Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Sahnede kime bakmalı?

        Gülenay BÖREKÇİ / HT CUMARTESİ

        Görünmez Oyuncu adlı kitabında bir aktöre sadece yeteneğin değil, bedensel temizliğin, güzel ruhun ve sorgulayan aklın da gerekli olduğunu anlatan Oida, finalde bizi uyarmayı da ihmal etmiyor: “Bu kitapta yazan her şeyi sorgulamadan kabul edip inanacaksanız, hiç okumayın daha iyi...”

        Yoshi Oida dünyaca ünlü bir tiyatro oyuncusu. Çocuk yaşta başladığı klasik No tiyatrosunun yanı sıra televizyonda da oyunculuk yaptı. Yetişkinlik yıllarında kendini Japon No, Kabuki ve Gidayyu tiyatrolarını derinlemesine araştırmaya adadı ve kendine has bir oyunculuk stili geliştirdi. Ünlü yazar Yukio Mishima'yla deneysel çalışmalar yaptıktan sonra tiyatro ustası Peter Brook'la çalışmaya başladı ve 12'nci yüzyılda yaşamış İranlı şair, mutasavvıf Feridüttin-i Attar'ın Simurg efsanesi üzerine kurulu Mantıku't-Tayr adlı eserinden ve Hint destanı Mahabharata'dan uyarlanan dev prodüksiyonlarda rol aldı. Bugüne kadar başta İngiliz yönetmen Peter Greenaway'in Pillow Book'u olmak üzere The Eyes of Asia, Felice, Felice ve Autumn Flowers gibi birçok sinema filmi ve televizyon dizisinde oynadı.

        Görünmez Oyuncu adlı kitabı yeni çıkan Yoshi Oida şöyle diyor: "Kabuki tiyatrosunda 'Aya bakmak' denen ve oyuncunun işaret parmağıyla gökyüzünü gösterdiği bir hareket vardır. Bir oyuncu hayal edelim: Çok yeteneklidir; bu hareketi çok zarif bir şekilde yapar, seyirciyi, yaptığı hareketin güzelliğiyle büyüler, herkesi ustalığına hayran bırakır. Sonra başka bir oyuncu hayal edelim: O da aynı hareketi yapar, ama seyirci hareketin zarafetinin farkına varmaz, ayı gösteren oyuncuyu değil, oyuncunun işaret ettiği ayı görür."

        Anlaşılan, Yoshi Oida'nın gönlü sahnede herkesten rol çalıp parlayan oyuncudan değil, seyirciye ayı göstermeyi, yani "görünmez" olmayı başaran oyuncudan yana. Geliştirdiği oyunculuk metodunun özü de bu zaten. Ona göre insanın bir görünen yüzü var, bir de içinde saklı olan öteki yüzü. Sadece yüzeyde görüneni eğitme yanlışına düşülmemeli, zira bir oyuncu sahnede güzel bir vücut, kuvvetli bir duruş sergilemek istiyorsa benliğini de eğitmeli. Hem iç dünyamız yeterince beslenmiyorsa, güzel hareketlerin, muhteşem ses tekniklerinin, zarif kostümlerin, etkileyici makyajların ne anlamı olabilir ki!

        Bir oyuncuya sadece yeteneğin değil, bedensel temizliğin, güzel ruhun ve sorgulayan aklın da gerekli olduğunu anlatan Oida finalde bizi uyarmayı ihmal etmiyor: "Bu kitapta yazan her şeyi sorgulamadan kabul edip inanacaksanız, hiç okumayın daha iyi."

        Doğu'da da Batı'da da işin tek bir püf noktası var

        HİÇBİR ŞEY KOLAY DEĞİL!

        Tiyatro sanatının yaşayan en büyük üstadı Peter Brook, hayranı olduğu Japon oyuncu Yoshi Oida'yı anlatıyor...

        "Babam bana sürekli eski fizik öğretmeninin şu sözlerini söylerdi: 'Rakamlarla ifade edilemeyecek hiçbir olağanüstü olay yoktur.' Günümüzde sanatın trajedisi, içinde bilim barındırmamasıdır. Zen üstadı Zeami'nin No Tiyatrosunun Sırları kitabının başlığını gördüğünde Batılı yaklaşım Doğu'yu buğular içinde, gizemli afyon dumanları arasında hayal etmeye başlar hemen. Aslında sırlar ve gizemler ancak araştırılmadıklarında romantik bir belirsizliğe bürünürler. 'Görünmez Oyuncu' adlı kitabında Yoshi Oida, bir oyunun sırlarının ve gizemlerinin deneyimlerle pişen kati, kesin ve ayrıntılandırılmış bir bilimden ayrılamayacağını gösteriyor. Ve bu yaşamsal dersi o kadar büyük bir zarafet ve incelikle veriyor ki, doğal olarak zorluklar görünmez oluyor. Oysa Doğu'da da Batı'da da işin tek bir püf noktası var: Hiçbir şey kolay değil!"

        Aya bakma hareketi

        "Sana 'aya bakma' hareketinin bütün kalıplarını öğretebilirim. Sana gökyüzüne uzanan parmağının ucuna kadar bütün hareketi öğretirim. Fakat parmağının ucundan aya kadar olan kısım tamamen senin sorumluluğundur."

        Görünmez Oyuncu

        Yoshi Oida, Lorna Marshall

        Boğaziçi Üniversitesi Yayınları

        Hatice Meryem'den Erkeklere Methiye

        Çeşitli televizyon dizilerine yazdığı senaryolarla da tanıdığımız ama esas olarak edebiyatta şen ve kışkırtıcı bir dilin yaratıcısı olarak kendine özel bir yer edinen Hatice Meryem, Siftah, Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun, İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar ve Aklımdaki Yılan gibi kitapların ardından Beyefendi: Erkeklere Methiye adlı tuhaf ve güzel metniyle yeniden okur karşısında. Beyefendi'yi herhangi bir türün sınırları içine dahil etmek güç. Mensur şiir veya manzum nesir denebilir belki. Bana sorarsanız sürreel ve karanlık bir hesaplaşma. Deliliğe çağrı. Kopkoyu bir mizah. Korkunun sularında dolaşan bir anlatı. Bir dişi manifesto.

        Anlatılmaz ama anlatmayı deneyeceğim... Mutfakta doğan, banyoda büyüyen ve yatak odasında ölen milyarlarca kadın adına "Biz" diyerek konuşan dişi ses, önce aydınlık bir salona davet ediyor "Sen" diye seslendiği soylu, suskun, sabırlı erkeği. Bir fincan kahve içmek üzere... Kelimelerin başrolde olduğu sohbette, o fingirdek sesin sarf ettiği her kelime çift anlamlı, bol çağrışımlı. Kahvenin ardından, erkeği kendi cehennemine, yani içinde ürpertici bir karanlığın hüküm sürdüğü yatak odasına çağırıyor. Gelmiş geçmiş bütün kadınların sesi oluyor. Boydan boya siyah aynalarla kaplı yatak odasının duvarları bütün bir kadınlık tarihinin acısını, öfkesini, susturulmuşluğunu yansıtan bir sinema perdesi sanki. Ayartıcı kelimeler en dipten yüzeye fırlıyor, önlenemez bir hız ve öldürücü bir keskinlikle.

        Peki sonra? Sonrası yazıya ve sanata hakim olan erkeğin diliyle amansız bir hesaplaşma. Ressam Osman Hamdi Bey'in Darıca'daki evinin zarif gül bahçesinde buluyor kendini milyarlarca kadın ve tek erkek. Doğu'yu ve Batı'yı, Osman Hamdi Bey'i, Tezer Özlü'yü hatta Dersim'i, Roboski'yi ve daha birçok meseleyi tartışıyorlar. Tartışmak da denemez buna; kadın konuşuyor bu kez, erkek dinliyor.

        Zeynep Özatalay'ın etkileyici desenleriyle daha da güzelleşen Beyefendi'yi kimi zaman heyecanla, hırsla, kimi zaman boğazınız düğümlenerek okuyacaksınız. Bazı satırlarda hergele bir tebessüm gelip oturacak yüzünüzün orta yerine, bazı satırlar sizi insanlığı tarihinde dedektifliğe davet edecek. Ve hiçbir surette kayıtsız kalamayacaksınız.

        Beyefendi: Erkeklere Methiye

        Hatice Meryem

        İletişim Yayınları

        Ferit değil Feride

        Psikiloji eğitimi gören ve sanat, dans, edebiyat, drama ve müzik terapilerinde uzmanlaşan İpek S. Burnett, ilk romanıyla okur karşısında. Romancı adını taşıyan kitap bir bakıma tersinden anlatılmış bir Çalıkuşu gibi. Kahramanımız bu kez Sivas'ın bir kasabasında liseyi bitirdikten sonra kendini aniden İstanbul'da bulan 17 yaşında bir kız, Ferit... Boğaz'a bakan bir yaşlılar bakımevinde yaşayan Süreyya Hanım'la tanışması Ferit'in hayatını değiştiriyor. Paşa torunu Süreyya Hanım zengin bir kadın ama insanlardan kaçmayı, onlara kapılarını kapatıp kendi karmakarışık iç dünyasında yaşamayı tercih etmiş. Lakin tıpkı Reşat Nuri Güntekin'in 90 yıllık eserinde yarattığı Çalıkuşu Feride gibi Ferit de saf, meraklı, coşkulu bir kız. Kitap kurdu Süreyya Hanım'ın aşılmaz sanılan duvarlarını yıkmayı, onu yumuşatmayı başarıyor. Böylece Süreyya Hanım içinden Sait Faik, Orhan Veli ve Attilâ İlhan geçen tutkulu hayatını ilk kez Ferit'e anlatıyor. Ferit onu dinledikçe önce mühendislik düşlerinden vazgeçecek, sonra da hızla edebiyatın içine çekilecektir. O artık Ferit değil Feride'dir.

        Romancı

        İpek S. Burnett

        Yapı Kredi Yayınları

        Simpsonlar ruhuyla yazılmış roman

        "Neredesin Bernadette" adlı kitabın yazarı Maria Semple, Arrested Development, Mad About You, Ellen ve Saturday Night Live gibi birçok televizyon dizisinin yapmcısı ve senaristi. Çizgi dizi The Simpsons'un yaratıcılarından George Meyer'in de karısı. Doğrusu bu kadarı bile kitabı ilgiyle elime almama yetti. İyi ki öyle yapmışım; "Neredesin Bernadette" çok farklı bir roman. Bir bahçedeki böğürtlen çalılarının yandaki bahçeye girecek kadar hızla büyümesi ve böylece iki evin sakinlerinin kıran kırana bir kavgaya tutuşmasıyla başlıyor. Tamam, diyorsunuz, eğlenceli bir hikâye bu. Ama sonra yazar mizahın sularından usul usul, çaktırmadan uzaklaşarak daha trajik alanlara götürüyor bizi.

        Ev kadını bir anne, Microsoft'un üst düzey proje yöneticilerinden bir baba ve 15 yaşındaki bir kız çocuğundan oluşan üç kişilik bir ailenin yaşadıklarını okurken, günümüz toplumlarının tartıştığı bütün meselelerin tam merkezinde buluyoruz kendimizi. Sağ solla kapışıyor, kapitalizm çevreyle, erkek kadınla, sistem bireyle... Normal olmanın var gücüyle dayatılması karşısında birey olmanın gerekliliğinin savunulduğu romanı okurken biz de sürekli olarak bir bakış açısından diğerine savruluyoruz, başımızı döndüren bir hızla. Kitabın en enteresan yanıysa şu: Gerçek bir kurgu ustası olduğunu düşündüğüm Maria Semple, olayları karakterlerin aldıkları küçük notlardan, okul aile birliği toplantılarında konuşulanlardan, birbirlerine ve arkadaşlarına gönderdikleri e-postalardan, gazetelerde çıkan haberlerden, FBI dosyalarından hatta faturalardan öğrenmemizi sağlıyor.

        Son olarak okuyacak olanlara Neredesin Bernadette'in çıkar çıkmaz kadın yazarlara verilen Orange Ödülü'ne aday gösterildiğini ve yakında sinemaya uyarlanacağını söylemek isterim.

        Neredesin Bernadette

        Maria Semple

        Yabancı Yayınları

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ