Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Dünya Savaşlarında Kadın Casuslar, Pınar Erbaş haberleri, Pınar Erbaş Habertürk

        Pınar ERBAŞ/ perbas@htgazete.com.tr

        Savaşlar daima meydanlarda yapılmaz. ‘Casusluk ve istihbarat toplama’ adı altında sivil cephede de gizli bir savaş yürütülür. Ve bu sivil savaşlarda kadınlar da başrolü paylaşır. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında bugün adları neredeyse hiç bilinmeyen pek çok kadın casus, düşman işgali altındaki bölgelerde casusluk yaptı. Üstelik bu işte erkeklerden çok daha iyiydiler. Zira casus Marthe Richer’ın savaş sonrası kaleme aldığı “Fransa İçin Casusluk Yaptım” kitabında söylediği gibi; savaş zamanı üniformalı olsun olmasın bir erkek kadından çok daha fazla dikkat çekiyordu. Kadınların ‘dedikodu’ diye aşağılanan elverişli bilgi aktarma kanalları daha çoktu. Ancak kadın ve erkek için değişmeyen; işgal topraklarında gerçekleşen gizli operasyonların çok büyük riskler taşıması ve adanmışlık gerektirdiğiydi. Kadınlar için bu motivasyonun kaynağı çoğu zaman vatanseverlik olsa da savaşta öldürülmüş bir oğul, koca ya da başka bir erkek için intikam alma isteğinin de önemli katkısı vardı. İşgal edilmiş Belçika ve Kuzey Fransa’da faaliyet gösteren La Dame Blanche (Beyaz Leydi) ve Fransa’nın düşüşünden sonra kurulan İngiliz Özel Harekât Komutanlığı SOE, kadınların yoğunlukta olduğu gizli ajan şebekelerindendi. Aralarında öyle isimler var ki hayatlarından esinlenilerek bir sürü film çekildi, bir dolu kitap yazıldı, madalyalarla ödüllendirildiler. Kimilerinin adına Avrupa’nın çeşitli yerlerinde anıtlar var. Günümüzdeyse yazar Ann Kramer, ‘Dünya Savaşlarında Kadın Casuslar’ kitabında öne çıkan kadın casusları topladı. En popülerleri şüphesiz egzotik, tehlikeli, çıkarcı bir vamp kadın olarak resmedilen Mata Hari. O halde ondan başlayalım.

        YÜZYILIN EN BÜYÜK KADIN CASUSU MATA HARI

        Asıl adı Margaretha Zelle MacLeod. 1976’da Hollandalı zengin bir şapkacının kızı olarak doğdu. Anaokulu öğretmenliği eğitimi aldı. 18 yaşında bir ‘yalnız kalpler’ ilanına yanıt verdi ve kendisinden 21 yaş büyük Yüzbaşı Rudolf John MacLeod’la evlendi. Bir kız, bir erkek çocukları oldu. Erkek olan çok küçük yaşta öldü. Yüzbaşı küfürbaz bir alkolikti. 11. yıllarında ayrıldılar. Kızın velayeti babada kaldı. Kendi başına kalan ve paraya ihtiyacı olan Mata Hari, Paris salonlarında gösteriler yapan bir dansçı olarak yeni kariyerine başladı. Java tapınak dansından uyarladığı erotik dansı ve yarı çıplak sergilediği gösteri sayesinde kısa sürede Paris’in diline düştü. Zamanının en yüksek ücretli dansçılarından biri haline geldi. Ayrıca seks karşılığı ona para veren pek çok üst düzey askeri memurun, işadamının ve farklı ülkelerden politikacıların metresi olarak bir sevgili zinciri kurdu.

        Savaş başladığında Berlin’deydi. Dansı, aşkları ve savurgan hayat tarzı onu zamanının en kötü şöhretli kadınlarından biri yaptı. İngiliz istihbaratı için çoktan şüpheli hale gelmişti. Fransa’ya dönme kararı verdi. 1916’da, farkında değildi ama gözetleniyor, telefon görüşmeleri, mektuplaşmaları kaydediliyordu. Fransız istihbaratının başında bulunan Georges Ladoux ona Fransız gizli ajanı olma teklifi götürdü. Karşılığında 1 milyon frank önerdi. Mata Hari kabul etti. Alman donanma ataşesi Binbaşı Arnold Kalle onun gerçek kimliğinin farkına vardı ve yanlış bilgiler vermeye başladı. Fransızların batı cephesinde kazan kaldırdığı, askerlerin moralinin düştüğü ve casus paranoyasının yürüdüğü o dönemde kaçınılmaz sona gelindi. Mata Hari 24 Temmuz 1917’de hâkim karşısına çıktı. Askeri bilgilere ulaşmak için cinsel kimliğini kullandığı, değerli bilgileri Almanlara verdiği ve binlerce müttefik askerin hayatını kaybetmesine neden olduğu söylendi.

        Savcı son beyanatında “Bu kadının yaptığı kötülük inanılır gibi değil. Belki de yüzyılın en büyük kadın casusudur” dedi. Suçlu bulundu. 15 Ekim’de gümüşi bir elbise, uzun çorap, düğmeli uzun eldiven eşliğinde gözlerinin bağlanmasını reddederek, kurşuna dizildi. Akabinde sıradışı söylemler aldı yürüdü; ölüme paltosunun altına hiçbir şey giymeden gitmiş, cellatlarına öpücük göndermiş, hatta hâlâ hayattaymış. Gerçek çok daha aleladeydi; ölüsüne kimse sahip çıkmadığı için cesedi Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir teşrih odasına kondu.

        EDİTH CAVELL: KİMSEYE ÖFKE DUYMAYA HAKKIM YOK

        Mata Hari’nin infazından iki gün önce, idam mangasının karşısında bambaşka bir kadın vardı; ölümünün ardından bir ikona dönüşen, bugün bile saf, erdemli ve masum bir kurban, neredeyse bir azize olarak tasvir edilen Edith Cavell. Savaş başladığında Belçika’daydı. Hemşirelik meslek okulunun müdürlüğünü yapıyordu. Burayı hem Belçikalı hem Alman yaralıları tedavi eden bir Kızılhaç Hastanesi’ne dönüştürdü. Eylül 1914’te Almanlar işgal edilmiş Belçika’da ilerleyerek Fransız, İngiliz ve Belçikalı askerleri düşman hatlarının gerisinde zor durumda bıraktılar. Zor durumda kalmış 2 İngiliz askeri hastaneye ulaştı. Cavell onları 2 hafta sakladı, ardından Hollanda’daki tarafsız bölgeye kaçmalarına yardım etti. Sonraki birkaç ay hastaneye gelen sığınmacı askerleri, saklamakla geçti. En az 200 müttefik askeri bu şekilde Belçika’dan kaçtı.

        1915’in yazında firar ekibinin 2 üyesi kaçış faaliyetlerine ilişkin kanıtlarla birlikte tutuklandı. Ardından sıra Cavell’e geldi. Neredeyse hemen şebekeyle ilişkisini itiraf etti. Ölüm cezasına çarptırıldığında 48 yaşındaydı. Onunla son gününü geçiren papaza “Vatanseverliğin mazeret olmadığını anlıyorum, kimseye karşı nefret ya da öfke hissetmeye hakkım yok” dedi. İdamı sadece Britanya’da değil diğer müttefik ve tarafsız ülkelerde de büyük tepki topladı. Manşetler Almanların saf bir kadını öldürdüğünü haykırıyordu. Cavell’in dramatik resimleri milliyetçilik propagandalarında yaygın kullanıldı. İşe yaradı da. Ölümünden 2 ay sonra askere yazılma sayısı 2 katına çıktı.

        VERA ATKINS KENDİNİ AJANLARA ADADI

        Vera Maria Rosenburg adıyla 1907’de Romanya’da doğdu. SOE’nin en etkili ve dikkat çekici kişiliklerinden biri. Ukraynalı Yahudi kökenli zengin bir aileden geliyor. Sorbonne’da modern diller eğitimi aldı. 1934’te Bükreş’te büyük bir petrol şirketinin başkanının özel sekreteri olarak çalıştı. Bu dönem, İngiliz istihbaratından pek çok kişiyle tanıştı, bu kişilere bilgi sağladı. Gittikçe büyüyen antisemitizm yüzünden 1937’de annesiyle Romanya’dan ayrılıp İngiltere’ye gitti. Soyadlarını Atkins olarak değiştirdiler. Bükreş’ten tanıdığı ve artık SOE’nin Fransa bölümünün başı olan Leslie Humphreys’in davetiyle 1941’de SOE’ye katıldı. Vera Atkins kendini en büyük risklerle karşı karşıya kalan ajanlara adadı. Onlarla yolculuk etti, şahsi işleriyle ilgilendi, ailelerine mektup gönderdi, sahadaki ajanların geride bıraktıkları ailelerinden haber alabilmesi için BBC’nin Fransızca bölümüne şifreli mesajlar bırakılmasını sağladı. Bazıları onu duygusuz ve mesafeli buluyordu ama kadın ajanların çoğu onu sırdaş gibi gördü. Savaş sonrası F bölümünden geri dönmeyen 118 ajanın akıbetini öğrenmek üzere harabeye dönmüş Avrupa’ya yolculuklar yaptı. Toplama kamplarında çalışanlarla, hücrelerini paylaşan mahkumlarla görüştü.1947’den 1961’e kadar UNESCO’da çalıştı. 1995’te çalışmaları resmen takdir edildi ve Legion d’honneur ile ödüllendirildi. 2 yıl sonra Britanya İmparatorluk Nişanı’na layık görüldü. 24 Haziran 2000’de hayatını kaybetti.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ