Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Yüzyıllar içinde şişmanlık

        Ece ULUSUM - HABERTÜRK PAZAR

        eulusum@htgazete.com.tr

        Geçen hafta Georges Vigarello’nun Avrupa’nın tarihini araştırıp yazdığı “Ortaçağ’dan 20. Yüzyıla Şişmanlığın Tarihi” kitabını görünce dayanamayıp hemen aldım. Balıketli kategorisindeki bendenizin kabul gördüğü bir dönem vardır diye merakla okumaya başladım. Anlatmaya başlamadan önce şunu söyleyeyim, artık benim içim rahat!

        Büyük beden olmakta bir problem yok. Güzel ve sağlıklıyım.” Bu söz geçen aylarda Glamour Dergisi’nin kapak kızı olan ABD’li komedyen Amy Schumer’a ait. Kapak kızı olmasının nedeni de şişman olarak kabul edilmesi! Ona danışılmadan yapılınca Schumer da “Kadınlar bedene göre kategorize edilmemeli” diyerek açtı ağzını yumdu gözünü... Ortalık kızışınca kendini ortaya atan atana. Adele de rest çekip “Bu kadar kilolu olmasaydım başarılı olabilir miydim?” dedi.

        Kilolarını değil saklamak hamileyken bile daracık elbise giyen Kim Kardashian tartışmaya son noktayı koydu: “Bana benzemek isteyen kadınlara bir soralım...” Düne kadar 90-60-90 yani zayıf kadının güzel olduğu kabul edilirken, balıketli kadın yeniden sahneye çıktı. Yeniden diyorum çünkü bu tartışmalar yüzyıllardır devam ediyor.

        NE ÇOK ŞİŞMAN, NE ÇOK ZAYIF

        MÖ 27 bin ile 7 bin arasında şimdi şişman kabul edilen kadın ve adamlar güzel ve sağlıklı kabul edilirdi. Aynı şekilde çok iri bedenler, gücü, atalarını simgelediklerinden Ortaçağ’da beğenilirdi. Üstelik kilolu olmak o zamanlar bolluğu, zenginliği, sağlığı ve bitmek bilmeyen tokluğu simgelerdi. Şimdilerde Ortaçağ dizilerinde görülen tepeleme dolu masaların nedeni gücün ziyafetle birleşmesi.

        Fakat o dizilerdeki zayıf kadın ve kaslı adamlara burun kıvrılıyordu. O dönem yazılan fabllarda güzel kadınlar “Tombul, beyaz ve yumuşak tenli” olarak anlatılıyor. Burada sorun ne kadar tombul olduğunu kestirememekte ama aynı metinlerdeki şu tasvir bize balıketliliğin kabul gördüğü yönünde, “Ne çok şişman, ne çok zayıf....” Ortaçağ’dan sonra işler karışıyor, Batı’da şişmanlığın erdemine gölge düşüyor. Yüzyıllar içinde şişmanlığın nasıl eleştirildiği, kabul gördüğüne bakalım...

        13’üncü yüzyılda başta din adamları şişmanlık iyidir algısını kırdı; göbek fazlalığını günahların ve açgözlülüğün başlangıcı olarak nitelendirdi. Doktorlar hareketi kısıtladığından iyi olmadığını söyledi, zenginlerse feodal dönemde dış görünüşün çevik ve hafif olması gerektiğini düşünmeye başladı. Bunlar daha başlangıç çünkü şişmanlık bu dönemde ne güzellikle ilgiliydi ne de hakaret olarak algılanıyordu; fiziki kusur değil de ahlaki bir kusur çünkü çıplaklık bir tabu.

        YAĞLI MI KASLI MI?

        Fakat 14’üncü yüzyıla doğru şairler (özellikle de Fransızlar) sevgilisini anlatırken tombul yerine ince, iri göğüslü yerine küçük göğüslü, yumuşak ten yerine sıkı vücut kelimelerini kullandı. Herkes halinden memnunken şimdiki boşanma nedenleri arasında sayılan “Eşim kilo aldı, çirkinleşti”den resmi olarak ilk mustarip olan Fransa kraliçesi Bertha oldu. 1087’de kocası “aşırı şişman” diyerek boşadı. Avrupa’yı da kocam beni terk edecek telaşı sardı!

        Bir diğer taraftan da şimdi kulağa komik gelen bir tartışma alevlendi; kas yoğunluğu mu, yağ yoğunluğu mu? Buna el atan Hipokrates oldu ama o soruyu şöyle sordu: Bir sporcunun şişmanlığıyla, standart kişinin şişmanlığı aynı mı? Hangisi daha sağlıklı? Hipokrates kastan kafası küçücük kalan adamları görse bu soruyu sorduğuna soracağına pişman olurdu...

        İnsanlar kısıtlı imkânlarıyla, bolluğundan çok da ödün vermeden zayıflama yöntemleri aramaya başladı. Çünkü şişmanlığın beyin kanamasına neden olacak kadar tehlikeli bir hastalık olduğu düşüncesi yaygınlaştı. 15’inci yüzyılda türlü türlü tedaviler de çıktı. İşe yarayanı oldu mu bilinmiyor ama tedavilerden bazısını söyleyeyim. Hastanın çok fazla sıvı almaması, çok yememesi, bedenindeki sıvıların durgunlaşmaması için sırtüstü yatması, teri engellememek için ayakkabıyla uyunmaması, sindirimi kolaylaştırmak için yemeğe yağlı olanlardan başlanması... Şimdi spor salonlarında geçen saatleri düşününce bunlar daha sevimli geliyor kulağa.

        O dönemde sanatçılar ikonografilerinde, varlıklı insanları betimlemek için kilolu olsalar da olmasalar da kilolu çizerlermiş. Yine de o zamanlar şişmanlığın para ettiği meslekler de var; aşçılık, fırıncılık, kasaplık... Aşçının tombul olması algısı da oradan kalma.

        Swedish Journal of Sport Research geçen yıl 800 spor yapan erkeğin katıldığı tek soruluk bir anket yaptı: Ne tür vücut tipli kadınlardan hoşlanırsınız? % 35’i toplu yani balıketli kadın, % 39’u de zayıf kadın cevabını verdi. Gerisi ne olursa kabulcü... Ortaçağ’a gömülmüş zevklerimiz yeniden mi uyanıyor yoksa?

        DOMBİLİ, ETTEN YATAK, SEVİMLİ BALON...

        Rönesans ile şişmanlık eleştirisi boyut atladı. Şişman kişi yavaş, tembel, akılsız ve kaba olarak anılmaya başlandı. Bu nedenle korseler ve perhizler de ortaya çıktı. Kilolu kişilerin ata binmesi yasaklandı hatta şişman kişilere iş bile verilmedi. Yani şişmanlığın hakaret olarak kullanılması 16’ncı yüzyıla dayanıyor. O zaman yazılan kitaplarda şöyle sıfatlarla karşılaşılıyor: Obur, dombili, etten yatak, sevimli balon, et yığını...

        Erkeklerin paçayı yırtma durumları vardı. Eğer asil ve kilonun yakıştığını kanıtlayabiliyorsanız, kıyafetten taşan göbek bir cool’luk göstergesi. Kadınların korseli bedenlerine karşı göbek özgürlüğü olan adamlar! Onlar için bir ölçüt yok ama 16’ncı yüzyılda yazarı bilinmeyen La Egloga Pastoral de Philibbo e Dinarcho’da (Philibbo ve Dinarcho’nun Pastoral Şiiri) güzel kadının şartları arasına üç geniş şey yazılmış; alın, göğüs ve kalçalar; üç şey dar şey ise bel, butlar ve vajina...

        O vakitler sadece kiloluların yerin dibine sokulduğunu düşünüyorsanız zayıf olmak da makbul değil. Şişmanlıktan ne kadar korkuluyorsa zayıflıktan da o kadar korkuluyor. Mesela 1560’lı yıllarda Fransa Kraliçesi Louise de Vaudemont’un çocuk doğuramamasının nedeninin zayıflık olduğuna inanıldı. Yani şişman terk ediliyor, zayıf hastalıklı kabul ediliyor... 1680’li yıllardaysa Madame de Sevigné bir mektubunda kızının durumunu “Zayıflığınız beni öldürüyor” sözüyle anlatıyor. En başta dediğimiz gibi balıketli ideal....

        İTALYAN DİYET MÖNÜSÜ

        17’nci yüzyılda ressam Paul Rubens etli butlu insanlar çizerdi. Resimlerinin o zamanlar popüler olmasının nedenini, bu aykırılığa bağlayanlar var. Çünkü resimlerinin bazılarında da yeme özgürlüğü ve şişmanlıktan ötürü terk edilmeyi anlatan imgeler var. Ama toplum bildiği yoldan devam ediyor. Korse satışları arttı hatta kadınları ince gösterdiği iddia edilen çeşit çeşit icatlar piyasaya çıktı. En fenası da iki demir levhalı mengene tarzındaki korse. Zayıflığın gerekliliği bir sonraki yüzyılda da kabul gördü. Aynı dönemde diyetler başladı. Diyet de ne diyet! Akşam yemeğinden vazgeçmek, yemeği dirhemle ölçmek, saf şarap içmek hatta bir de İtalyanlardan kalma eski bir mönüyü de sizinle paylaşayım; hindistancevizi, badem, fıstık, çamfıstığı, kavun çekirdeği, keklik et ve tirit. Afiyet olsun!

        19’uncu yüzyılda ise dengeler, iki cinsiyet için de eşitlenmeye başladı çünkü “sağlıklı olmanın yolu fit olmaktan geçer” anlayışı bilim çevresinde de kabul gördü. Erkekler kaslı olmanın onları ne kadar iyi hissettirdiğini keşfetti. Göbekli burjuvalar biraz ‘gerici’ sayıldı.

        Asıl işlerin kızıştığı zaman 19’uncu yüzyılın ikinci yarısı... Hobiler yani spor alışkanlıkları edinildi, kadının cazibesi ön plana çıktı, çıplaklık algısı değişti... Dahası tartılma alışkanlığı da kazanılmaya başlandı. Gerçi sayılar ve ölçüm aletleriyle ilgili ortalık karışıktı ama göz kararı işe yarıyordu. Toplumsal normlar bireyleri sıkıştırdıkça zayıflığın çok iyi manalara geldiği kabul edilmeye başlandı. Bedenin ifşa edilişiyse zayıflama dayatmalarının çoğaltılmasıyla peydahlanıyor. 1890’lı yıllarda dekolteler, belin inceliğini gösteren giysiler ve erkeklerde de kalıpları belirginleştiren kıyafetler... Geriye, şişmanlıkla müzakere etmeye veya onunla savaşmaya dair taktikler, Batılı toplumlarda zayıflama yöntemlerine verilen bilinçsiz öncelik kaldı. Çünkü Batılı toplumların gelişimi, bedensel arınmaların çoğalmasına, beden kıvrımlarının daha büyük titizlikle takip edilmesine, kiloların daha büyük bir telaşla reddine destek verdi.

        ORTAÇAĞ’A GERİ Mİ DÖNÜYORUZ?

        19’uncu yüzyılın sonlarında dergilerde, gazetelerde zayıflama hikâyeleri çıkmaya başladı. Altın madenini bulan reklamcılar da işe girdi, “İran haplarını kullanın fazla kilolardan kurtulun!” gibi hâlâ sıkça duyduğumuz pazarlama cümleleri kurulmaya başladı. Dergilerde çizilen Gibson kızı olarak da anılan kum saati bedenler, kadınların hayali oldu. Erkeklere ise üçgen vücut yapmanın çeşitli yolları gösterildi. Her şey masumca gelişirken zayıflamak bir saplantıya dönüştü, diyet patlaması, kimyasal çarelere başvurmaya kadar ilerledi. Balıketliye de şişman damgası vurulmaya başlandı. İşler tam da bu yüzden benim gibiler için ters gitti, eksenimiz kaydı...

        20’nci yüzyıl artık bedenlerin her alanda ön plana çıktığı, seksin de pazarlamaya girdiği dönem. Araştırmalar gösteriyor ki bu dönemde basılan kitapların yüzde 12’si zayıflamaya yönelik ve her yıl artmış. Arz-talep meselesi... Sinema da konuya tuz biber ekti, malumunuz “Tanrı Kadını Yarattı”...

        Günümüzde ise kafalar karışık, belki de bir denge aranıyor. “0” beden olma arzusuyla yanıp tutuşan kadınlar, işten spora koşan kas yığını adamlar çoğalıyor ama Kardashian ve Adele gibi popüler kültür ikonları balıketli kadının kıymetinin de yeniden anlaşılmasını sağladı. Kitap şişmanlığın ve güzellik algısının tarihini anlatıyor ama en iyi tespiti yine ünlü Fransız sosyolog Jean Claude Kaufmann yapıyor: “Günümüzde incelik” ve “yuvarlaklık” arasında bir mücadele var. Özellikle de yuvarlak kalçalar üzerinden... Ve Avrupa’da giderek daha fazla genç kız, ‘Ben de böyle bir vücut istiyorum’ diyor. Onlar gibi siluetler arzuluyorlar ve bu yeni kod ile göğüsler de önemli hale geliyor.”

        Adele, Kim Kardashian ve Amy Schumer’ın popülaritesi bu tezi doğruluyor. Kaufmann kalçalar ve memeler üzerinden yürütülen bu savaşı ise şuna bağlıyor: “Bu yeni ve yuvarlak hatlara sahip biçim, aslında hiper incelik fikrinin ardındaki çok akılcı, çok organize Kuzey Avrupa kültürüne meydan okuyor. Bu meydan okuma gezegenin güneyinden, Güney Amerika’dan, Afrika’dan geliyor. Yeni moda Güneyli starlarla kendini somutlaştırıyor.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ