın ortaklıkları. Gelin görün ki sonuç; o gün de bugün de hep hayal kırıklığı... Peki neden?

        Neden sanat ve moda dünyası yıllardır el eleyken, sanat ve film endüstrisi, sanat, müzik ve tasarım, hepsi birbirlerinden beslenirken iki sanatçı bir araya gelemiyor? Ya da neden bugüne kadar bu eşleşmeler hayal kırıklıklarıyla son buldu?

        Her şeyden önce sanatçıların egosu buna izin vermiyor! En yaratıcı insanların hayatlarını incelediğinizde, her zaman kapalı bir yaşam sürdürdüklerini fark edersiniz. Hep içlerine dönüktürler, çoğu zaman yaratıcılıklarını yalnızlık besler.

        Freud, bu konudaki en etkili kuramı geliştirmiş bilim insanlarından... Sanatçıyı şöyle tanımlıyor: “İçe dönük, içgüdüsel gereksinimlerinin baskısı altında, onur/güç/servet/ün kazanma arzusunda, fakat doyumsuz biri”... Kendini doyumsuzluk içinde hisseden sanatçının, gerçekle bağını kopardığını ve böylece tüm dikkatini hayal gücünün kapsadıklarını gerçekleştirmeye yönelttiğini söyler. Aslında Freud’un bu tanısı sanatçı ortaklıklarındaki soruna ışık tutuyor; bu noktada sanatçıların yapısal özellikleri ve arzuları ters düşüyor.

        Problem, üretme sürecinden başlıyor. Yalnızken verimliliği ve üretkenliği ortaya çıkan sanatçı, bir başka baskın düşünceyle baş başa kaldığında rekabet duygusu devreye giriyor. Beğenilme ve kazanma arzusuyla yanıp tutuşan sanatçı ruhun egosu, alarma geçiyor. “İyinin düşmanı, daha iyi” derler ya, işte bu rekabet duygusu o iyinin de ortaya çıkmasını engelliyor. Sonuç; sanatçıların verimliliği düşerken, ters orantılı şekilde izleyicinin ikiliden beklentisi artıyor.

        SANAT VE MODA EL ELE!

        Sanatçı işbirlikleri hayal kırıklığıyla sonuçlansa da sanatçıların farklı disiplinlerden tasarımcılarla işbirlikleri hep ses getirdi. Can alıcı nokta da bu: Sanatçıların farklı disiplinlerden olması başarı getirirken rekabet duygusunun körüklendiği eşleşmelerde sonuç pek parlak olmayabiliyor.

        Sanatçıların birbirlerini tamamlamaları, karşılıklı mutualizm içinde olmaları gerekiyor. Sanatçılar, moda evleri ve tasarımcılar arasındaki işbirlikleri zirvede ama aslında hiç de yeni değil. Zamanın sürrealist dehası Salvador Dali, Elsa Schiaparelli için Istakoz elbiseyi tasarladığında yıl 1937’ydi. Bundan tam 79 yıl önce! Schiaparelli 1. ve 2. Dünya Savaşı arasında zamanın en yaratıcı ve önde gelen moda isimlerinden biri olarak gösterilirken, Dali zamanın en önemli sanatçılarındandı. İkili Schiaparelli’nin “New York Rüyası”nda bir araya gelmişti. Beyaz ipek kumaş Dalí tarafından dev bir ıstakoz resmiyle boyanmış, yine Dali, yüksek topuklu bir ayakkabıyı tersine çevirerek “Ayakkabı Şapka”yı tasarlamıştı. Her ikisi de önce Schiaparelli’nin 1937-1938 Sonbahar-Kış Koleksiyonu’na, sonra moda tarihine damga vurdu!

        1974’te Yves Saint Laurent ve Andy Warhol ikilisi moda ve sanat dünyasını yerinden oynatmıştı... Son yıllarda ise bu örnekler sayısız... 87 yaşındaki Yayoi Kusama’nın ya da Chapman Kardeşler’in Louis Vuitton tasarımları, Damien Hirst x Alexander Mc Queen ya da grafiti sanatçılarının her sezon boyadığı Hermes eşarpları... Sürekli bir üretim ve tüketim halinde olduğumuz çağımızda sanat dünyasının bundan nasibini almaması kaçınılmazdı. Fakat dediğim gibi, bazen, “iyi”nin en büyük düşmanı “daha iyi” oluyor. Umuyorum ki merakla beklenen Jeff Koonz ve Damien Hirst ikilisinin birlikteliği beni yanıltır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ