Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Tembellik bir hak mıdır?

        Küba'da dünyaya gelmişti o Fransız düşünür. Yakışıklı, zeki, cevval ve karizmatikti. Biteviye arayış halindeydi; kabına sığmaz su idi yüreği, taşkın ve delişmen. Toplumsal meselelere kayıtsız durmak, bigâne kalmak bir kenara, dayanamazdı en ufak bir haksızlığa. Çocukluğundan beri böyleydi; duyarlı, duygusal, adaletperver ve bir o kadar kelimeşinas. Fesahat ve belagatı aşikârdı. Bilgi düzeyi ve analiz kabiliyeti kadar. Severdi onu kadınlar. Çoktu hayranları. Her kesimden hatunun kalbinin anahtarı onda saklıydı. Genç kızlar, dul bayanlar; İster burjuva olsun, ister işçi sınıfından.

        Müthiş bir okur, beter bir öğrenciydi. Tıp alanında öğrenim gördü. Lakin üniversite sıralarında ders kitaplarından ziyade kendi kendine belirlediği okuma listelerini hatmetmeyi yeğledi. Hegel, Fourier, Comte, Feuerbach ve bilhassa Proudhon. Nerede kurulu düzeni eleştiren çılgın bir enerji varsa, mıknatıs gibi çekti onu. Değişimden yanaydı. Silmek istiyordu pek çok şeyi bir kalemde. Yenilemek ve yenilenmek.

        Sene 1865. Karl Marx ile tanıştı. Bu buluşma her ikisinin üzerinde derin iz bırakacaktı. O andan itibaren Marksizm'e artan bir sempatiyle bakmaya başladı genç adam. Aşıktı üstelik, Marx'in kızı Laura'ya. Marx da büyük bir sevgi besliyordu ona karşı. Sonunda damadı olmasına izin verecek kadar.

        Bahsettiğim kişi Paul Lafargue. Bir türlü çözemediğim bilmece; parçalarını birleştirip bütününe varamadığım muamma adam. Neden mi? Tembelliği bir hak hatta kişinin taşıdığı en önemli ve insani ve evrensel değerlerden biri olarak görüp savunduğu için. Bir yanım anlıyor, bir yanım ise muhalefette.

        Ben ki daha ziyade, Anton Cehov ekolündenim. Çehov'un dediği gibi, inanıyorum ki "Bizi çalışmak kurtarır". Hamallık, angarya, ter dökmek, emek vermek, didinmek, habire dişinle tırnağınla kazıya kazıya çabalamak... Bunları severim. Çalışkan biri olduğumu iddia etmiyorum, lakin çalışmaya müptelayım, onu biliyorum. Kariyer İçin değil; bir yerlere gelmek, unvanlar payeler edinmek, illa da bir şeyler "olmak" için değil; 'Varmak" için dahi değil, sadece ve sadece "gitmek" İçin, sırf gidebilmek, buradan öteye firar edebilmek...

        Boş durmamak- hareket etmek, hep ama hep didinmek, kendinden ötesini merak etmek, hudutları aşmaya gayret etmek anlamında. Dolayısıyla Paul Lafargue gibi süper-karizmatik bir adam çıkıp da karşıma, yüzyıllar ötesinden ve kitaplar içinden, bana tembelliğin bir hak olduğunu söylediğinde, hafiften bozuluyor kimyam. Ya sizin?

        Ona kalsa o kadar vahim bir şeydi ki çalışma tutkusu, dünya üzerindeki yoksulluğun sebebini bile buna bağlıyordu neredeyse. Yani insan, en doğal hakkı olan özgürlüğünü unutup kendini çalışma ahlakına ve çarkına adamıştı ya. Bir köyde, kasabada ya da şehirde fabrika açmanın korkunç bir sey olduğuna İnanıyordu mesela. Bırakın orayı kalkındırmak. İnsanlara ekmek kapısı olmak... Zira Paul Lafargue'a göre her fabrika, insanları hiç durmadan çalışmak zorunda bırakacak, mutsuz edecekti. Velhasıl çalışmayı bir tarafa, insanı mutlu eden her şeyi (aşk gibi. Özgürlük gibi, dostluk gibi) bir kenara koyuyor ve bunların zinhar bağdaşmayacağını savunuyordu.

        Çelişkilerle doluydu hayatı, kişiliği. Hepimiz gibi herkes kadar. Hem böylesine sebatla savunurdu tembellik hakkını; hem baksanız hayatına, didindi durdu senebesene. Fransız Sosyalist Partisi'nin kurucuları arasındaydı. İşçi hareketinin ses ve yankı bulması için uğraş verdi.

        Yaşlanmayı fikir olarak sevmediği gibi ilke olarak "yanlış" addediyordu. İnsanın zihnen ve bedenen acz içinde kalması ihtimali onu ürkütüyordu. En fazla 70 yaşına kadar yasayacağını iddia etti hep. Bundan ötesini kendine haram gördü. O mu aşıladı karısına bu asi fikirleri yoksa Laura da kocası gibi mi bakıyordu hayata, bilemiyorum. Ama gün geldi, üstelik hiç de "ihtiyar" sayılmayacak bir yaşta, tastamam 69'a vardığında kıydı canına. 66 yaşındaki karısı da onunla beraber intihar etti.

        Geride bir not bıraktılar. Sağlıklı bir beden ve zinde bir dimağ taşımak gerektiğinin altını çizen bir mektup. İlerleyen yaşla beraber bunları kaybedecekleri için kendilerine ve başkalarına yük olmamaya karar verdiklerini anlatan satırlar...

        Okuduğunuzda tüyleriniz diken diken oluyor. Bir insan kendini nasıl böyle programlar? Üstelik tembellik hakkını savunan bir insan?

        Vazgeçilmez bir hak mıdır sahi tembellik? Yoksa bizi çalışmak mı kurtarır en başta kendimizden? İki ayrı ekol; iki ayrı felsefe...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ