Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Kauffmann’dan öncesi ve sonrası

        Jeremy McCarter / HT PAZAR

        Kültürel yaşam denince tilkiler, kirpiler bir de Stanley Kauffmann akla gelir. Bu usta eleştirmen, 1958'ten beri Amerikan siyaset ve sanat dergisi The New Republic için (kısa ama önemli bir dönem hariç) film eleştirileri yazıyor. İlk uzun metrajlı film olarak adlandırılan 1906 yapımı Kelly Gang'in Hikâyesi'nden başlayarak bu sanat dalının tarihinin yarısı boyunca filmlerle ilgili yazılar kaleme aldığını söyleyebiliriz. Fakat bir disipline adanmış bir hayatta, her tür başka uğraş için de zaman buldu Kauffmann. Romancılık, kitap editörlüğü (Amerikalı yazar Walker Percy'nin The Moviegoer isimli eserini keşfetti), Yale'de ve başka yerlerde hocalık ve sonradan filme çekilen isimsiz bir kovboy romanının yazarlığını da yaptı. Televizyondaki sanat programı sunuculuğu ona Emmy ödülü kazandırdı. Kelimeleri sıralamaya dair bir iş varsa, Kauffmann bu işi yarım asırdan fazla zamandır ustalıkla yapıyor.

        İLK AŞKI TİYATRO

        Ancak Kauffmann'ın ilk aşkı tiyatroydu. Gençlik çağında tiyatroda oynayıp birkaç oyun yazdıktan sonra da tiyatro eleştirmenliği merakını korudu. 1966'da sinema yazılarına ara verip tartışmalarla geçen sekiz ay boyunca The New York Times'da baş tiyatro eleştirmenliği yaptı. About the Theater (Tiyatro Hakkında) adlı, yakın zamanda yayınlanan antolojisi, geçmiş yüzyılın son çeyreğinde yazdığı denemelerin 22'sini içeriyor. Bunlar, hayatı yoğun olarak 20 ve hatta 21'inci yüzyılın sahne sanatlarıyla geçmiş birinin bir dizi görüş ve gözlemlerini içeren yazılardı.

        Ama ben bu noktada tamamen nesnel davranamam. 10 yıl önce The New Republic'te tanıştığımızdan beri Stanley benim arkadaşım. Ara sıra çay içip sohbet etmek için buluşuyoruz. Ceketi ve kumaş pantolonuyla son derece zarif. Her zamanki gibi keskin zekâsı ve kolayca attığı kahkahasıyla zarafetinden neredeyse hiçbir şey kaybetmemiş. Neşeli bir selamlamayla "Nasılsın ihtiyar" diye soruyor ve kendinizi bir an Howard Hawks filmindeymiş gibi hissediyorsunuz.

        İLK İZLEDİĞİ CHAPLIN

        Stanley'nin zarafetinin kanıtlarından biri de eski günleri anlatması için utanmadan ağzını aramama izin vermesi... İlk filmini (Chaplin'in sessiz filmi) 1920'lerin başında gördü. Hemen ardından Broadway gösterilerini (1927 tarihli Blackbirds) takip etmeye başladı. O tarihten beri gördüklerinin, duyduklarının ve okuduklarının büyük kısmını net bir şekilde tasvir edebiliyor. Amerikalı yönetmen Orson Welles'in Macbeth'i büyücü olarak sahnelemesi ya da Lefty'yi Beklerken oyununun efsanevi açılış gecesini (senarist Clifford Odet'in radikal broşürü izleyicinin "Grev! Grev!" tezahüratına neden olduğunda) şahsen yaşayan pek kimse kalmadı. Ama Kauffmann oradaydı, hatta tezahürat yapıyordu ve şimdi de anlatabiliyor.

        Uzun yaşamına dair tüm konuşmalar onun için aslında biraz tuhaf. "İnsanlar bunu nasıl başardığımı soruyor" diyor, "bunu başardığımı bilmiyordum ki!" Ama yazılarını ve muhabbetini bu kadar etkileyici ve ustalıklı kılan sadece niteliği değil, neredeyse bir yüzyıllık sanatı. Ve tabii yaşamı boyunca edindiği bilgi. The New Republic'in edebiyat editörü "Bu kadar çok bilgiyi bu denli zarifçe taşıyan biriyle henüz tanışmadım" diyor mesela.

        Nasıl demesin! Yeni yayımlanmış toplu denemelerinin birinde örneğin Christopher Plummer'ın John Barrymore'u canlandırması hakkında yazarken, yalnızca Plummer'ın Macbeth'ini on yıllar önce görmüş ve hatta o yıllardan önce Barrymore'un 1940'taki Broadway komedisi My Dear Children'daki oyunculuğuna bizzat tanıklık etmiş biri olarak hatıralarına da başvuruyor. Değerlendirmesini de şu vurucu sezgiyle sağlama alıyor. "Günümüzde oyunculuk, gerçeğe benzerliği büyük ölçüde tek amaç olarak görüyor. Klasik bir aktörse (bu örnekte Plummer) gerçeğe benzerliği daha büyük, daha cesur ve daha gizemli niteliklere atılan bir adım olarak kabul eder. Bizden önce var olan buydu, bizden sonra var olacak olan da bu."

        ARTIK OYUNLARA GİTMİYOR

        Kauffmann birkaç yıldır oyunlara gitmiyor. Geçenlerde film gösterimlerini de bıraktı. Şimdilerde stüdyolar DVD'leri, Manhattan'daki kitaplarla dolu evine gönderiyor. O ise sahada olmanın yaşattığı hissi özlediğini söylüyor. Onu büyükleri kadar iyi bilmeyen genç sinemacılarla yeterince buluşamıyor. Ne şanssızlık! Birkaç yıl önce ünlü film eleştirmeni Roger Ebert, Kauffmann'ın "Amerika'nın en değerli film eleştirmeni" olduğunu söyleyip şöyle eklemişti. "Farklı fikirlerde olduğumuzda hep yanılıyor olabileceğimi düşünürüm."

        Ama bu yeni rutinin olumlu tarafları da var. Kauffmann'ın eleştiri yazılarında hiç öne çıkmamış gişe rekortmeni Hollywood yapımlarının şimdi esamisi okunmuyor. Tercihlerini muğlâk bağımsız filmler hatta anlaşılması daha da güç yabancı işlerden yana koyuyor. Bir okur olarak Avatar'ı incelememesine üzüldüğümü gizlemiyorum. 3-D'nin yükselişini, sesli filmlerin ilk ortaya çıkışına tanıklık etmiş birinden dinlemek güzel olurdu. Ama o bu tür filmlerin uykusunu getirdiğini söylüyor. "Neden benim ya da okurun harcadığı zamana değmeyen filmler hakkında yazayım ki" diye soruyor.

        O bu kadar uzun bir süre böyle verimli bir şekilde çalışan ender insanlardan. Bir de 90'larına kadar gayet etkileyici bir şekilde yazılar kaleme alan kahramanı George Bernard Shaw var, o kadar. Film eleştirmenliği son zamanlarda güçten düşerken o bu mesleğin daha fazla ayakta kalmasını sağladı. Kendisinden sonra geleceklerin metinlerini onunki kadar zengin içerikli, donanımlı veya anlayarak yazacaklarını hayal edemiyorum. O, sanatı incelemenin gerçekten de hayatı anlamak için bir araç olduğunu fark eden hümanist bir ideali temsil ediyor. Wieseltier onda "bir bilgenin mizacını" buluyor. Bense onun Shakespeare'ın kitaplarından vazgeçmeyen Prospero karakteri olduğunu düşünüyorum.

        1916'DA DOĞDU

        Kauffmann zaman ve onu kullanma konusunda iyimser. 1916 doğumlu olması onu "biraz sinirli ama minnettar ve mutlu" kılıyor. Eski kitaplarını ve çizgisine eskisinden de fazla hayran olduğu Yeni Fransız Dalgası'nın ilk örneklerini tekrar gözden geçiriyor. Birçok öğle vakti, 70'lerindeki eşi Laura'yla birlikte bir tür buluşmaya ev sahipliği yapıyor. Şu an NEA'nın (Ulusal Sanat Vakfı) Başkanı Rocco Landesman gibi eski öğrencileri kadar Jeffrey Horowitz gibi daha yeni arkadaşları da uğruyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ