Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son tartışmalar gösterdi ki, ekonomiyi yönetme ve yönlendirmede Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık’tan veya icraatın başından Cumhurbaşkanlığı’na geçişi fazla bir şey değiştirmemiş. Eli ekonominin üzerinde.

        ■ Şeffaflık paketi istemediği için ertelendi.

        ■ Sanayinin önünün açılması ve inşaatta rantların vergilendirilmesi rafa kaldırıldı.

        ■ Faiz oranlarının düşürülmesi konusunda ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’ndan farklı düşünen Cumhurbaşkanı tutumunda ısrarlı, görüş ayrılıklarını artık kamuoyunun önünde açıklar hale geldiler. Cumhurbaşkanı ile görüş ayrılığına düştüğünden ve görevinden ayrılma hazırlığından mıdır bilmiyoruz ama Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı görev süresinin dolmasına 1 yıl varken lojmanından taşındı, kiraya çıktı. Hukuken de olsa bağımsız bir merkez bankası başkanının özel hayatına ilişkin bu tutumu para politikası için ciddi bir sinyal.

        ■ Faiz düşürme ihtimalinin artması ve faiz tartışmalarının şiddetlenmesi ile TL bu arada kayda değer bir kayıp yaşadı. 26 Ocak’a kadar en çok değer kazanan para birimleri arasında yer alan TL, bu tarihten sonra belki bilinçli olarak ve istenerek değer kaybetti. Dolayısıyla aşırı değerliliğini de yok etti. Yılbaşında sepet bazında TL 2.58 iken, 26 Ocak’ta 2.50’ye kadar indi. 9 Şubat itibarıyla de 2.66’ya kadar çıktı. Dolar önemli bir psikolojik sınır olan 2.5 lira seviyesini kırdı. 2 haftalık sepet kur artışı yüzde 6.5’i buldu. TL’nin değer kaybı yüzde 6.2 oldu. Yılbaşı ile 27 Ocak arasında ise TL yüzde 3.2 değerlenmişti. Onu fazlasıyla geri aldı.

        ■ Bu sırada elbette tek değer kaybeden TL değildi. Gelişmekte olan en likit 10 ülke parasının dolara karşı değerini ölçen JP Morgan Gelişen Ülke Kur Endeksi ocak ayında yüzde 2.80 değer yitirdi. Dolayısıyla TL’nin değerlenmesi ve ardından değer kazanımını bir de rakiplerinin kur hareketleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. Bunu yaptığımızda olağanüstü bir bir durum olmadığını söylemek mümkün.

        ■ Nitekim ocak ayı enflasyonu ardından reel kur endeksi de açıklandı. TÜFE Bazlı Reel Efektif Kur Endeksi ocak sonunda 116.85 düzeyine çıktı. Aralığa göre yani ocakta TL’deki değerlenme oranı yüzde 3.2. Gelişmekte Olan Ülkeler Bazlı Reel Efektif Kur Endeksi ise yüzde 2.2 arttı. Aynı endeksin gelişmiş ülkeler için olanı ise yüzde 3.6 yükseldi. İşte son 2 haftalık hareketler böylesi bir değerlenmeyi törpüledi.

        ■ Kur artışı ve TL’nin değer kaybı bu yönüyle anlamlı. Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut’un da dolarda 2.35-2.50 bandının sürdürülebilir olduğunu belirtmesi, sanki kurun planlı bir şekilde yükseltildiğini düşündürüyor. Oradan da gelen işaret 2.5 düzeyinin yeterli olduğu yönünde.

        ■ Bu arada ocak ayında Türkiye’de yerleşikler kurun yükseldiği oranlardan döviz sattı. Muhtemelen bu satışlar da kurun daha oynak olmasını ve aşırı yükselmesini önledi. Merkez Bankası rakamlarına göre yerlilerin bankalardaki döviz hesapları yılbaşında 142.8 milyar dolardan, ocak sonunda 138.6 milyar dolara indi ve 4.2 milyar dolar azaldı.

        ■ Yerlilerin bu satışı hayırlıdır ve hâlâ stratejik davranabildiklerini gösterir. Döviz piyasasına talebin de yabancılardan geldiğini ve küresel kaynaklı bir hareket olduğunu gösterir bize. Eğer bundan sonra kur yükselecekse de, bunu artan yerli satışları izleyebilir. Buna rağmen kur durmuyorsa tartışmanın yatışmasına tanık olabiliriz. Sanki artık bu kadarı yeterli ve durulma zamanı gibi.

        SONUÇ: “Kontrol edilmeden kontrol edemezsin.” Robert Athony

        Diğer Yazılar