Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘İnönü kıskanç bir politikacıydı’

        Nalan KOÇAK / HT PAZAR

        Yeni romanınızdan, Çerkes Aşkı'ndan başlayalım...

        İki konuya kafa yordum. Biri Çerkeslerin 1860'larda yaşadığı büyük göçle ilgiliydi. Biri de metafizik, yani beş duyu ötesi, parapsikoloji, ufoloji gibi konulardı. Eşim "İkisini birden yaz ve birleştir" dedi. 1864'teki göçle günümüz arasında bağlantı kurarken yeniden dünyaya geliş temasını kullanmak işimi kolaylaştırdı. İki konu birleşince, birikimi de katınca kitap 3-4 ayda çıktı.

        Hikâye Çerkesya'da başlıyor, İstanbul'da bitiyor. Çok trajik bir öyküyü aşk ekseninde anlatıyorsunuz. Bu tercihleri nasıl yaptınız?

        Akademisyen tarafım Amerikan MIT Üniversitesi'ni ön plana çıkardı. Zaten kahramanım Elbruz da biraz materyalist ve teknik görüşlü. Çerkesya'ya gelince, 27 yıldır bir Çerkes kızıyla evliyim. Orayı biliyorum. 12 yaşından beri İstanbul'da yaşıyorum. Dolayısıyla karakterleri götürdüğüm yerler, benim de tercih ettiğim, oturduğum kalktığım mekânlar.

        Kitabınızda ''Çerkes sürgünü Kızılderililerden sonra 19'uncu yüzyılda yaşanan en büyük ikinci soykırımıdır'' diye bir ifade var. Böylesine bir trajedi tarih kitaplarında yeterince yer bulabildi mi?

        Maalesef yer alamadı. Çünkü Çerkesler Anadolu'ya çok fazla yazılı kaynak getirmedi. Getirdikleri de Çerkes Ethem ya da Ali Eşref Kuşçubaşı gibi gereksiz politik travmalar yüzünden hep dışlandı. Batı'daki kaynaklar, İngilizlerin yaptığı araştırmalar da bir noktaya kadar. Bugün Kafkasya'da bazı araştırmalar yapılıyor. Ancak toplasanız bölgede 600 bin Çerkes yaşıyor. Türkiye'de net bir rakam vermek zor ama 3 milyon Çerkes var. Buna karşılık çok fazla birikim yok. Bunun sebebi Çerkeslerin çok gelişmiş bir dilleri olmasına rağmen başlarına gelenleri yazdıkları kitapları buraya getirmemeleri.

        'ÇERKESYA TAMPON BÖLGE OLARAK DÜŞÜNÜLMÜŞ'

        Yazarken hangi kaynaklardan faydalandınız?

        Çerkesler ve Abhazlar tarafından kaleme alınmış kitapları okudum. İngiltere çok enteresan bir ülke. Kitapta okumuşsunuzdur, bağımsızlıkları için destek arayan Çerkesya heyeti Osmanlı'ya, Fransa'ya gidiyor ancak ses çıkmıyor. Bunun üzerine İngiltere'ye gidiyorlar. Orada sonradan Davud Bey diye anılan David Urquart isimli bir İskoç var. Çerkesler Ruslara karşı savaştıkları için Polonyalı milliyetçilerden destek görüyor. Değişik İngiliz şehirlerinde toplantılar düzenleniyor. Bunlar bilinmiyordu. Bu konuda şansım yaver gitti, bir arkadaşım sayesinde Britanya arşivlerine girdim. Urquart'ın yazdıklarından Çerkesya'ya nasıl bakıldığını öğrendim.

        Kitapta bağımsızlıkları için mücadele eden Çerkes karakterler Osmanlı'dan yeterince yardım alamadıklarından şikâyet ediyor. Bunu biraz açabilir misiniz?

        Osmanlı çok verimli ve güçlü bir dönemini yaşamıyor, aslında Çerkesya üzerinde çok fazla hakimiyet kurmuş da değil. Daha önceki tarihlerde Çerkeslerin Müslüman olması sağlanmış. Sonra Çerkesya, Çarlık Rusyası'yla Osmanlı İmparatorluğu arasında tampon bölge olarak düşünülmüş. Dolayısıyla Osmanlı'nın oraya ordularını gönderecek ve Ruslara karşı savaşacak gücü de, niyeti de yok. Bu bir Osmanlı tenkiti değil ama sonunda Osmanlı ne yapıyor? Kapılarını açıyor... Ama insanlar kara ve deniz yolundan perişan şekilde göç ediyor. Nitekim 3 milyon kişinin yarısı yollarda can veriyor. Bu ölümler yerleşik düzene geçene kadar yakalarını bırakmıyor.

        'ÇERKES ETHEM TÜRK MİLLİYETÇİSİ'

        Kitapta çok ilgi çeken bir bölüm var. Çerkes Ethem'in vatan haini olup olmadığı sorgulanıyor. İsmet İnönü'nün Çerkes Ethem'i kendine rakip olarak gördüğü ve onu siyasi oyuna getirdiğini yazmışsınız.

        İnönü iyi bir siyasetçiydi, başarılı bir adamdı. Ancak bu, yaptığı her şeyin doğru olduğu anlamına gelmez. Nitekim kıskanç ve hırslı bir politikacıydı. Çerkes Ethem Kurtuluş Savaşı'nda ilk dinamik güç. Düşünün daha o zamanlar Kazım Karabekirler falan katılmamış. İsmet İnönü zaten sonradan iştirak etmiş. Çerkesler ise Çanakkale'de, Balkanlar'da pek çok savaşa katılmış. Dolayısıyla İstiklal Savaşı'nın başında çok aktif bir Çerkes Ethem görüyoruz. Çerkes Ethem lafını da çok sevmiyorum. Çünkü Ethem Bey olarak anılırmış. Çerkes Ethem'in, Çerkes milliyetçisi, ayrılıkçı, bölücü olduğu söylenir. Ama aksine kendisi Türk milliyetçisi, hatta tuhaftır Turancı. Ancak İnönü'yle zıtlaşıyorlar. İnönü onu sevmiyor, o da İnönü'yü. Çerkes Ethem bir şekilde dışlanıyor ve Yunanistan'a sığınıyor. Ancak ne Mustafa Kemal aleyhinde bir lafı var, ne de Türk askerine attığı tek bir kurşun. Ethem Bey birden Çerkes Ethem oluyor. Sanki bütün Çerkesler vatan hainiymiş gibi görülüyor. Çerkes Ethem olayı Çerkeslerin üzerine bir yük gibi bindi. Kitapta bunu vurgulamak istedim.

        Kitabın ilham perisi eşiniz Zeynep...

        Bir Çerkes kızıyla evliyim, ona âşık olmuşum ve onun çevresiyle birlikte varolmuşum. Dolayısıyla bu bir birikim. Kültürlerine de sempati duyuyorum. Bu nedenle kitabı yazmaktan başka çarem yoktu.

        'Neticede her devletin hatası var'

        Peki Çerkesler bu trajediyi dünyaya anlatmalı mı? Anlatmak için neler yapılmalı?

        Tabi ki anlatmalı. Mesela Çerkesler her ayın 21'inde Rus büyükelçiliklerinin önüne siyah çelenk koyuyor. Rusya üzerinde siyasi baskı kurulmalı. Baskı derken kültürel birtakım hareketlerle politik baskıdan bahsediyorum; ve Rusların bunu politik olarak tanımasını sağlamaktan. Zamanında bir sürü insanın öldüğü, açlık çektiği yer olan Soçi'de olimpiyat yapmaya kalkarsanız tabii ki o bölgede acı çeken insanların torunları buna tepki verir. Neticede her devletin hatası var. Rusya'nın da var Türkiye'nin de hataları olmuş. Bu nedenle Rusya'nın bunu tanıması, görmesi lazım.

        'Artık parapsikoloji diye bir şey var'

        Strauma isimli romanınızda da soykırımdan kaçan Yahudilerin hikâyesini kaleme almıştınız. Acı çeken halklara karşı bir merakınız mı var?

        Bu soruya ben de cevap arıyorum. "Acaba üçüncü kitap ne olacak" diye soruyorum. Yeni kitapta çok fazla dram ve deniz olması lazım. Henüz net bir karar vermedim ama yeni kitabımda da metafizik ögelerle bezenmiş, hüzünlü ve günümüze yanlış yansıltılmış bir hikâyeyi anlatmak istiyorum.

        Kitabın bir de metafizik boyutu var. Tarihi bir olayı metafizikle harmanlamışsınız. Sanırım bu Türkiye'de ilk kez yapıldı.

        Evet ilk kez yapıldı, dışarıda da böyle bir örnek yok. Birçok şeyi tam anlamıyla araştırıp kavramış değiliz. Bilim çok ilerledi ancak ampirik olmayan şeylere kapılarını kapadı. Bence henüz bilim olmayan bilimlerin araştırmalarına kapılarınızı kapatmamanız lazım. Mesela yeniden dünyaya geliş bir iddia. Bu bir evrim felsefesi. Artık parapsikoloji diye bir şey var, üniversite çatıları altında bu konular araştırılıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ