Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam 'Sadece baş örterek dindar olunmaz'

        B.P : İyi Akşamlar Söz Sende'ye hoşgeldiniz,bugün yanımda Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu var,hoşgeldiniz.

        A.B : Hoşbulduk.

        B.P : Birbirinden değişik konukları ağırlamaya devam ediyoruz,önce bir dün Söz Sende de neler yaşanmış kısaca bir göz atalım isterseniz. Dün İzmir'i ermenilermi yaktı yakmadı bunu tartıştık Söz Sende'de,bugün yine tekrarlıyorum Diyanet İşleri Başkanı Sn.Ali Bardakoğlu var.Size sorulacak soru aslında çok fazla ama biz sokağa çıktık birazcık ve en çok merak edilenleri toplamaya çalıştık,en çok merak edilenleri sorduk mutlaka sizede Ramazan ayında çok soru geliyordur ama bize gelen sorular çok farklı oldu bir göz atalım isterseniz, ona göre ilk sorumu ona göre soracağım.Sizinde gördüğünüz gibi genelde toplumun kutuplaşması ile ilgili sorular geliyor.Gerçektende toplum kutuplaştı mı? Bir taraf toplumun çok dindarlaştığını söylüyor,bir taraf laikleştiğini bu iki kavramı karşı karşıya getirmek ne kadar doğru?Ne düşünüyorsunuz efendim?

        A.B : Efendim öncelikle sizlere sonra ekran başındaki kardeşlerimize sağlıklı günler diliyorum.Ramazan ayı inşallah hep huzur ayı olarak yaşanır ve hatırlanır. Aslında bizim buluşma noktamız özgürlükler ve karşılıklı sevgi saygı olmalıdır, bu toprakların asırlar süren oturmuş geleneği var,hiç kimse hiç kimseye inancı için kılık kıyafeti için,düşüncesi için ne kimliği için baskı yapmadı ve bunu sorun yapmadı.Bu topraklarda bugüne kadar inananlar veya inanmayanlar,az inanan çok inanan,az dindar çok dindar,hristiyan,yahudi,müslüman yan yana kardeşçe birbirini sayarak severek yaşadı.Yani onun için aslında halkın içinde böyle bir kutuplaşma eğilimi yok ama sorumluların siyasetçilerin,devlet adamlarının görsel ve yazılı medya mensuplarının,diyanetin,eğiticilerin,öğretmenlerin,düşünürlerin bu konuda daha duyarlı olmasını ve halkın bir şekilde ayrışmasını yol açacak kavgaları körüklememesi daha olaylara sukünetle yaklaşması lazım.

        B.P : Katılıyorum ama halkta aslında bir anlamda kutuplaştık diyor.

        A.B : Tabi,yukarda kavga olunca bu aşşağıya yansıyor Balçiçek Hanım.Tabi yukarıdakilerin bir defa benim Türkiye'de gördüğüm,yukarda değer olarak hiyerarşi olarak yukarıyı kastetmiyorum yani biraz yönetici konumunda toplumu etkileyici olanların en küçük olayları bile hep büyük kavramlarla tartıştığını görüyoruz.En küçük bir olay oluyor biz onu hemen din adına laiklik adına,kutsal adına,Cumhuriyet adına tartışmaya koyuyoruz.Hemen Laiklik elden gidiyor mu gitmiyor mu,din elden gidiyormu gitmiyor mu,Cumhuriyet tehlikede mi,Türkiye nereye gidiyor gibi böyle büyük çerçevelere oturtuyoruz.Halbuki tartıştığımız konu basit,mutlaka o kendi sınırları içerisinde çözülmesi gereken bir olaydır, işte bir minibüs şöförü bir başkasına niye oruç tutmadığı için bazen sitemde bulunabiliyor veya hakaret edebiliyor.

        B.P : Dayak atıyor daha yeni yaşadık.

        A.B : Dayak atabiliyor veya bir başkasını birisine oruç tutmasını zorlaştırıyor,ibadet etmesini zorlaştırıyor,yani hangi taraftan gelirse gelsin bu baskıları önlememiz lazım.

        B.P : Şimdi bir şey sorucam oruç tutmasını zorlaştıran hakikaten ibadet etmesini engelleyen var mı Türkiye'de?

        A.B : Olmaması lazım.

        B.P : Hiç öyle örnek bilmiyoruzda o yüzden.

        A.B : Ne oruç tutmadığını kanıtlamalıyız,ne şimdi oruç sadece dini gereklerden bir tanesi ne namaz kılmak isteyene engel çıkarmalıyız ne kılmayana bir sitemde bulunmalıyız. Ne başını örtmek isteyene engel olmalıyız,ne başını açmayı sorun yapmalıyız. Bırakalım insanlar kendi hayat tarzlarını kendi dindarlık anlayışlarını kendileri düzenlesinler,tercihlerini gerçekleştirsinler, kamu düzenini bozmadığımız sürece bir başkasının hakkına zarar vermediğimiz sürece,insanların özel hayatları fazla kurcalanması,deşifre etmek onu tartışmaya açmak doğru değil.

        B.P : Bir anlamda din siyasetinde aleti haline geliyor,belkide laiklik.

        A.B : Sadece bir açıdan değil bir çok açıdan.Bir çok açıdan.Mesela siyasetide eleştirmek isteyende din üzerinden eleştiriyor.Siyasete destek çıkmak isteyende din üzerinden destek çıkıyor,yani Türkiye'de din değil tüm kavramları çok kolay tartışabilir hale geldik.Örnek veriyorum,Laiklik, Cumhuriyet, Modernlik, Çağdaşlık, Atatürk, Atatürkçülük, Kutsal, Bayrak, Vatan bunları çok ulu orta sebeplerle rastgele kontrolsuz bir şekilde tartışmaya açıyoruz.Bunların tehlikede olduğunu ve bunlar adına şunun yapılması gerektiğini felanda söylüyoruz bu sefer insanların zihninde bu temel kavramlar oturmuşken tekrar sarsılmaya başlıyor. Onun için birinci benim tespitim ve önerim olayları kendi çerçevesi içinde ele alıp onu öyle çözelim ve genelliklede bu olayları özgürlükler zemininde karşılıklı sevgi saygı zemininde çözmeye çalışalım.Bu toprakların geleneği budur,yukarıdakilerin bu konuda daha duyarlı olması lazım.Biz baskının her türüne karşıyız bir defa ilkesel olmak zorundayız Balçiçek Hanım.İnsanları hor görmenin insanları küçük görmenin her türlüsüne karşıyız.Bunları açsak örnekleri insanın hemen aklına gelir açmaya gerek yok,her türlüsüne karşıyız.

        B.P : Yok.

        A.B : Dindar olsun ateist olsun,müslüman olsun hristiyan olsun,erkek olsun kadın olsun,doğulu olsun batılı olsun,öyle giyinsin böyle giyinsin yani, insanları insan olarak sevmeyi ve değerli görmeyi bilmemiz gerekiyor. Tabi ama sokaktaki vatandaşada kötü yansımaya başladı,şöyle yansımaya başladı türbanlıyada mahalle baskısı uygulanıyor,açığada yine biz kadınlar üzerinden gidiyor işler ve bunun kadınları özellikle çok rahatsız ettiğine inanıyorum. Zaten bizim yakın tarihimizde çağdaşlaşmada,dindarlaşmada hep kadınlar üzerinden yürütülmüş.

        B.P : Malesef.

        A.B : Daha çok kadınlar üzerinden tartışmaya açılmış.Bir sorunuz vardı önemli,Türkiye dindarlaşıyor mu?veya Laikleşiyor mu?Aslında gayet iyi ifade ettiniz Laiklik ile dindarlığı karşı karşıya getirmemeleri lazım.Müslümanlıkla demokrasiyi müslümanlıkla laikliği karşı karşıya getirmemeli çünkü aynı düzlemin parçaları kavramları değil,laiklik bir laiklik demokrasi,toplumların parlementer,anayasal ne dersek diyelim,bunlar toplumların uzlaşı alanları ve yönetim biçimleri, ve dünyevi kavramlar,din ise çok farklı bir alanın değeri kavramı dini belki biz müslümanlığı hristiyanlıkla karşılaştırabiliriz, müslümanlığı budizim ile mukayese edebiliriz ama müslümanlığı kapitalizm ile müslümanlığı demokrasi ile mukayese etmeye başladığımız vakit çok ciddi bir yanlış yaparız ve insanlarıda yol ayrımına getirirsek ya müslüman olacaksın ya laik olacaksın,ya demokrat olacaksın ya müslüman olacaksın,ya kraldan yana olacaksın ya müslüman.

        B.P : Ama bunu siyasetçiler yapıyor işte.

        A.B : Bu şimdiye kadar gerek müslümanlığımızın çerçevesi tam oturmadığı için din hakkında herkes rastgele konuştuğu için ve bir flu bir dağınık alan oluştuğu için gerekse bu en güncel olaylara en münferit olayları böyle üst kavramlarla tartışmak bazı insanlara kolay geliyor ve kendi rasyonel düşüncelerini gizleme,rasyonel düşünceyi terk ederek daha böyle duygusal,daha böyle tepkisel melankolik alan oluşturmayı daha kendi tartışma alanlarına daha..

        B.P : Çokta depresif bir durum var aslında herkeste.

        A.B : Çünkü bir konuyu böyle daha üst çerçeveye oturttuğunuz vakit artık fazla gerekçe üretmenize onu akıllı uslu savunup delillendirmenize gerek kalmıyor, duygular öne çıktığı için sözünüz hemen.

        B.P : Başka noktalara gidebiliyor.

        A.B : Kolayca kolayca benimsenebiliyor ve etrafında taraftar oluşturabiliyor.

        B.P : Şimdi şöyle konularda varya laiklik elden gidiyor bu her zaman tartışılıyor biliyorsunuz,diyanetin bu anlamda önemi nedir?Laikliğin elden gitmememsi anlamında. Yani diyanetin önemi nedir,ben önemli olduğunu düşünüyorum.

        A.B : Şimdi hiçbir zaman laiklik elden gitmez, laiklik bu toplumda oturmuştur.Bu toplumda laiklik sadece Cumhuriyet ile var olmadı ki,şimdi bir çok izleyelim Laiklik yeni bir kavram olduğunu,kelimenin yeni olması önemli değil,onun içeriği önemli,Osmanlı'dan itibaren hatta daha önceki dönemlerde itibaren zaten İslam dünyasında din işleri ile devlet işleri farklı alanlar olarak görülmüş ve aralarından belirli mesafeler olmuştur,onuda hiçbir zaman devleti din adamları sınıfında devleti yönetmemiş,devleti din bütünüyle devletin alanlarında bütün din kuralları egemen olmamıştır.Osmanlı İmparatorluğu'nda din devlet ilişkileri, bu konuda yazılan birçok eser var,makale var dikkatlice bakanlar tarihçileri siyaset tarihçilerini hukuk tarihçilerini dikkatli izleyenler zaten bilirler,Osmanlı'da din devlet ilişkileri zaten hep bir ahenk içinde ama ayrı alanlar olarak yürütülmüş, Şimdi ülkemizde,laiklik zaten oturmuş bir kavram laiklik tehlikede diye elden gitme durumu söz konusu değil.

        B.P : Bu endişeyi anlamıyor musunuz?

        A.B : Bu endişeyi anlıyorum ,endişe daha çok gerçek alanın endişesidir,başka alanlardaki endişenin bu kavramlar üzerinde endişesidir.

        B.P : Ne demek o?

        A.B : Ötekinide ifade edeyim,şimdi Türkiye'de dinde elden gitmez, devleti elden gitmez Gitmediği kesin,yüzde doksandokuzu Müslüman bir toplumun. Çünkü dinin sahibi Allah'tır.İnsanların birinin veya üçünün beşinin onunun az dindar veya çok dindar olmasıyla dine bir şey olmaz.Olan insanlara olur.

        B.P : Orası kesin.

        A.B : Dünyada bir buçuk milyar insan var,bir buçuk milyar müslüman var,yani bir kişi beş kişi on kişi elli kişi yüz kişi,yani din o kadar üst bir kavram ki üst bir değer ki,yani kişilere dini kurtarma o dine mensub olupta o dini kalkındırma gibi hayalleri olamaz.Şöyle söyleyeyim peygamber efendimiz zamanında işte İslamiyet yayılıyor genişliyor,ağrabiler,vahada çölde şehir dışında yaşayanlar müslüman olup,peygamber efendimize gelip bak biz müslüman olduk,artık bizim sayemizde müslümanlık gelişiyor felan diye bir minnet duygusu ifade ederlerdi minnet duyulmasını isterlerdi,bir ayet geldi Allah dedi ki;'Hiç kimse müslüman olmasını başkasının başına kakmasın,sizin müslüman olmanız sizedir.'

        B.P : Din elden gidiyor diye bir durum..

        A.B : Siz iyi olursanız,siz iyi dindar olursanız bu sizin yararınızadır.Bunun ne Allah'a, ne peygambere faydası var sizin kendinizedir,kötü olursanız,kötülük yaparsanız oda kendinizedir,

        B.P : Yine insanın kendisine.

        A.B : Onun için din insanlara doğrudan bağımlı.

        B.P : Peki demin demiştiniz ya Laiklik elden gidiyor korkusunun ardında ne var?

        A.B : İşte demin söylediğim gibi Balçiçek Hanım biz en küçük olayları bile böyle büyük kavramlar altında tartışmayı hem kendi zayıf gerekçelerimizi gizleme açısından hem kolay taraftar bulmak açısından kolay etkilem açısından tercih edilebiliyoruz. Bu doğru değil,Türkiye'de laiklik oturmuştur,dindarlıkta Türkiye'de belirli bir kavramla devam etmektedir,peki Türkiye'de dindarlık artıyor mu?Hayır,ne dindarlığın arttığı var dindarlaşmanın arttığı var ne Laikliğin zayıfladığı veya güçlendiği var,çünkü belki şu olabiliyor dindarlık daha şekil yönüne ağırlık veren dindarlık tarzları, daha görünür olmaya başladı.

        B.P : Görüntü farklılaştı.

        A.B : Görünür dindarlık ve şekil dindarlığı belki daha ön plana çıktı.

        B.P : Bu bir moda mı peki?

        A.B : Modadan ziyade daha çok bu özgürlüklerle ve sosyal katılım ile alakalı bir konu.Yani eskiden şöyle söyleyelim izleyenlere daha kolaylaştırayım,belli semtleri,belli alanları belli sektörleri biz daha farklı görüyorduk eskiden bugün insanlar artık iç içe olmaya başladı,

        B.P : Şimdi,daha açık şöyle mi söyleyelim eskiden başı açık kadınları ne biliyim İstanbul Fatih'te görürken şimdi Nişantaşında'da var,öyle mi yani? şekille izah ettik dimi başı kapalı görünce dindarlık,başı açık görünce az dindarlık diye algılıyoruz. Hatta dinsizilikte oldu maalesef.

        A.B : Dindarlık burda,bir defa dindarlık algısı üzerind ekonuşmamız lazım.Dindarlık nedir? Dindarlık erkekler için sadece bir sakalını bırakmak,sırtında kalın bir gibi cübpe giymek elinde tesbih namaza gitmek gelmek,dindarlığı böyle algılarsak kadın için dindarlık başını örtmek diye algılarsak ve dindarlığı bundan ibaret görürsek yanılmış oluruz ve yanıltmış oluruz.Dindarlık hayatın bütün alanını ve bütün sürecini kapsayan bir bilinç halidir.Duyarlılık ve dirlik halidir.Ben dindarlığı şöyle anlıyorum, dindarlık kişinin Allah'ın egemenliği adı altında Allah'ın hakimiyeti çekip çevirmesi, Allah'ın lütuf inayet gözetmesi, denetimi adı altında yaşadığını her an hissetmesi ve bu bilinç üzerine insanların yaşaması,tabi böyle yaşayan insan ibadetlerini yerine getirmeye çalışır ve bu Allah'a bağlılığının bir bakıma gereğidir.

        B.P : Ama ibadetini yerine getirmeyen yada başını örtmeyen ordan çıktı.

        A.B : Oraya geleceğim ibadetlerini yerine getirmeye çalışır,o dindarlığın birebir ifadesi değil,dindarlığın sonuçlarından,din adına sonuçlarından biridir ama dindarlık daha derinde olan daha temel bir bilinç halidir.Uyanıklık dirilik halidir,kişinin Allah'ın egemenliği adı altında kişinin çekip çevirmesi,bütün kainatın onun yarattığı neticede ona döneceğimiz onun kulları olduğumuz onun gözetimi altında yaşadığımız bilincini davranışlarımıza hayatımıza zihnimize tahayyümümüze sürekli yansıtma ve bu şuurda bilinçte yaşamaktır.

        B.P : İşin aslıda güzel ve felsefi kısmı di mi bu?

        A.B : Ondan sonra bu bilince sahip insan zaten bu bilince sahip olsanızda olmasanızda biz Allah'ın egemenliği altında yaşıyoruz.Allah'ın egemenliğini kabul edende etmeyende zaten o egemenliğe tabii değildir.Onun yarattığı dünyada onun koyduğu kurallarla yaşar belli bir geçici hayatı vardır,bu hayat biter ve onun huzuruna çıkar.Bu inanan içinde,böyle bir şey olmayacak diyende sonuçta bunu görecektir ama Kuran-ı Kerim biz biraz farklı konulara …

        B.P : Yok buyrun..

        A.B : Kuran-ı Kerim diyor ki,'Siz dünya hayatında iken düşünerek,akıl ederek bunları görmeye çalışın ama dünya hayatında düşünerek akıl ederek zihninizi çalıştırarak bunları göremezseniz ahirette zaten açıkça göreceksiniz,bizzat göreceksiniz bizzat yaşayacaksınız ama akıllı insan,dindar insan,basiretli insan odur ki, bunlar dünya hayatında düşünür,farkeder o farkediş onun hayatına belirli bir kıvam ve güzellik getirir'Dindarlık dünya hayatında aklımızı tefekkürümüzü kullanarak o Allah'la irtibatı kurabilmektir.

        B.P : Nereden geldik bu konuya toplum dindarlaşıyor mu diye sorduk,sizde dediniz ki dindarlaşmada fazla artış yok ama görüntüye dayalı görünür dindarlıkta artış var.

        A.B : Görünür dindarlık artıyor sosyal katılımlar artıyor.

        B.P : Peki bu şekli nasıl buluyorsunuz buda tartışma konusu?

        A.B : Ona gelelim,her insan artık her yerde görünebiliniyor şimdi tabi eskiden alanlar vardı,eskiden her alan birilerine ait,bir tarza ait gibi algılanıyordu şimdi siz daha önce yazılarınızda da..

        B.P : Evet.

        A.B : O alanda bir başka tarzı görmeye başlayınca bu sefer ne oluyor dünya mı değişiyor? Evet ben örnek vereyim hatta kendi yazımdada yazmıştım,Bodrum'da haşema ile denize girenler var mesela,buna alışık değildi Türkiye şimdi alışacak mıyız? Şimdi özgürlükler geliştikçe,ekonomik refah geliştikçe ve fırsat eşitlikleri arttıkça farklı insanlar farklı düşüncedeki insanlar farklı kökenden,kökenli insanlar her alanda görünebilecekler.Etnik yapı içinde söz konusu,kültürel yapı içinde söz konusu giyim kuşam,kültür yapısı içinde söz konusu,çok farklı yani bizim televizyonlarda sürekli mizahi konular olur bunlar,mizah olarak ele alınır,biraz insanları istismar horlama aşşağılama için kullanılır bu doğru değil,hiç insanlar geldiği kökü etnik kimliğini kılığını kıyafetini,kültürünü,konuşma tarzını,aksanını onları rencide edecek tarzda istisnai tarzda ele almamalıdır asla,ama artık bu hayatın bir parçası olmaya başladı yani her yerde her tarzda insanlar karşılaşmaya alışmalı, bir defa bu bir baştan dedik ya özgürlükler karşılıklı sevgi saygı ve insan sevgisi, bir insan insansa insan olduğu için sevilebilmeli.

        B.P : Kesinlikle katılıyorum.

        A.B : Ama burda açmaz şu sevgiden saygıdan hoşgörüden bahsettiğimiz vakit,benim dediğim gibi anlamıyor kimse herkes bana hoşgörü ben hoşgüreliyim.

        B.P : Maalesef,maalesef.

        A.B : Ben sevileyim ama ben ötekini yargılama hakkına sahibim.Öteki bana göre böyle olmamalı öteki bana göre şöyle olmalı,şöyle giyinmeli,şöyle davranmalı şöyle konuşmalı aksanı şöyle olmalı herkes ötekini adam etme ama kendisinin hoşgörülmesini talep ediyor.

        B.P : Maalesef,maalesef.

        A.B : Böyle olması aslında biz kendimizi adam etmeliyiz,mesela ben bir din bilginiyim adam edeceksekte kendimizi adam etmeliyiz.Hoşgöreceksek ötekini hoşgörmeliyiz ama günümüzde tersi oluyor.Ötekine şekil veriyoruz kendimizin sevilip sayılmasını herkesin önümüzde eğilmesini istiyoruz. Peki bu değişen görüntü dediniz,o değişen görüntü ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

        B.P : Çok mu farklı hakikaten?

        A.B : Şimdi gelişen gelişen gördüğümüz görüntü,mesela bir insanın namaz kılması elbette dindarlığı ile alakalıdır,yani şimdi şekilde dindarlıkta belli ölçüde anlamlıdır mesela namaz dinimizde namaz sadece dini bağlılıktan ibaret değildir, aynı zamanda Allah'ın huzurunda duruş belli hareketleri peygamber efendimizin öğrettiği belli hareketleri uygulamaktır. Mesela Ramazandayız,oruç ayındayız, orucun bir şekli var,mesela sabahleyin tanyeri ufuk ağarmadan ağırmaya başlayınca artık yemeden içmeden kendimizi alıkoyuyoruz orda duruyoruz, akşam güneş batıncaya kadar,bu orucun şekil kısmıdır birde orucun arka planı var,manası var nedir oruç,oruç aynı zamanda Allah'ın verdiği sayısız nimetleri farketme,bu nimetlerin kadir kıymetini bilme,bu nimetlere sahip olmayanları anlama,onarın yerine kendimizi koyma.

        B.P : Ne güzel bir felsefesi var hakkaten,biz buraya takılmıyoruz,biz görüntüye takılıyoruz maalesef ki perde önü ile uğraşıyoruz.

        A.B : Şimdi Ramazan'da önce oruç tutanla başlayalım,bir bakıma kendimize dönüş kendimizle hesaplaşma hatalarımızı farketme,Rabbimizle şöyle bir buluşma, ona doğru,onun huzuruna doğru şöyle bir kendimizi yükseltme,paylaşma duygusunu geliştirme,bu nimetleri sayısız nimetleri Rabbimiz bize verdi,havadan suya bak şimdi Allah'ın verdiği suyun nimetini insanlık yeni yeni fark ediyor.

        B.P : Aynen öyle.

        A.B : Oksijenin nimetiniz,temiz havanın kıymetini şehirlerimizde kirlilik arttıkça daha çok farkediyoruz.

        B.P : Sayın başkan oruç tutmayanı döven zihniyetin bunu anladığını zannetmiyorum ben.

        A.B : Şimdi o münferit olayları Türkiye'nin konuşarak,bak şimdi Balçiçek Hanım Türkiye'nin yetmiş milyon olduğunu unutmayalım,Türkiye'nin birkaç örneği, birkaç münferit örneği önleyelim.

        B.P : Önlemek gerekiyor.

        A.B : Kınayalım,ayıplayalım.Öyle ayıplayalımkı o insanlar herhangi bir kimseye herhangi baskıyı kurmanın bir ayıp,günah çirkin ve dinende doğru olmadığını farketsinler. Ama bunu sürekli Türkiye'nin resmi olarak gündeme getirirsek Türkiye'ye haksızlık etmiş oluruz.Şimdi yabancı heyetler geliyor işte bana,efendim sizin ülkenizde Türkiye'yi dışardan öyle algılıyorlar ki,Türkiye'de kim ne yapıyorsa diğeri onun boğazını sıkıyor,kimse herkes birbirini iteliyor,geliyor, bakıyorum yok sokaklara iniyor Kızılay'a iniyor Mısır Çarşısını geziyor,İstanbul'a geliyor geziyor felan, diyor medyaya,medyada medya yani.

        B.P : Yine suçlu biz olduk.

        A.B : Hayır siz oldunuz diye demiyorum,bu olayların münferit olduğu,olmasa daha iyi olacağı ama Türkiye'nin yetmiş milyon olduğu,Türkiye'nin asıl yapısının geleneğinin göreneğinin karşılıklı sevgi saygı olduğunu unutmayalım.

        B.P : Kesinlikle katılıyorum ama ben iki tarafada o taraf denilmesinden hoşlanmıyorum, aslında ama o iki tarafında birbirlerini taciz ettiğini düşünüyorum.Bu sokakta böyle.

        A.B : Şimdi bunları kınayalım bunun ayıp olduğunu çirkin olduğunu söyleyelim bu olaylar münferit olayları önemsemiyor değilim hiç olmamalıdır,bizim ülkemizde Kars'ta,Ardahan'da,İstanbul'da,Muğla'da hiçbir yerde hiçbir vatandaşımız kendi hayatı,kendi hayat tarzı tercihi sebebi ile herhangi bir baskıya itelenmeye ötelenmeye maruz kalmamalıdır.

        B.P : Peki,çok kısa bir reklam arası verelim sonra kaldığımız yerden devam edelim.

        B.P : Söz Sende devam ediyor tekrar hatırlatıyorum yanımdaki konuk diyanet işleri başkanı sayın Ali Bardakoğlu,dindarlığı konuştuk,toplum dindarlaşıyor mu dedik, medyaya görev düşüyor onu konuştuk ama medyada hani biz suçluyuz ya bazı şeylerden medyada kendini bilen çok var mı ona pek emin değilim özellikle gazetelerde televizyonlarda bunu sorucam bir ikincisi televizyonlarda sürekli bir takım hocalar var sürekli birbirleri ile kavga ediyorlar,sizide çok zor getirdik programa sizde çok fazla medyatik değilsiniz bunda sizinde hatanız var mı bırakıyorsunuz ortalığa?Herkes çıkıyor ortalığa konuşuyor ve hakikatende medya dilini çok bilmiyor mu?

        A.B : Çok güzel tahlil ettiniz ve çok güzel sordunuz,teşekkür ediyorum,bir defa ben sadece medyayı sorumlu görmüyorum sorumluluk varsa hepimizin sorumluluğu ülkemizde bir yanlışlık var ise hepimizin ayrı ayrı sorumluluğu var ve öyle düşünmeliyiz,hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız,bu toplumda birbirimizi rahatsız eden görüntüler olaylar varsa öğretmeninden din görevlisine kadarpolisine aydınına yazarına düşünürüne herkese kadar yani sadece medyayı suçluyarak bu olayları çözmek gerçekten çözüm olmaz.

        B.P : Gelelim bu medyatik hocalara televizyonda ki.

        A.B : Maalesef herhalde benim nazarım değdi,Ramazan'ın başındada bu yıl Ramazan'a büyük bir sükünetle girdik ağırbaşlı bir şekilde girdik yani herkes dini konuları ciddiyetle ele alıyor,magazin uslubundan kaçınıyor,çünkü din hepimizin dini demiştim fakat bazı kanallarda ve programlarda bunun adeta aksine bunu yalanlarcasına din konuları gayet laubalice ele alındığını görüyoruz.Gördüğüm iki yanlış var din melankolik bir tarzda,hüzün olarak anlatılıyor,dinin o rasyonel düşünce kısmı tefekkür kısmı..

        B.P : Hiç bu bahsettiklerinizden bahsedilmiyor gerçektende.

        A.B : Ondan ziyade din bir hüzün,baştan sona bir hüzün,bir gözyaşı bir duygu,bir kıssadan ibaret gibi düşünülüyor o,melankolik din anlatımları esrarengiz bir uslupta hep bilinmeyene atıfla bir din bu doğru değil,ikinciside medyada bu kavgacı,gerilim üreten böyle sürekli..

        B.P : Reyting getiren diyelim isterseniz..

        A.B : Reyting getiren atışmaların din alanında yapılması doğru değil.Ynai hiçbir alanda bu doğru değil,yani bazen..

        B.P : Yapmayın din zaten reyting getiriyor,birde kavga olunca ohoho çifte reyting.

        A.B : Çifte reyting,din zaten herkesle ilgili olduğu için,din adamlarının sorunu değil, din adamlarının konusu değil,din hepimizin ortak bağı,ortak değeri,ortak alanı, niye çünkü hepimizin yaşadığı hayat kendimize ait hayattır.

        B.P : Öyle ama bide bilmek gerekmiyor mu?

        A.B : Herkes bu dünyaya bir defaya mahsus olmak için geliyor,herkese verilmiş bir sınırlı hayat var,herkes bu hayatını Allah'ın koyduğu ilkeler kurallar çerçevesinde yaşıyor,Allah'ın tanıdığı özgürlükler kullanarak yaşıyoruz ama zihnimiz tefekkürümüz tahürümüz bedenimizi aşıyor,bedenimizin imkanları çok kısıtlı ama hayal gücümüz tefekkürümüz düşüncelerimiz aklımız bizi zorluyor ve temel varoluş sorularını soruyoruz,işte din orda başlıyor,din bize bu bedenimizin bu yaşadığımız geçici hayatımızın arka planını anlatıyor bize.Varlığın bugünlerde bu Bin Bang tartışması..

        B.P : Evet,meşhur patlama.

        A.B : Varoluş,evrenin başlangıcı,onların hepsi senaryolar,varsayımlar,teoremler.Ama yüce rabbimiz din ile bize varlığın anlamını hayatın nihai anlamını açıklıyor, onun için din herkesi ilgilendiriyor.Herkesi ilgilendirdiği içinde din konusu din tartışmaları televizyonun,siyasetin ve günlük konuşmanın işte ne biliyim hanımların erkeklerin işte bir araya geldiğinde yaptığı toplantıların ana konularından birisi oluyor hele birde bu kavga..

        B.P : Kavga gürültü girince işin içerisine..

        A.B : Hakaretler felan olunca ayrı bir ilgi alanı oluyor.Birşeyin ilginç olması doğru ve ahlaklı olduğu anlamına gelmez.Yani insanların ilgisini çekmek için nice yanlış usüller vardır ama önemli olan yaptığın şeyi doğru olması ahlaklı olması bir topluma bir artı değer katmasıdır.Şimdi show,showmen diyebileceğimiz tarzda medyatik..

        B.P : Hocalar var.

        A.B : Var,onlarda kullanıldıklarını pek farketmiyorlar maalesef ama ben onların bu ekran düşkünlüğünün istismar edilmesinin ve hadi hocam diyip ekrana çağrılmasını ulu orta yerde böyle turp gibi insanlar arasında paslaşılmasını doğru bulmuyorum.

        B.P : Bir nevi medya maymunu oluyor bir süre sonra.

        A.B : Tabi,onlar bunun farkında değiller,onlar bunun farkında değiller ama bir insan farkında olmayabilir bizim yapmamamız gerekiyor,bir gelin kaynana bak şöyle söyliyim,hiç bitmeyen bir husumet bir düşmanlık vardır,onların her ikisinede sorarsanız gerçekten her ikiside diğerine yüklenerek çok önemli bir iş yaptığını söyler ve rahatlar ama bizim yapmamamız lazım çünkü o insanların kamuoyunda bu kadar rencide olması doğru değil, çünkü insana hani saygı dedik ya,insana saygının parçası işte medyada böyle incir çekirdeğini doldurmayan ve basit ve alaycı ve alaya alınan konuların hocalara sorduk,mikrofon uzattık,onların böyle kanallarda konuşması hepimizi rahatsız ediyor.

        B.P : Peki,medya dilini biliyor mu?

        A.B : Şimdi şekil yönü ile ve medya sati olarak..

        B.P : Niye soruyorum çünkü siz çok eleştiriyorsunuz birkaç sene önce bizim ağzımızdan fetva verdikleri bile oluyor o kadar bilmiyorlar diyorsunuz.

        A.B : Bak basın açıklamalarıma dikkat ediyorum,dörtte üçü bu alanda yaptığı asılsız ve yalan haberler,bu olmamalı Türkiye'de.Biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak kamuya açık bir kurumuz.Ne yapıyorsak hesabını vermeyi önemsiyoruz,yaptığımızı bilerek yapıyoruz web sayfamıza koyuyoruz.

        B.P : Hatta sizin bir öneriniz vardı yanlış hatırşamıyorsam,gazetelere danışmanlık bile verebiliriz, birini gönderebiliriz demiştiniz.

        A.B : Şimdi emin olun Balçiçek Hanım kim bize bir şey sorarsa işi gücü bırakıyoruz ona yardımcı oluyoruz,işin aslı budur diye,ama şimdi işin doğrusu budur denince işin haber değeri düşüyor,o zaman bir özelliği kalmıyor.Halbuki kendi ürettikleri gibi olursa ilginç oluyor,reytingi yüksek oluyor,onun için işin doğrusunu bize sorup öğrenip onun haber değerini yitirmek yerine yalan yanlış şekliyle gündeme getirip haber yapmayı..

        B.P : İşte kutuplaşmayıda bir anlamda besleyen şeylerden bir taneside bu.

        A.B : Mesela 102000 sözleşmeli personelle birlikte 100000 civarında personelimiz var ve bunların içinde yanlış yapan var,ayıp çirkin işler yapan olabilir hizmeti kusur işleyen olabilir,di mi?

        B.P : Sizin bir projeniz vardı,iyi eğitim almış sosyalleşmiş din görevlisi projesi,Sabah Gazetesindeyken konuşmuştuk taa çok eskiden,ne aşamada?

        A.B : Şimdi biz iki yılda,özellikle son iki yılda din görevlilerimiizn sosyal ödevlerini artırmaya çalıştık yani sosyal içerikli din kavramı ile yola çıktık,nedir sosyal içerikli din kavramı onuda kısaca bahsedeyim,artık camide din hizmeti diyince topluma hizmet diyince yani dört duvar arasında kalmayalım caminin dışına çıkalım kadınlar, kız çocukları ,çevre, sosyal dayanışma,toplumda birlik ve kardeşliğin gelişmesi, bu alanda ne yapmamız gerekiyorsa üzerimize düşen ödevleri yapalım.

        B.P : Kaldı ki bir adım daha ilerlemiştiniz yine hatırlıyorum o sohbetten demiştiniz ki, camiler cazibe merkezi olmalı.Ama Türkiye'de böyle değil.

        A.B : Değil,ona bir camide yapabilecekleriniz var bide din görevlisinin toplum önderlerinden birisi olarak,toplumda yapması gerekenlerde var.Mesela Kızılay ile şimdi ortak protokol yaptık,toplumu deprem konusunda bilinçlendiriyoruz,diğer protokollerimiz var diğer birimlerle,prgan bağışı konusunda toplumu eğitiyoruz,kız çocuklarının okula gönderilmesi,kız çocuklarının eğitilmesi konusunda topluma öncülük ettik, geçtiğimiz yıllarda etmeyede devam edeceğiz,maaşlarımızdan cüzi bir miktar vererek mesela geçtiğimiz yıl üç bin kız çocuğumuzu okula yazdırdık, ailesini ikna ettik,eğitim masraflarını üstlendik dedik ki,kız çocuklarınızı okutun bak buda bir önemli sosyal davranış.

        B.P : Bence en önemli şey,diyoruz ya kadınlar kızlar.

        A.B : Mesela Çevre ve Orman Bakanlığı ile protokol imzaladık din görevlilerini şimdi köylerde, kasabalarda ,mahallelerde ağaçlandırmaya önem verecekler,suların temiz akması,sular kirliyse temizlenmesi,daha temiz bir dünyada yaşamak için.

        B.P : Hakikaten sosyal sorumluluk projeleri bunlar.

        A.B : Çünkü din görevlisi ezan okur,namaz kıldırır dünya yınmış yıkılmış banane derse bu olmaz.

        B.P : Peki,şimdi dönelim camilerin neden cazibe merkezi olmadığına.Öncelikle estetik soracağım.Memnun musunuz camilerin estetiğinden?

        A.B : Camilerin estetiğinden memnun muyum?

        B.P : Mimari estetik.

        A.B : Bu konuda bizim hiç vebalimiz yok.

        B.P : Biliyorum,memnun musunuz,değil misiniz?

        A.B : Şu andan ve geçmişten devr aldığımız camilerin mimarisini daha ileriye götürmemiz gerekiyor.

        B.P : Bir şey daha soracağım müezzinler ve o hoparlör hikayesi ondan memnun musunuz? Hele bu ay ramazan ayı yani..

        A.B : Şimdi camilerin estetiğini arzu ettiğimiz kıvama getiremeyişimiz bizim kabahatimiz değil,Türkiye'de maalesef nerde cami yapılır,nasıl yapılır bu konuda hiçbir bizim dahlimiz ve nurimiz yok.O tamamen belediye ile ilgili,genel idare ile,derneklerin cemiyetlerin hayırseverlerin ikili ilişkileri ile yürüyor ve kimsede bizden bir akıl, öngörü mimari bir proje almıyor.

        B.P : Sormuyor,biliyorum.

        A.B : Biz cami bitiyor altında dükkan üstünde cami yanında başka bir şey.

        B.P : Çok kötü camiler var ama hakikaten.

        A.B : Aslında sadece camilerimiz değil,okullarımız,kamu binalarımız..

        B.P : Ama şimdi zaten konu cami olduğu için.

        A.B : Yollarımız yani bir çok açıdan.

        B.P : Peki,müezzinlere gelelim.

        A.B : Şehirleşme şekil olarak hem kötü Türkiye'de hem sosyal şehirleşme.Kültürel şehirleşmede Türkiye'de gerçekleşemedi.Oraya gelmeden birde şunu diyim bu şehirleşmeyi bir kültür ve alan itibari ile birleştirip yapamadığımız için bir çok, cemaatleşme,cemaat farklılıkları,aynı şehirde farklı hayta tarzları karşı karşıya geldiğinde karşılıklı sizin en başta sorduğunuz sorunun bir yönüde bu şehir kültürünü geliştirememiş olmamız sebebi iledir.Şehirleşme olmadığı içinde şehirleşen bir dindarlık şehirleşen bir sosyal ilişki,şehirleşen bir hayat tarzıda oluşmamıştır.

        B.P : O yüzden galiba toplum bölünüyor alışık olmadığı bir dindarlık geliyor.

        A.B : Bütün bu çatışmaların,bütün bu ayrışmaların bloklaşmaların kapalı alanda oluşmasının kaynağı din değil,Türkiye'de mesela şehirler arası göç hareketi fevkalade önemliydi. Bu göç hareketini biz,yönetmekte ve algılamakta çok kusurlu davrandık,bugün farkediyoruz ki bu göç hareketi kontrolsüz bir göç ve aynı zamanda güvenlik sorunu üretiyor ondan sonra şehir kültürünü darmadağın ediyor o dindarlık farklı hayatların din üzerinde yol açabiliyor vesaire.

        B.P : Müezzinlere gelelim.

        A.B : Şimdi camilerimizin mimarisi estetik değil konusunda teşkilat kanunumuz çıkarsa Diyanet İşleri Başkanlığı olarak biz devreye gireceğiz ve belirli ölçüde değişiklikler meydana gelecek.Öyle bir umudum var.Ancak bir başka konu okunan ezandır.

        B.P : Ses kirliliği.

        A.B : Biz şimdi bunun farkındayız.

        B.P : Di mi yani hakikaten bir ses kirliliği var.

        A.B : Üç noktası var,bir kullanılan malzemeler fevkalade kalitesi düşük malzemeler, camileri yaparken paraları bitiyor,emin olun ve en ucuz en ucuz hoparlör sistemini kurup onunla idare ediyorlar.Tabi bu defa insan sesi güzelliğini adeta darmadağan ediyorlar.

        B.P : Güzel bir seslede ne kadar etkileyicidir.

        A.B : İkincisi sesin o ayarı.O konudada işte uyarılar yapıyoruz,il ve ilçe müftülerimiz mümkün olduğu kadar ilgileniyor,ondada arzu ettiğimiz sonucu alamıyoruz bazen, görevlimizin ihmali veya kastı veya yanlışlığı vesilesi ile, gereğinden fazla kasıtlı sesler açılıp insanlar o ezanın ilahuti ahengi ile ezan sesinden rahatsız olmaya başladılar.

        B.P : Peki,kimin el atması gerekiyor?

        A.B : Şimdi onlarla biz ilgileniyoruz,devamlı suretle takip ediyoruz,münferit olaylar münferit yanlışlar olmuyor değil,benim ülkemde ezandan rahatsız olan bir kimse tasavvur etmiyorum,yeter ki ezanı güzel okuyalım,ahengi tutturalım.

        B.P : Aynen katılıyorum.

        A.B : Üçüncü ve en zor konu Balçiçek Hanım,ezanın ezanla muhamedinin ezana yakışır ahenkle musiki ile makamla sada ile okunmasıdır.

        B.P : Oda eğitimle oluyor.

        A.B : Oda eğitim,şimdi ne yaptık musiki kursları açtık,korolar oluşturduk,diyanet işleri başkanlığı bünyesinde,büyük il müftülükleri bünyesinde bayan ve erkek musiki korolar oluşturduk.O kadar önemli ki.

        B.P : Çok.

        A.B : Mesela başkanlık bünyesinde bayan musiki korosunun oluşturduk ve ezanları güzel okuma kursları açtık,Kuran-ı güzel okuma kursları açtık,tabi bu kursları açmamız önemli ama bu kurslarda eğitici olacak yer alacak insan sayısı çok az. Şimdi bu kartopu gibi,ona inanıyorum,baştan çok az sınırlı sayıda kurs açabildik, ama şimdi yavaşça yavaşça yeni yetiştirdikleirmiz yeni kurslar açıyor ilerliyor.

        B.P : Peki,şimdi süremiz azalıyor hazır siz demişken çok önemli bir açıklamanız vardı, Kuran kurslarına büyük destek verdiniz hatta çok sayısı arttık,kaçak Kuran kursuda var ve bir takım bir takım felaketlerde yaşanıyor Kuran kurslarında.Kısaca bir açıklama alabilir miyiz bu konuda.

        A.B : Şimdi Kuran kurslarına destek verdiğim doğru değil,Diyanet İşleri Başkanlığı denetim ve yönetimindeki Kuran kursları artmasından da endişe etmeyin azalmasından endişe edin dedim.Bu aslında dikkatli vatandaşlarımın çok iyi algıladığı bir mesajdır bu.

        B.P : Yine yanlış anlaşıldı yani.

        A.B : Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı bir devlet kurumudur.Biz Kuran kursunda okuttuğumuz kitapları metodları müfredat programları hepsini bir tarafa koyduk biz bunların hepsini yeniledik.Üniversiteden pedagogları çağırdık,bilim insanlarını çağırdık, dedik ki,bu çocuğa bu yaşta hangi bilgi nasıl verilmelidir?Bir defa biz bunu beraber geliştirdik.

        B.P : Denetiminizde kaç Kuran kursu var?

        A.B : Yedi bin civarında Kuran kursu var.Şimdi,çocuklara Allah korkusu değil,cehennem ateşi değil daha çok insan sevgisi,vatan sevgisi,insanlık sevgisi ve..

        B.P : Dinin temel öğretileri di mi?

        A.B : Dinin aydınlık yüzü tanıtılıyor,bizim Kuran kurslarımızda sadece Kuran öğretilmiyor Balçiçek Hanım,İslamın temel bilgileri,inanç, ahlak temel bilgileri,iyi insan, iyi vatandaş,iyi aile bireyi olma bilgileride veriliyor.Vatanını sevme,anne babayı sevme, Allah'ı,peygamberi,bayrağı,Kuran'ı sevme öğretiyoruz.

        B.P : Aslında olması gereken yapılıyor.

        A.B : Bizim verdiğimiz bilgiler hiç kimsenin rahatsız olabileceği bilgiler değil.

        B.P : Peki,devletimizin olmayan aşşağı yukarı kaç Kuran kursu var?

        A.B : Bizim Kuran kursumuz olmayan yerleri bilmiyoruz.

        B.P : Hiç bilmiyosunuz.Ama yaygın.

        A.B : Bizde kayıtlarıda yoktur onların,bizim onşarı denetleme gibi bir yükümlülüğümüz de yoktur,şöyle şunu söyliyim,devlet eli ile ki Anayasa'nın 24.maddesi bunu ifade eder,rahmetli Atatürk'ün Kuran kurslarının Diyanet'e verilmesini arka planda bu vardır,çok açıktır Kuran kurslarının kuruluşunda,niye Atatürk böyle dedi, bunların devlet eli ile,devlet gözetiminde açık şeffaf ve ne yaptığımızı bilerek yönetilmesidir.Bir ihtiyaçdır,toplumun anneler babalar çocuklarının erken yaşta temel dini eğitim almasını,Kuran öğrenmesini,arkasından Fatiha okutacak kadar işte Kuran öğrenmesini,dini bilgiler öğrenmesini istiyor.Bu biraz toplumun realitesi, iki şey yapabilirsini,bu realiteyi görmezseniz o zaman görmediğiniz alanda cereyan eder.

        B.P : Yer altına iner yani.Ama görüncede iniyor.

        A.B : Hayır görürsünüz o zaman siz buna imkan sağlarsınız,Cumhuriyet'in Diyanet projesi,bu realiteyi görüp onu devletin gözetiminde denetiminde açık, şeffaf, ve doğru biçimde insanlarımıza verme projesidir.

        B.P : Peki şunu merak ediyorum,aileler gerçektende bu söylediğiniz içerik çok güzel bir içerik hakikaten sadece Kuran öğretilmiyor bunları öğretiyorlarsa niye zorunlu din dersleri olmalı okullarda?

        A.B : Şimdi din dersi,din eğitimi dersi değildir,okullardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersidir.Bizim Kuran kurslarından verdiğimiz ise din eğitimidr.Anayasa'nın 24. maddesindeki adres de din kültürü ile din hakkında modern çağdaş bu dünyada yaşayan insanın din hakkında belli bir bilgisi olması lazım,yapar yapmaz o onun, yani din kültürü dersi din eğitimi değildir.Çocukları dindar yapmaya..

        B.P : Ama seçmeli olsa ne olur?

        A.B : O ayrı bir konu.

        B.P : Hayır,siz özellikle zorunlu olmaıs yanlısısınız o yüzden.

        A.B : Onu ben yararlı görüyorum din kültürü olarak verildiği sürece bir ahlak bilgisi verildiği sürece çocuklarımızın,temel dini bilgilerini, ahlak bilgilerini,bütün dinler hakkında genel bir kültür edinmesinde fayda var.Yani medyadaki dini bilginin yetersizliğinden konuştuk.

        B.P : Hayır,hayır önemli olam müfredat el atabiliyor musunuz diyanet olarak?

        A.B : Hayır,o Milli Eğitim'in alanında,Milli Eğitim'in sorumluluğunda ama bizden ne zaman bir bilgi istenirse bir yardım istenirse.

        B.P : İstiyorlar mı sık sık?

        A.B : İstendiği oluyor,yardım istendiğinde biz destek veriyoruz.Bu okullarla ilgili din dersi din kültürü olarak verilmelidir ama bizim kurslardaki öyle herkesin yani 7000 kursta yaklaşık 250000 insanımız devam ediyor,hepte bayanlar ev kızları ve kadınlar, bir bakımada ev kadınlarının sosyalleşmesi ve kültürel anlamda Kuran kurslarımız son derece önemli bir işlev yerine getirebiliyor.Doğuda.

        B.P : Biraz şeytanın avukatlığını yapacağım kadın olarak yani,Kuran kursuda lazım ama ne biliyim kadınları keşke bir dil kursuna gidebilseydi.Diyorum ya şeytanın avukatlığını yapıyorum diye.Tabi değil tabi.

        A.B : Şimdi hepsi bizim görevimiz değil ki.. Şimdi ben kendi görevimi yaparım ama başkası görevini yapmıyorsa ..

        B.P : Benim suçum değil diyorsunuz.

        A.B : Türkiye'de tüm sorunları din ve diyanet çözecek demiyoruz ki biz.Biz kendi işimizi çocukların ne ihitiyacı var,zamanında din kültürü verme eğitimi ihityacı var onu veririz ama kadınlarımızı,kızlarımızı sosyalleştirme kültürel hayata katılım için,diğer kurumların yapması gerekenler var,onlarda yapsınlar.

        B.P : Doğru.Hakikaten avukatlığını yaptım ben.

        A.B : Estağfrullah,haklısınız ama bizim işimiz değil.Tabi biz bunları düzgün verirsek o zaman yer altına iniş azalır.Karanlık kapılar altında iniş azalır bakın burda benim,izleyenlere tekrar hatırlatıyım,Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ,devletin açık şeffaf şekilde Kuran ve din eğitimi vermesinin artması hepimizi sevindirmelidir. Ama bizim mesela bir şahıs bir anne babanın kanaati farklı olabilir.Diyebilir ki, ben çocuğuma bu yaşta din eğitimi vermek istemiyorum,on sekiz yaşına kadar büyüsün kendi alacağına karar versin,biz onlara saygılıyız kimseyi zorla felan çağırmıyoruz.

        B.P : Peki,başkan bitirmeden.

        A.B : Bak şunuda söyliyim bunu açık şeffaf bir biçimde yapmassak her kapıya polis dikemeyiz,her yere alıcı kamera yerleştiremeyiz,o zaman aileler kendi tercihlerini uygularlar o yüzden devletin bu alanlarda özgürlükleri,imkanları geliştirmesi gerekiyor.Tekrar söylüyorum buluşma alanımız,uzlaşı alanımız özgürlüklerin gelişmesi olmalıdır.

        B.P : Peki bu yıllardır süren alevilik tartışması ne olacak?

        A.B : Onuda biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak,biz herkesin diyanetiyiz,biz sunnilerin diyaneti değiliz,sunni bir kuruluş değiliz.

        B.P : Ama bizim temsilcimiz yok diyorlar,biliyorsunuz.

        A.B : Alevi kardeşlerimize yönelik yapılan her türlü sosyal,kültürel,siyasi,ekonomik açılımların arkasındayız.Defalarca dedik.

        B.P : Ama ibadethane istiyorlar,biliyorsunuz.

        A.B : İnsanlar nasıl mutlu olacaklarsa öyle yapsınlar,kimse kimseye,bak şimdi aynı noktaya geliyoruz,özgürlükleri geliştirdiğimiz vakit,kimse kimsenin hayat tarzına karışmadığı vakit,herhalde daha barışçıl,daha huzurlu bir toplum kurmuş oluruz. Bırakalım insanlar eğer bir insanlar ibadet etmeyerek mutlu oluyorlarsa..

        B.P : Ne yapsınlar açsınlar mı ibadethanelerini?

        A.B : Bir insan ibadet etmeyerek mutlu oluyorsa ibadet etmesin.Bir insan şu niyazi, şu cemauni,cemi yaparak,birisi sema yaparak,birisi semah yaparak,mutlu oluyorsa bırakalım insanlar..

        B.P : Bu ilk defa böyle bir açılım yapıyorsunuz siz.

        A.B : Hayır.

        B.P : Cemevlerini o zaman.

        A.B : Bakın insanlar neyi yaptıklarından kendilerini mutlu hissediyorlarsa insanları özgür bırakalım kimse kimseyi yargılamasın..

        B.P : Açsınlar cemevlerinide,ibadetlerini yapsınlar.

        A.B : Cemevlerinin açılmasında bir engel yok hayır.Yani Türkiye'de isteyen istediği yere cemevi yapabiliyor,belediyeler destek veriyor,hatta şimdi elektriklerini felanda karşılıyorlar,biz bugüne kadar hiçbir cem evinin yapılmasını eleştirmedik ve dedik ki cemevlerinin kapısını herhangi bir cem evinin kapısını kilit vurulması en çok bizi üzer, bırakın insnalar.

        B.P : Ama keskin bir cümlenizi hatırlıyorum,cem evi ibadethane olamaz diye.

        A.B : Teolojik tartışma ayrı bir konu.

        B.P : Pratiğini söylüyordunuz.

        A.B : Teolojik tartışma ayrı bir konudur,siyasal sosyal ekonomik kültürel,açılımlar paketi ve özgürlükler paketi ayrı bir konudur.Yani birini diğerine karıştırmayalım. Teoloji ayrı dinin teolojisi vardır,dinin teolojisi içinde din bilginleri ilkelerini kurallarını,din bilgilerini açıklarlar ama bu siyasetçilerin,devlet adamlarının ,kamu kurumlarının,yerel kuruluşların özgürlükler paketine engel değildir yani siyasal sosyal kültürel özgürlükleri biz hep destekleriz sadece alevi değil kime karşı olursa olsun,ülkemizde yaşayan değişik İslam içerisinde yaşayan değişik gruplarda var,kendine grup kurarak,cemaat olarak veya sivil oluşumu olarak nitelendiren gruplar var,bunlara yönelik özgürlükçü paketleri destekleriz,hristiyanlara yönelik, yahudilere yönelik özgürlük paketlerini destekleriz,ateistlere yönelik özgürlük paketini destekleriz,vahayiler var destekleriz yani biz özgürlüklerden korkan bir kurum değiliz.Aksine özgürlükleri destekleyen.

        B.P : Peki son sorum.

        A.B : Allah insanları bu dünyada özgür bırakmış,hakikati açıklamış,Kuran ve peygamberlerini göndermiş,hakikat budur demiş ama özgürsünüz demiş,dileyen özgürce tercih yapabilir ama sonuçlarına katlanır ama doğru yol budur demiş.İnsanların özgür olması her yapılanın doğru olduğu anlamına gelmez.Yapılanların teolojik değerlendirmesi ayrıdır,özgürlüklerin pratik değerlendirilmesi farklı bir alandır.

        B.P : Nasıl başladık programa,toplum ikiye bölündü mü diye başladık ve buralara kadar geldik,sokakta ki vatandaşında çok sık sorduğu deminde izledik,görünüş,dindarlaşmadan bahsederken demin atladım onuda sormazsam olmaz,başı kapalı bir kadın düşünün ki çok fazla,dar kıyafetler full makyaj,bu görünüşü nasıl buluyorsunuz çok sorulan bir soru?

        A.B : Dindarlık bir bütün bir değerdir,ve hayatı,demin ifade etmiştim dindarlık bir bilinç halidir,bütün hayatın bütün alanlarını kıvamda tutulabilmesi becerisidir.Sadece bir şekilden ibaret sayarsak dindarlığı o zaman yanlış değerlendirmiş haksızlık yapmış oluruz.

        B.P : Yani sadece baş örtmeyle dindarlık olmaz,doğru mu anlıyorum?

        A.B : Yani sadece namaz kılarak,sadece oruç tutarak ,sadece baş örterek,sadece içki içmeyerek değil dindarlık,Dindarlığı daha kapsamlı düşünmeliyiz.Bir şekil zaman zaman dindarlıkta şekil önemlidir,gerektiğinde dinin gerekliliklerinden olabilir,ama onun arkasında bunlar var birde onun manevi arka planının,manevi derinliğininde olması gerekir.

        B.P : Asıl en önemliside o sanırım.

        A.B : Mesela namazdan söz edeceğim demiştim,onu unuttum tamamlayayım.

        B.P : Buyrun.

        A.B : Mesela namaz belirli hareketleri yapmaktan ibaret.Ama sadece onlar eğilip kalkma değildir,namaz aynı zamanda bir Allah'la buluşmadır,Allah'ın huzuruna çıkmadır,namaz kendi sürekli Allah'ın huzurunda olduğumuz bilincini içimizde işleyebilmedir.Öyle olduğu içinde Kuran der ki,namaz kılan insanların kıldığı namaz,onun namaz dışındada alıkor.

        B.P : İşte bende diyorum ki bu bırakmayın medyatik hocalara çıkın anlatın herkes bilgilensin.

        A.B : Şimdi biz medyatik olmadığımız ve reytingi yükseltemediğimiz için kimseylede kavga etmediğimiz için.

        B.P : Sayın Bardakoğlu çok çok teşekkürler yayınıma katıldığınız için çok değerli bilgiler verdiniz,herkesinde birşeyler alacağını düşünüyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ