Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İlişkiler Can Ateş gibi erkekler ve Meryem Uzerli gibi kadınlar... Bu size yazıldı.

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        25 yaşında aşık oldum.

        Üç yıl sürdü.

        Hayatımın en heyecanlı ve muhtemelen en kötü dönemiydi.

        O benden büyüktü, bense çok tecrübesizdim.

        Yanındayken hissettiğim şeyi “sihir” sanıyordum.

        Dünyada bu kadar muhteşem bir duygu olabileceğine inanamıyordum.

        Onu her gördüğümde...

        Bana her dokunduğunda...

        Her kahkahasında peri tozu gibi bir şey serpiliyordu hayata.

        İçimdeki tüm enerji ona akıyordu.

        Sonra...

        O peri tozlarının görünmez olduğu sabahlarda, uçurum beliriyordu.

        Çünkü o beni sevmiyordu.

        Bana yalan da söylemiyordu.

        Bağlanmak istemiyordu.

        Özgürlüğünü hiçbir kadına değişmezdi.

        10 gün uçurumun dibi...

        Bir gün bulutların üzeri...

        Ne kadar düşersem, o kadar çıkıyordum.

        Ne kadar çıkarsam, o kadar düşüyordum.

        Bana her bakışında biraz daha kadın oluyordum.

        Her ağladığımda biraz daha büyüyordum.

        Biliyordum ki, bulutların üzerinin bana tahsis edildiği o bir gün, dünyadaki milyonlarca insanın yanına yaklaşamayacağı kadar derin bir şey hissediyordum.

        Tutku böyleydi...

        Gurur, utanç, ego, kibir dinlemezdi; hepsini elinin tersiyle yok ederdi.

        Ve bunu yaşamak benim tercihimdi.

        Çok zarar görüyordum ama içsel olarak anladığım bir gerçek vardı:

        Her ilişkide insanlar aslında “yalnız”dı ve onlara kalan yan yana yaşadıklarıydı.

        Ya çekip gitmeliydin; kalıyorsan da üstesinden gelmek zorunda olduklarını kabul etmeliydin.

        Özgür irademle bu ilişkiye “evet” dediğim sürece onu suçlama hakkım kalmıyordu. Çünkü herkes kendi tercihlerinin ve yaptıklarının sonuçlarına katlanacak kadar yetişkindi. Kimseyi seni sevmeye, seninle kalmaya, değişmeye, istemediği herhangi bir şeye zorlayamazdın.

        Hele ki baba olmaya...

        Hamile kaldım.

        O çocuğu doğurmayı çok istedim.

        Çocuğumun babasının o olmasını her şeyden çok istedim.

        Bunu söylemenin kolay ve kulağa daha az manyakça gelen bir yolu yoktu, o yüzden doğrudan “Bu çocuğu doğurmak istiyorum” dedim.

        “Ona kahkaha atmayı, yüzmeyi, koşmayı, deli gibi bağırmayı, özgür olmayı, dağlara çıkmayı, hayatı bir türlü doymak bilmeden yemeyi, yaptıklarından keyif almayı, ne yapıyorsa tutkuyla yapmayı, saçmalamanın zevkini, vicdanı, bir filmin alakasız bir köşesinde ağlamayı sen öğret istiyorum. Onu sırtını kaşıyarak uyut, kimselere veremediğin o kalbindeki sevgiyi ve ilgiyi ona ver, bencilliğini onunla yen istiyorum. Nasıl güzel bir baba olacağını biliyorum, senden bile daha iyi biliyorum ve inanıyorum. Senden kendimle ilgili hiçbir şey beklemeden bunu istiyorum.”

        “Olmaz” dedi.

        Düşündüm.

        Kendimle ilgili en ufak bir korkum yoktu.

        Çocuğumu tek başıma büyütebilirdim.

        Ama bunu bir insana yapmaya hakkım var mıydı?

        İçimdeki canlı yalnızca bana mı aitti?

        Ona rağmen, onun bebeğini doğuracak kadar bencil olabilir miydim?

        Ya o bebeği aldırmak...

        Hangisi daha büyük bir bencillikti?

        Meryem Uzerli’nin Ayşe Arman’a anlattıklarını okumayı bitirdiğimde 25 yaşındaydım yine...

        Gözlerim doldu.

        Meryem’in hissettiklerini kalbimde hissettim.

        Ama kötü bir duyguyla uzağa attım gazeteyi.

        Kimsenin yaşadıklarını yargılamak doğru değil fakat bu kadar detaylı anlatınca ülke olarak işin içine girmiş sayılıyoruz.

        Anlattıklarında, ilişkisinin ve kendisinin sorumluluğunu karşısındakine yüklemeye çalışmış bir kadın ve sorumluluk taşımak istemediği her halinden belli bir adam var.

        Twitter’da Can Ateş lanetlenirken, ben onu hiç suçlayamadım.

        Meryem’in tüm yaşadıklarını kendisinin tekelinde gibi pervasızca anlatması, iki insanın, iyi ya da kötü, yaşadıklarının tek taraflı bu kadar ortalığa dökülüp saçılması bana iyi gelmedi.

        Çünkü o kendini, kendi hislerini anlatmıyordu. O suçluyordu. Hem de suçlamıyormuş gibi yaparak...

        Oysa anlattığı hikayede mağdur yok.

        Her kadın, karşısındaki adam istemese de bebeğini doğurma hakkına sahiptir.

        Ancak erkek de baba olmama hakkına sahiptir. Bu röportaj, bebeğini kendi başına büyütecek güçlü bir kadının değil, geçmişinden kopamamış ve “Can istese, Türkiye’ye yerleşirdim” diyen bir kadının röportajı...

        Can Ateş gibi adamlar vardır.

        Seversiniz ama aslında yokturlar.

        O adamlardan birine aşık olmak, bir kadının başına gelebilecek en kötü ve en öğretici olaylardan biridir.

        Onlar kendilerini saklamazlar.

        -muş gibi yapmazlar.

        İşte röportajda da söylediği gibi, Google’layınca bile ne olduklarını görürsünüz.

        Kendinizi sakınabilirsiniz.

        Ama bağlanmak istemeyen bir adamla bile bile kurduğunuz ilişkiden aile babası yaratmak isterseniz...

        İşte orada çizgi aşılır, ötekinin özel alanına adım atmış sayılırsınız.

        Ve kendinize hiçbir Can’ın veremeyeceği kadar büyük bir ruhsal zarar verirsiniz.

        Yani... Onlarla büyüyecekseniz, orada kalmamayı da öğrenin.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ