Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Kadınlar tek başına göç ediyor’

        PINAR ERBAŞ/HT CUMARTESİ

        Sedef Ecer, ödüllü bir oyun yazarı. Aynı zamanda oyuncu. Rol aldığı 20’ye yakın sinema filmi bir o kadar da piyes var. 25 yıldır Paris’te yaşıyor, bir nevi oradaki kültür elçimiz. Bakın, oradan bize dair gözlemleri neler.

        İnsanın bir kökleri bir de kanatları olduğuna inanıyorum. O kökler sizi aşağı çektikçe kanatlar yukarı çıkarıyor. İşte o ikisinin karışımı güzel” diyor. Bu yüzden olsa gerek 25 yıldır Paris’te yaşamasına rağmen hikâyelerinde hep bir Türkiye bağlantısı var. Nereye ait olduğuna karar verememiş, Ecer’in deyimiyle “eşikte”ki insanlar ya da bir köyde arkeolojik kazı çalışmaları sırasında bulunan 25 yıllık cesetler bu topraklarda çoğumuzun kulağına çalınan öyküler değil mi?

        İşte o da bunun gibi nicelerini anlatıyor. Bu yıl 18’incisi düzenlenen Vodafone Red sponsorluğundaki Londra Film Festivali’ndeki tek Türk jüri üyesiydi. Vesilemiz oldu. Hem festivaldeki filmleri hem de yeni projelerini konuştuk.

        Hikâyelerimizi nasıl buldunuz?

        Bayıldım. Özellikle Reha Erdem’in Jin filmine hayran kaldım. İlk turda da ona oy verdim. Ama ödül alan film İngiltere’de de vizyona girecekti. İngiliz seyircinin zevkini de göz önünde bulundurarak oy vermemiz gerekiyordu. Bu durum fikrimi biraz değiştirdi. Tüm üyeler Lal Gece’de karar kıldık.

        Aslında Lal Gece’nin konusu çocuk gelinler. Çok yerel bir hikâye...

        Ama anlatımda evrensellik vardı. Öyle bir öyküyü ufacık bir odanın içinde sinema boyutuna taşımak her yönetmenin harcı değil. Bunun milliyeti, dini, ırkı olduğuna inanmıyorum. Önemli olan öykünün kalbinize gidip gitmediği.

        Bugünlerde kafanızı en çok kurcalayan mesele nedir?

        Arap Baharı sonrasındaki süreçte kadın hakları... Ki bence bu önümüzdeki birkaç yılın en önemli sorunu. “Arap Baharı oldu, Türkiye bunu daha yeni yaşıyor” diyenler var. Yanılıyorlar. Türkiye bu mutasyona ilk giren ülkeydi ama bizimki devrim gibi değil evrim gibi gerçekleşti. Halbuki Tunus’ta ve beraberinde Mısır’da birden bire oldu. Muhakkak o da alttan alta hazırlanan, hani tektonik plakalar nasıl oynar depremde, ona benzer bir süreçti. Bu ülkeler Batı’nın desteklediği diktatörlüklerle yönetiliyorlardı. Halk bunu istemiyordu ama bir yandan da şeriat sistemine geçer miyiz gibi korkuları vardı. Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa’nın güzel bir sözü var: “Hırsızlar kaç kere bilgisayarımı, karımın mücevherlerini çaldı. Her yere polis dikerseniz hırsızlık azalır ama sizin de özgürlüğünüz kısıtlanır.” Modern dünyadaki değişimlerle alakalı çok önemli bir metafor. İkisinin arasında seçim yapmak önemli. Tunuslu arkadaşlarım “Bugün kadınlar İslamcı zihniyetler yüzünden büyük tehlike altında. Ama biz bu tehdit olmasın diye diktatörlüğe başkaldırmasa mıydık, sokağa inmese miydik” diyorlar.

        Kadınlar ne olacak?

        Hareket halindeler. Kadın göçü diye yeni bir olgu var. Eskiden ailece göç edilirdi. Ya da erkekler göç edip kadınları yanına alırdı. Şimdi kadınlar tek başına göç ediyor. İstanbul da bu konuda en çok tercih edilen şehirlerden biri. 

        Arap Baharı’nda kadının rolü ne sizce?

        En çok ihanete uğrayan onlar. Arap ülkelerinden gelen kadınların “haklarını” konuştukları bir toplantıda bulundum. “Sokağa ilk inen bizlerdik. Şimdi üniversitelerde kadınlarla erkekleri ayırıyorlar. Aynı sınıfa bile girmek zor” diyorlar. Bir yandan da kendi geleceklerini ele almak zorundalar. Dolayısıyla “Sokağa inmeseler daha mı iyiydi” sorusunu tekrar soruyorum. Ama buna bir cevabım yok. Zaten bana göre sanatçı, cevap veren değil, soru sordurtan olmalı.

        ‘Bir bakıyorum yazdıklarımın fazlası gerçekleşmiş’

        “Hakikatler bir oyun yazarının hayal gücünü çoktan salladı” diye bir lafınız var. Çok kez başıma geldi

        . Bir şey yazıyorum. “Artık bu kadarı da olmaz” diye düşünüyorum. Sonra bir bakıyorum yazdıklarımın çok daha fazlası gerçekleşmiş. Son 2 projem de Arap Baharı’yla alakalı.

         Anlatın biraz...

        Biri hayali bir ülkede, devrim sırasında bir first lady’nin sarayını terk etmeden önceki son bir saatini anlatıyor. Diğeri tamamen kadının göç süreciyle ilgili. Oyun Güney Fransa’da turne yaptı. Şimdi filminin senaryosunu yazıyorum. ‘Git Gidebildiğin Yere’ oyunundan bir kare.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ