Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam "Albay Dursun Çiçek vakası olarak tarihe geçecek"

        ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' iddialarıyla ilgili haklarında dava açılan ve Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan ile Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 7 sanıklı davanın 10. duruşması başladı.

        İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yapılan duruşmaya, tutuklu sanıklar Albay Çiçek, avukat Serdar Öztürk, Ufuk Akkaya ve Mehmet Deniz Yıldırım katıldı.

        Duruşmada, tutuksuz sanıklar İlhami Ümit Handan ve Özel Yılmaz da hazır bulundu. Hakkında yakalama kararı bulunan Dalan ise duruşmaya gelmedi.

        DURSUN ÇİÇEK VAKASI

        Tutuklu sanık Albay Dursun Çiçek, savunması sırasında, sahte belge olarak adlandırdığı dava konusu belge ve taklit imza ile ilgili şüpheleri ortaya koyduğunu belirtti.

        İhbar mektuplarının, içerikleri birbirinden farklı konuları kapsadığı için bir kişi tarafından hazırlanmasının mümkün olmadığını, istihbaratçılar tarafından hazırlanabileceğini ifade eden Çiçek, 1 yıldır maddi, manevi ve hukuki baskı altında bulunduğunu ve mağdur olduğunu anlattı.

        Çiçek, ''Millete değil, askere komplo davasına dönüştü. Bu olay irtica ve cemiyeti koruma, kollama davasına dönüştü. Bu süreçte zarar gören kurum, Türk Silahlı Kuvvetleridir'' dedi.

        İrtica konusunun kendi alanı dışında olduğunu anımsatan Çiçek, ''Bu sahte belgeyi, parmak ve avuç izi bırakmadan hazırladığım, gönderdiğim iddiası insanlık dışıdır. Gizli ve sahte evrak yapacak olsam, niye imza atayım. 1 yıllık süreçte komplo altında olduğuma inanıyorum. Kurum olarak da inanıyoruz. Genelkurmay Başkanı da '1 yılımı çaldılar', dedi. Bu olay Türk yargı tarihine Albay Dursun Çiçek vakası olarak, kara leke olarak geçmiştir. Siz de bugün karar vereceksiniz. Ankara'ya ya serbest gideceğim ya da tutuklu gideceğim'' diye konuştu.

        Çiçek, Genelkurmay Askeri Mahkemesindeki davasını da hatırlatarak, ''Orada da iddialara yanıt vereceğiz. Bizim anlımız açık'' dedi.

        Duruşmada, tutuksuz sanık Özel Yılmaz da savunmasını yaptı.

        "DALAN'IN YURT DIŞINA ÇIKTIĞINI BİLMİYORDUK"

        MİT görevlisi Özel Yılmaz, firari sanık Bedrettin Dalan'a ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında arandığı bilgisini verdiği iddialarına ilişkin, ''Dalan'ın yurt dışına çıktığından bilgimiz olmadı. Oğlu aradığında da bilmiyordum'' dedi.

        Yılmaz, ''32 yıldır MİT'te, yurt içi ve yurt dışı hizmetlerde başarılı görevler yaptım. Bugüne kadar hiçbir ceza ve ikaz almadım. Yaptığım çalışmalar nedeniyle iç ve dış makamlardan takdirler aldım'' diye konuştu.

        MİT İzmir Bölge Başkanlığı görevine 8 Nisan 2009'da atandığını ifade eden Yılmaz, 1 ay sonra bir gazetede ''Bedrettin Dalan'a kaç dediği'' şeklinde haberlerin çıktığını dile getirdi. Bunun üzerine üst makamları ile temasa geçerek asılsız iddialar karşısında ne yapması gerektiğini sorduğunu belirten Yılmaz, kendisine beklemesinin söylendiğini anlattı.

        Yılmaz, bu olay nedeniyle kendisi hakkında kurum tarafından bir soruşturma yapılmadığını vurgulayarak, Bedrettin Dalan ile sınırlı sayıda, bayram gibi özel günlerde karşılaştığını kaydetti.

        Dalan'ın oğlu Barış Dalan'ın, diğer tutuksuz sanık İlhami Ümit Handan vasıtasıyla kendisini arayarak görüşmek istediklerini söylediğini ifade eden Özel Yılmaz, şöyle devam etti:

        ''Dalan'ın yurt dışına çıktığından bilgimiz olmadı. Oğlu aradığında da bilmiyordum. Makamlarıma görüşmek istediklerini ilettim. 'Sosyal tesislere çağır görüş, neticesini bildir' dediler. İstanbul'daki sosyal tesislere kendilerini davet ettim. 15-20 dakika, 1-2 bardak çay içme süresince sohbet ettik. Babasının 1 hafta önce sağlık sorunları nedeniyle yurt dışına gittiğini söyledi. Ergenekon'dan arandığını, tutuklanıp tutuklanmayacağını, bilgimiz olup olmadığını sordu. Oğluna 'Biz bu konunun dışındayız, bu konuyla alakamız yok, sadece davaya bakan savcılar ve emniyet görevlileri bilir' dedim. 'Cerrah bize yardımcı olur mu?' diye sordu. 'Cerrah bile bilmez' dedim. (Dalan'ın Ergenekon'dan aranması ile ilgili) Öğrenip öğrenemeyeceğimi sordu. Ben de münasip bir dille olamayacağını anlattım. Görüşmenin ertesi gün Ankara'ya yazılı bir şekilde bunları bildirdim. Ancak Dalan'ın 1 hafta önce değil de daha önceden gittiğini öğrendik. Hiçbir zaman için dışarıya bilgi vermedim. Dalan ile bu konuda görüşmedim.''

        Rahatsızlığı nedeniyle İlhami Ümit Handan'ın kendisini aradığını ifade eden Yılmaz, ''Konuşurken 'Başkana veriyorum', dedi, Dalan da 'Geçmiş olsun' dedi. Dalan'ın hastanesinde anjiyo oldum. Stent takıldı. Parasını da ben verdim. Dalan ile 3-4 kere görüştüm. Siyasi görüşünü bilmem'' diye konuştu.

        ''ÜZÜNTÜM SONSUZ''

        MİT görevlisi Yılmaz, 30 yıllık teşkilat hayatı boyunca 3 tane müsteşar, 10 müsteşar yardımcısı ve 5 bölge başkanıyla çalıştığını belirterek, disiplinli ve düzenli yaşamı olduğunu, sabah 05.30'da kalkıp eşiyle 1,5 saat spor yaptığını, işinden çıkınca evine gittiğini, akşam 22.00'de yattığını, işi olması durumunda akşam çalıştığını, hayatına fazla kimseyi sokmadığını ve fazla kimseyi tanımadığını kaydetti.

        Başbakanlığa bağlı olarak çalıştıklarını, bir hatası olması durumunda bunun bildirileceğini dile getiren Yılmaz, ''Örgüt mensubu olarak yargılanıyorum, üzüntüm sonsuz. Prensiplere aykırı hareket eden kimse Başbakanlığa iade edilir. Uygun görülürse meslekten ihraç edilir'' şeklinde konuştu.

        Özel Yılmaz, ''Hiçbir sarhoş masasına meze olmadım. Prensipli yaşadım. Şu anda buradayım'' dedi.

        Teşkilat mensuplarının çocuklarının üniversiteyi kazandıklarında, verilecek burslar nedeniyle üniversitelerden MİT'te çalışıp çalışmadıklarına dair sorular geldiğini söyleyen Yılmaz, bunlarla ilgilenmesi için kendisinin görevlendirildiğini anlattı.

        Yılmaz, bu süreçte Yeditepe Üniversitesinden İlhami Ümit Handan ile görüştüğünü anlattı.

        Duruşmada Yılmaz'ın daha önce alınan ifadelerinin okunmasının ardından çapraz sorgusuna geçildi.

        ''ASKERİMİZİN GEMİSİ YAKITSIZ MI KALIYOR?''

        Savunmasını tamamlamasının ardından çapraz sorgusuna geçilen Türkşen, üye hakim Mehmet Karababa'nın ''Yunan kuvvetleri Kardak Kayalıkları'na bayrak diktikten sonra, Türkiye, İkiz Kayalıklar'a bayrak dikme çözümünü buldu. Ama siz buraya bayrak dikmeye giderken, bota kendi cebinizden yakıt aldığınızı söylüyorsunuz. Türk Ordusunun, böyle bir durumda harekat planı yok muydu? Askerimizin gemisi yakıtsız mı duruyor? Askerimiz kumanyasız mı kalıyor?'' sorusuna şu yanıtı verdi:

        ''Bize 'bütün malzemelerinizi alın, sizi uçak bekliyor, onunla Bodrum'a ineceksiniz' dendi. Biz de tüm malzemelerimizi alarak uçağa gittik. Ancak benzinler uçak pilotu tarafından uçağa alınmadı. Hatta dalış tüplerimiz de uçağa alınmadı. Gittiğimiz yere en yakın askeri birlik Aksaz'daydı. Bize harekatın süresi konusunda hiçbir bilgi verilmedi. Sürekli 'Hala adaya çıkmadınız mı?' diye soruldu. Biz bu kadar zamanla yarışırken, Aksaz'dan benzin bekleyemezdik. Onun için de böyle bir çözüm bulduk.''

        Sanık avukatlarından Şeref Dede de ''Hakim Mehmet Karababa, Türk Ordusu bu kadar aciz ve savunmasız mı diye sordu'' demesi üzerine Karababa, müdahale ederek ''Ben öyle bir şey söylemedim. Söylediklerim yanlış anlaşılmasın. Türk Ordusunun, planlı savunma yaptığına hala inanıyoruz. Merak ettim'' dedi.

        Bunun üzerine araya giren Mahkeme Heyeti Başkanı Oktay Kuban, ''Türk Ordusunun ne kadar hazırlıklı olduğunu ve aksaklıklar ortaya çıktığında nasıl çözüm bulduğunu açıkça ortaya koydu'' açıklamasını yaptı''

        Tutuksuz sanık Ali Türkşen, tekrar söz alarak ''Biz o gece donduk, üstümüzde kıyafet yoktu. Ama şimdi, Türk askerini görünce Amerika askeri geliyor sanıyorum. Bu olay sonrasında her şeyleri tamam ve bütün donanımları gelmiş durumda'' dedi.

        Hakim Karababa, Türkşen'in savunması sırasında, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 2 kişinin, ihbar mailleri attığı şeklinde bir şey söylediğini hatırlatarak ''Bu iki kişi dışında onları koruyan onlarla hareket eden başka kişiler var mı?'' sorusunu yöneltti.

        Bahriyelilerde herkesin birbirini tanıdığını ifade eden Türkşen, şüphe anlamında çeşitli tespitlerinin olduğunu, bu iki kişi dışında 10 isim daha sayabileceğini, ancak bunun yerinin burası olmadığını söyledi.

        Deniz Kuvvetleri Komutanlığında müthiş bir yapılanma olduğunu ifade eden Türkşen, hakim Karababa'nın, orada görevli 153 personelin bulunduğunu hatırlatarak, bunların arasından neden sadece kendilerinin seçildiğini sorması üzerine de ''Oraya gidilsin ve oradaki askerlere sorulsun, 'kiminle çalışmak istiyorsunuz' diye, en çok çalışmak istedikleri kişiler olarak buradaki isimler verilir'' diye konuştu.

        Agos gazetesi avukatlarından Arzu Becerik'in, sanık Türkşen'e soru sormak istemesi üzerine araya giren Hakim Oktay Kuban, sanık Türkşen'in Poyrazköy davasının sanığı olduğunu ve soru soramayacağını söyledi.

        Buna itiraz eden Becerik'in, davanın birleştirildiğini ve bir bütün olduğunu, belirtmesi üzerine de Hakim Kuban, ''Dava bir bütün olsa bile talebinizi iletirsiniz, bunu mahkeme değerlendirir'' dedi.

        Sanık avukatlarından Murat Erdem de söz alarak, Agos gazetesi avukatlarının, ''Kafes'' davası sanıkları dışındaki sanıklara soru sorma talebinin reddedilmesi gerektiğini belirtti.

        Duruşma savcısı Nuri Ahmet Saraç da mahkemenin daha önce müdahillik ile ilgili kararlar verdiğini hatırlatarak, bu talebin reddedilmesini istedi.

        Sanıklar ile avukatları, gerekçelerini sıralayarak tahliye talebinde bulundu.

        Mahkeme Başkanlığına vekalet eden Kemal Can, sanık Dursun Çiçek'in 20 Temmuz 2010 tarihinde Genel Kurmay Askeri Mahkemesinde aynı eylem planına ilişkin başka bir davaya çıkacak olması nedeniyle 3. Kolordu Askeri Savcılığı'ndan Çiçek'in Ankara Mamak Cezaevine sevki konusundaki izin istendiğini belirtti.

        Duruşma sonunda Dursun Çiçek'in, yargılanacağı diğer dava için Ankara Mamak Cezaevine sevkinde bir sakınca olmadığına karar verilirken, Kemal Can, tahliyeler ile diğer taleplere ilişkin değerlendirmenin celse arasında yapılmasına karar verdiklerini belirterek duruşmayı 31 Ağustos 2010 tarihine ertelediklerini açıkladı.

        AJANSLAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ