Eski sevgilinizi ayağınıza getirip yalvartıyoruz!
Bir kahve falı macerası üzerine Perihan Özcan'ın yazısı
İçerideki kasvet dışarıdaki yağmurdan değil, duvarlara masalara sandalyelere sinmiş özensizlikten, sevgisizlikten. Üç kadın dışarıdaki masalardan birine oturuyoruz. Ortası kel, köpüğü fincanın kenarlarında birikmiş kahveleri içip falları kapatıyoruz. Biraz önce kime geldiğimizi soran genç kadın vakit kaybetmek istemiyor: “Birinizi alalım.” “Soğumamıştır, yeni kapattım” diyorum. “Olsun” diyor, “önemli değil.”
Deniz’in karşısına oturuyorum. Kağıt, kalem uzatıyor: “Yaz. Adın, yaşın, burcun, annenin adı. Alta da onun adını, yaşını, burcunu, annesinin adını yaz.” Sonra iç yüzleri birbirine dönük iki iskambil kağıdını uzatıp dilek dilememi istiyor. Ardından “Pardon” deyip telefonunu alıyor. Öğle üzeri çok yoğunlarmış, diğerlerine sesleniyor: “Lahmacun yiyelim mi?” Lahmacuncu telefonu açmayınca hemen geleceğini söyleyip kalkıyor. Dönmesi vakit alacak gibi, iki kağıt iki parmağım arasında birkaç tur dilek tutuyorum.