Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tam olarak 6 yıl sonra aylık bazda ilk kez cari açık değil cari fazla yani döviz fazlası veriyoruz. Açıklanan eylül ayı rakamları cari dengede 95 milyon dolarlık fazlaya işaret etti. Yapılan revizyonla da ağustos ayı açığı 27 milyon dolar fazlaya dönüştü. Böylece üst üste iki ay döviz fazlası vermiş olduk. En son Ekim 2009’da 619 milyon dolar fazla ortaya çıkmıştı ve fazlalık tek bir ay için geçerliydi. Ondan önceki fazla ise 2004 yılının ağustos, eylül ve ekim aylarına ait. Dolayısıyla çoktan beri alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız. Şüphesiz ki, ekonomik görünüm adına, Türkiye riskinin azalması açısından, döviz ihtiyacımızın düşmesi bakımından pozitif ve sevindirici bir gelişme.

        - Daha da önemlisi ilk kez ekonomi krize girmeden bir fazla veriyoruz. Geçmişte bütün fazla verdiğimiz dönemler ya ekonomik krizin yaşandığı dönemler, ya da birkaç aylık yüksek döviz girişinin olduğu yaz ayları. Nitekim Ekim 2009’da hem kriz yaşandı hem de turizm sezonunun son ayı gibiydi. 2004 yılındaki fazla da ekonomi çok iyi olmasına karşılık yaz sezonun iyileşmesiydi. Bu kez de ağustos ve eylül aylarında fazla verilmesi turizmin etkisine yorulabilir. Ama dikkat çekici gelişme turizm gelirlerinin bu yıl düşüyor olması ve kötü bir turizm sezonunun yaşanması. Zaten cari dengede rahatlıkla görülebileceği gibi, turizm gelirleri 9 ayda 2.2 milyar dolar azalmış. Sağlanan cari fazla bu azalmaya karşı gerçekleşti.

        - Ancak burada sağlanan iyileşmenin nedeni yaz aylarına ve turizm gelirlerine bağlanamayacağı gibi, ihracata da dayandırılamaz. Çünkü yılın 9 ayında ihracat 113.8 milyar dolarla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11.7 azaldı. Bu azalmanın parasal tutarı 13.3 milyar dolar dolar. Bu da bir ilk, ihracatımız çift haneli rakamlarda azalırken cari fazla verdik.

        - Burada elbette mucize yaratmadık. Dış ticaret fiyatları müthiş lehimize değişti. İhraç mallarımızın fiyatı düşmezken ithal ettiğimiz ürünlerin fiyatları üçte bire yakın geriledi. Türkiye ithalatının büyük kısmı aramalı, hammadde ve enerjiden oluşur. Küresel emtia fiyatlarını yansıtan CRB Endeksi 11 Kasım 2014’te 270.5 düzeyinden dün 190.1’e indi. Düşüş yüzde 29.7. Petrolün yüzde 90’ını ithal ediyoruz, doğal gazı ithal ediyoruz, ısınmada ve elektrik üretiminde kullanıyoruz, enerjide ithalata bağımlılığımız yüzde 74. Petrol fiyatlarının son bir yıllık düşüşü de yüzde 42.1, varili 81.67 dolardan dün 47.28 dolara indi.

        - Ayrıca ithalatımız dolarla ifade ediliyor. Ama ithalatın yaklaşık yarısı dolarla, diğer yarısı da Euro ve diğer paralarla yapılıyor. İşte yarı kısmının dolarla ifadesi de ithalatı düşürüyor. Çünkü son bir yılda dolar değerlendi. Mesela Euro’nun dolara göre kaybı yüzde 14’ü buluyor.

        HER ŞEY DE ŞANSA BAĞLI DEĞİL

        Konjonktürel bu gelişmeler bizim dış ticaret açığımızı ve cari açığımızı azalttı. Yıllık bazda cari açık da geçen yıl 46.5 milyar dolardan bu yıl eylül ayında 40.5 milyar dolara indi. Yıl sonunda ise 35 milyar dolara kadar inecek gibi görünüyor ve milli gelire oranı da yüzde 5’e düşebilir. Milli gelirimiz dolar bazında gerileyecek ama büyüme muhtemelen yüzde 3’e yakın çıkacak. İşte burada hükümetin yaptıkları da var. Yani her şey konjonktürel veya şansa bağlı değil.

        Hükümetin önlemi, ekonominin frenine basmak, yani ithalatı frenleyebilmek için iç tüketimin kontrol altına alınması. Hatırlayalım, 2011 yılında büyüme yüzde 8.5 ve cari açık da yüzde 10’la tavana vururken, 2012’den başlayarak tüketimin frenine bastık. Banka kredilerine sınırlama getirildi. Son dört yılın ortalama büyüme oranı da yarı yarıya azalarak yüzde 3.1 oldu. Bunun bedelini geçmişte ödedik ama karşılığını bugün krize girmeyerek görüyoruz.

        Düşen emtia ve enerji fiyatlarının ekonomimiz için ne kadar büyük fırsatlar yarattığını da, bu nedenle daha iyi görüyoruz.

        SONUÇ: “Su çukurunu, yel tepesini bulur.” Türk atasözü

        Diğer Yazılar