Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dışa açık bir ekonomiyiz ve sermaye hareketleri çeyrek asırdan beri serbest. Piyasaların hareketi ve ekonominin çarkları sermaye akımlarına bağlı. Sermaye akımları da küresel risk iştahıyla bire bir paralel. Türkiye’nin özellikle dış kaynak gereksiniminin yüksekliği sermaye hareketlerine karşı hassasiyetini de artırıyor.

        - IMF’nin son Türkiye raporuna göre, 2015’teki dış kaynak gereksinimi 225 milyar dolarla milli gelirin dörtte birinden biraz daha fazla. Bu yılki 218.5 milyar dolar, 2016’daki de 230.6 milyar dolar. Yapılan projeksiyona göre ilerleyen yıllarda rakam 250 milyar doların üzerine çıkıyor.

        - Gereksinim duyulan kaynak içerisine kamu ve özel sektörün dış borç ödemeleri ile cari açık dahil edilmiş. Tahmin edilen cari açık 50-60 milyar dolar arasında değişiyor. Diyelim ki, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşten dolayı cari açık daha küçük çıkabilir. Buradan yıllık 10-15 milyar dolarlık bir tasarruf gelir. 225 milyar doları 210 milyar dolara düşürürüz.

        - Özel sektörün dış borçlarının bir kısmının da kendisinin yurtdışındaki kaynaklarına dayandığını biliyoruz. Yani özel borçların üçte biri de kendinden kendine borçtur. Çevrilmesi garanti altındadır.

        - Bu iki kalemdeki indirim, yine de bizim dış kaynak ihtiyacımızın yüksek olduğu gerçeğini değiştirmez. Kaynak dışarıdan gelecekse dışarıda esen rüzgârlara tabisiniz demektir.

        - 2015 yılında küresel ekonomiye damga vurmaya aday iki gelişmenin ikisi de Amerika kaynaklı. Biri ABD Merkez Bankası FED’in faiz artırımı, diğeri de ABD’nin öncülük ve organize ettiğine inanılan petrol fiyatlarındaki düşüşün ne kadar devam edeceği.

        - Dün Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı “Yeni yılın ilk aylarında baz etkisiyle de enflasyonda kuvvetli bir düşüşün beklendiğini, petrol fiyatlarındaki düşüşün de yardımı ile 2015’te enflasyonun hedef değer olan yüzde 5’e doğru inebileceğini” söyledi. İç talep artışını fazla artırmazsak ve TL’de kayda değer değer kayıpları yaşanmazsa bu hedef tutturulabilir.

        - Enflasyon yüzde 5’e doğru inebilecekse o zaman faizi düşürme fırsatı da yakalanacak demektir. Burada da Merkez Bankası’nın aceleci davranmayacağının, önce enflasyon düşüşünün görülmesini bekleyeceği anlaşılıyor.

        - Buradan hareketle sanki faiz indirimlerinin yılın ikinci çeyreği gibi gündeme gelmesi beklenebilir. Enflasyonun düştüğü ve seçimlerin öncesine rastlayan bir dönem. Fakat bu uygunluk sadece iç koşullar açısından geçerli. Bunun bir de dış koşulları var.

        - İç koşulların uygunluğu dış koşulların uyumsuzluğu ile çakışırsa ne olacak? TCMB tam faiz indirimine hazırlanmışken FED faiz artırmaya kalkarsa ne olacak?

        İşte bu durum bizi çok zorlar.

        - Çünkü biz son altı yedi yıldır faizleri çok kez indirdik ve artırdık. Amerika ise ilk kez faiz artıracak. Dünya rezerv parası olması nedeniyle küresel likiditenin ve risk alma iştahının da belirleyicisi oluyor. Elbette öncelikle bu faiz artırımının ne zaman başlayacağına ve ne hızda devam edeceğine bakılacak. Bu arada gelecek ABD verilerine de bakılacak ve toplamda FED faiz artışının Türkiye’ye etkisi ölçülmeye çalışılacak. Özellikle sermaye hareketlerine ve kura etkisi açısından.

        - Etkinin dozu düşük bile olsa faiz indirmek gene cesaret ister. Kur elden kaçtığında ya faiz artırılacak ya likidite sıkıştırılacak. Likidite yoluyla müdahale yine piyasa eliyle faizleri yükseltmek anlamına gelecek.

        - Dönüp dolaşıp yeniden iç ve dış koşulların sürdürülebilir bir faiz indirimine geliyoruz. Evet iç koşular nedeniyle faizde indirim için net bir ortam yakalayacağız. Ama sorun yaşamamak adına dış koşulların, özellikle FED ve ABD ekonomisinin izin vermesini de bekleyeceğiz.

        SONUÇ: ”Kolay çıkış yolu genellikle tekrar içeriye girmeye yol açar.” Peter Senge

        Diğer Yazılar