Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İlişkiler Yüzüksüz ilişkiler ve koşulsuz sevişmeler

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Amerika’daki Rutgers Üniversitesi’nin 21 yüzyılın ilk 10 yılına dair yaptığı ve “Sex Without Strings, Relationships Without Rings” (Bence münasip çevirisiyle- Koşulsuz Sevişmeler, Yüzüksüz İlişkiler) adıyla yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, büyük şehirlerdeki yeni ilişki türleri evlilik fikrine ya da romantik aşka odaklanmıyor.

        Cinsel karşılaşmalardan fazla bir bağın bulunmaması esasında süren bu yeni tür ilişkiler, kişileri karşılıklı rıza haricindeki ahlaki zorunluluklardan muaf tutuyor. Bir tür kapalı “sorma, söyleme” prensibine dayanıyor; yani hesap sormak, açıklama yapmak, anlatmak, üzüntüyü ya da neşeyi paylaşmak gibi duygusal bağ kurmanın neden ve sonuçlarından uzak duruyor.

        Bu erkek ve kadınlar, sevgi ya da aşk üzerine düşünmek yerine ilişkiler ve seks hakkında konuşmayı tercih ediyor. Sadakatin ahlaki bir zorunluluk olduğu klasik ilişkilerin aksine duygusal bağ bulunmayan cinselliğe dayalı ilişkiler, onlara özgürlüklerinin garantisini veriyor ve sıkıntıdan kurtarıyor.

        Aslında asıl değişim kadında.

        Evlenmek isteyen ya da “alabildiği kadarıyla yetinen”/“alabildiği kadarına uyumlanan” kadınlara şimdi seksi, aşka dönüştürmek için uğraşmayan ve ilişkilerinden bunu beklemeyen kadınlar eklendi. Bu kadınlar, alabildiği kadarıyla yetinmek yerine zaten istediğini alıyor ve seks yapmak istediği için utanmıyor, özür dilemiyor.

        Geçen hafta söylediklerini size ilettiğim Nazlı Doğuoğlu onların bir örneğiydi...

        Ancak Columbia Üniversitesi Psikiyatri Profesörü Dr. Anke A. Ehrhardt, kadın ve erkek arasındaki toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesinin erkeği güvensizleştirdiğini öne sürüyor.

        Ehrhardt şöyle söylüyor:

        “Son dönemde yapılan ‘Erkeklik çalışmaları’nda, erkeklerin yeni normlara adapte olamadıkları ve kuralları anlamakta zorlandıkları ortaya çıkıyor. Kadınların ilk adımı attığı ya da seksüel ilişkiyi başlattığı durumlar, erkeklerde endişeye sebep oluyor. Roller ters çevrilince, kadınların erkekleri cinsel oyuncak olarak kullandığı ve ilişkinin duygusal yükünü taşımak istemediği haller, erkeklerde güvensizlik yaratıyor.”

        Peki neden?

        Çünkü bu noktada geleneksel olarak “avcı” olan erkeğin "av olma" korkusu tetikleniyor. Bir erkek kadar girişken olma cesaretini gösteren kadın, erkeğin fethetme keyfini elinden alıyor ve belki de onu kadınsılaşmış hissettiriyor.

        Tek sorun bu değil.

        Tek gecelik ilişkilerden farklı olarak, tekrarlanan sekse dayalı “fuckbuddy” ya da “friends with benefits” durumu, siz ona “ilişki” etiketi takmasanız dahi psikolojik olarak bir ilişki türü ve duygulardan tamamen arındırılması zor. Pusuda bekleyen duygular, ilk röportajda da bahsedildiği gibi “mayınlı bir bölge” ve tehlikeli.

        Zira Freud’un dediği gibi, “Bastırılan her şey geri döner.”

        Şimdi Aşkın Halleri kitabının yazarı Psikoterapist Dr. Alper Hasanoğlu, bu ilişki durumlarının nasıl bir psikolojik alt yapısı olduğunu kavramamıza yardımcı olacak.

        Psikolojik olarak en ideal ilişki türü hangisi?

        Bu sorunuza Schopenhauer`in Kirpi hikayesiyle yanıt vermek isterim. Çok soğuk bir havada iki kirpi donmamak için birbirlerine sokulurlar. Üşümeleri geçince dikenlerinin canlarını yaktığını farkeder ve birbirlerinden uzaklaşırlar. Bu sefer de tekrar üşümeye başlarlar. Sonunda öyle bir mesafe bulurlar ki, ne donacak kadar üşürler, ne de katlanamayacak kadar canları yanar.

        Güzel... Yani her çift, kendine uygun mesafeyi kendi bulmak zorunda.

        Kimi birlikte yaşar ama evlenmez, kimi evlenir çocuk yapmaz, kimi sevgili olur ayrı evlerde yaşar. Kesin olan tek şey, evlilik kurumunun artık birliktelik biçimlerinden sadece biri olduğu...

        İLİŞKİ YELPAZESİ

        Peki mesafe ihtiyacı fazla olan metropol insanlarının ne tür yeni ilişki biçimleri var?

        Burada, tanımlı bir bağlanma içinde olmak istemeyen bireylerden söz edeceğiz. İlişki türlerini bir spektrum gibi düşünürsek, tek gecelik ilişkiyi, bağlanmanın hiç olmadığı en uçtaki ilişki türü olarak değerlendirebiliriz. Spektrumun diğer ucunda bildiğimiz klasik evlilik yapısı var.

        Arada neler var?

        Tek gecelik ilişkide, yeni tanışan ve o gece veya takip eden birkaç gün boyunca devam eden bir ilişkiden bahsediyoruz. Bu durumda, bireyler birbirlerine iletişim bilgilerini vermek durumunda olmadıkları gibi, kimi zaman gerçek kimlik bilgilerini saklamayı bile tercih edebilirler.

        “Friends with benefits” klasik birlikteliğe en yakın olanıdır. İlişki, yalnızca cinsellik üzerine kurulu değildir. Eşler birbirleriyle vakit geçirmekten hoşlanırlar; yemeğe çıkarlar, sinemaya giderler, arkadaştırlar ama sonunda mutlaka cinsellik yaşanır.

        Klasik ilişkiden farkı ne?

        Klasik ilişkiden farkı, eşlerin birbirlerine karşı minimumda sorumluluk taşımaları. Birbirlerine “hayır” yanıtı verdiklerinde, karşı taraftan herhangi bir duygusal tepki gelmeyeceği var sayılır.

        “Fuckbuddy” ise yalnızca cinsellik odaklı olan, karşılıklı paylaşımın cinsellik sınırlarını çok ender aştığı, bir süreç boyunca devam eden ilişki türüdür.

        Bu tip ilişkiler yaşayan danışanlarınız ne tip sorunlarla geliyor?

        Etik nedenlerle bu soruya cevap vermem mümkün değil. Ama şunu söyleyebilirim, insanlar bu tür ilişki yaşadıkları için terapiye gelmezler. Başka sorunları olur fakat kişiyi tanırken bu tür bir ilişki tarzını, hayatının o evresi için benimsemiş olduğunu fark edersiniz. Bu ilişki türleri a priori patolojik değil; psikiyatrlar için bir sorun olarak görülebilmeleri, ancak kişinin hayatına ve ilişkilerine zarar vermeye başladığında mümkün. Yoksa bireylerin hayatlarını nasıl yaşayacakları yalnızca onların tercihidir. Bizler toplum polisi değiliz, olmamalıyız da.

        İLK ADIMI KADIN ATINCA...

        Columbia Üniversitesi Psikiyatri Profesörü Dr. Anke A. Ehrhardt, kadınların ilk adımı attığı ya da seksüel ilişkiyi başlattığı durumların, erkeklerde endişeye sebep olduğunu söylüyor. Bu neden olabilir?

        Kadının özgür olduğu ve ilişkiyi cinsel anlamda domine ettiği durumlarda erkeğin kaçmaya meyilli olduğunu bir genellerme olarak doğru. Ama bu bütün erkekler için geçerlidir demek mümkün değil. Kadının cinselliğini rahatlıkla, istediği gibi yaşaması, cinsel isteklerini ifade edebilmesi erkeği ürküten ve zaten çoğunlukla var olan özgüven eksikliğini daha da artıran bir durum.

        Türkiye için konuşursak...

        Özellikle Doğu toplumları, örneğin Türkiye, erkekliği konusunda kulaktan dolma bilgiler nedeniyle eksiklik duygusu yaşayan, erkekliği konusunda yeteri kadar deneyim kazanmamış bireylerin çoğunlukta olduğu bölgeler. Bu nedenle rahat cinsellik yaşayan kadın, bu tip erkeği ürkütür. Karşılaştırılmaktan, terkedilmekten, küçümsenmekten korkar ve bunlarla baş etmekte zorlanacağı için kaçabilir.

        BİRBİRİMİZDEN NE BEKLİYORUZ?

        Anneanne/dede tipi kapalı evlilikler neden modern zamanda var olamadı?

        İlişkideki beklentilerimizin fazlasıyla değişmesi, daha doğrusu artması en önemli neden. Eşler artık birbirlerinden tek şey istiyor, her şeyi.

        Nasıl “her şeyi”?

        İyi bir sevgili, iyi bir dost, iyi bir baba/anne, iyi bir dinleyici, yeri geldiğinde eğlenceli, yeri geldiğinde ciddi olan, bütün sorunları çözebilen, başkaları tarafından da beğenilen ve takdir edilen bir eş olmalarını.

        Böyle biri olabilir mi?

        Hadi iyimser olalım, çok sık olmadığını söyleyelim. Bir başka neden de boşanma sayısının artması.

        “KABUL GÖRMENİN YOLU EVLİLİKTEN GEÇİYOR”

        Boşananların artması yeni boşanmaları tetikliyor mu?

        Paradoksal bir şekilde evet. Boşanmalar arttıkça insanlar boşanmanın, ayrılığın bir felaket olmadığını görüyor, deneyimliyor ve kendileri de boşanmaktan daha az endişe duyar hale geliyor. Daha çok konuşuldukça ve toplum içinde normal görüldükçe boşanmanın kendisi bir tabu olmaktan çıkıyor. Başka nedenler de var ama kapalı evlilik devrinin bitiyor olmasında en önemli iki neden buymuş gibi geliyor bana.

        Evliliği, geçmişten gelen zorlama bir alışkanlık olarak değerlendirebilir miyiz?

        Kesinlikle hayır. Boşanmalar ne kadar artasa artsın, insanlar yine de evlenmek istiyor. Üstelik boşanan insanlar bile yeniden evlenmekten imtina etmiyor. Günümüz dünyasında birlikte olmanın ve toplum içinde kabul görmenin, sıkıntı çekmeden uyumlu bir hayat sürebilmenin en kolay yolu hala evlilikten geçiyor.

        “AÇIK EVLİLİK, KAÇINILMAZ SONDAN KURTARAMAZ”

        Açık evliliği nasıl tanımlıyorsunuz?

        Açık evlilik, eşlerin birbirleri dışında başka kadın/erkeklerle de açık bir şekilde yani eşinden gizlemeden ilişkiye girdiği bir tür.

        İnsanın tabiatına uygun mu?

        Güvenli bağlanma gereksiniminin doyurulmasının hiçbir şekilde mümkün olmadığı bu tür bir ilişkinin insan doğasına pek uygun olmadığını düşünüyorum.

        Yaşanabilir mi?

        Tabii ki evet, bizim metropollerimizde de bu tür ilişkiler görülmeye başladı. Ancak açık evlilik, kadın için de erkek için de uzun vadede sürdürülebilecek bir ilişki türü değil. Bitmiş ya da bitmekte olan bir ilişkiyi bir süre için renklendirebilir ama kaçınılmaz sondan kurtaramaz.

        KISKANÇLIK SEVGİNİN KANITI MI?

        Kıskançlık, toplumsal olarak öğrenilmiş bir duygu mu yoksa içgüdüsel mi?

        Kıskançlık, toplumsal ve bireysel bileşenleri olan bir fenomen. İstanbul`da kıskançlık doğurmayacak bir davranış biçimi, Siirt`te ayrılık ve çatışmaya neden olabilir. Biri kendi özgüven sorunu nedeniyle kıskanılmayacak durumları da kıskanırken, bir diğeri kıskanılmak için uygun olmayan davranış biçimleri gösterebilir.

        İnsanın sahiplenme/sahiplenilme ihtiyacını yenmesi mümkün mü?

        İnsan, kaybetme korkusu olan bir canlı. Bu nedenle sahiplenmeyi bir başa çıkma stratejisi olarak geliştirebilir. Her birey, kendi kıskançlık duygusuyla nasıl başa çıkabileceğini kendi ilişkisine özgü bir şekilde öğrenmek zorunda. Bazı çiftler kıskançlığı, sevme ve sevilmenin bir kanıtı olarak görüyor. Başka çiftler, üzerlerinde bir baskı unsuru olarak algılayabiliyor.

        Kıskaçlığın olumlu, geliştirici tarafları var mı?

        Sanmıyorum.

        BU İLİŞKİ NEREYE GİDİYOR DİYE SORMADAN ÖNCE...

        “Bu ilişki nereye gidiyor?” sorusunu -ya da sorununu diyelim, psikolojik olarak değerlendirir misiniz?

        “Bu ilişki nereye gidiyor?” ya da “Bana ne zaman evlenme teklif edeceksin?” Çoğu ilişkide erkeklerin eninde sonunda muhatap oldukları ve beklerken korktukları sorular... Bu formlar, aslında tehdit de içeriyor. Oysa bu sorudan önce iki tarafın da şu soru üzerine düşünmesi gerek: Bir ilişkinin iyi olması için mutlaka bir yere gitmesi mi gerekir? Durduğu yerden memnunsak, “bir yere gitmeyen” bir ilişki de iyi kabul edilemez mi?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ