Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeni açıklanan GSYH’da özel sektör yatırımları geriliyor ve büyümeye negatif etki yapıyor. Üretim kapasitesi olmadan üretim, üretim olmadan da büyüme ve istihdam artışı olamıyor.

        Yılın ilk çeyreğinde özel sektör yatırım artışını gösteren makine teçhizat yatırımları yüzde 4.7 azaldı. Nispeten geçen yıl artıya geçen eğilim korunamadı. Yerli özel sektörün yatırım iştahı demek ki düşük, yabancının ise ondan düşük olduğunu ödemeler dengesinden anlıyoruz. Çünkü yılın 4 aylık döneminde gayrimenkul de hariç tutulursa net doğrudan yabancı sermaye yatırım tutarı 3.9 milyar dolardan 1.3 milyar dolara düştü ve üçte iki oranında azaldı.

        Yabancı sermaye yatırımlarındaki azalma dramatik düzeyde. Bu ekonomik koşullar veya yatırım ortamının iyi olmayışıyla açıklanabilir gibi değil.

        - Dramatik azalmada şüphesiz ki, güvenlik kaygıları başrol oynadı. Çünkü can güvenliğinden dolayı ülkeye gelmekten çekinenlerin burada kalıcı bir yatırım yapması, risk alması düşünülemez. Turist olarak dahi gelmekten çekinilen bir ülkede yatırım yapılmaz.

        - Sorun sadece güvenlik de değil. Çevremizdeki ülkelerle de sorunluyuz. Rusya, Irak, Suriye, Mısır ve kısmen Avrupa. Bu ülkeler aynı zamanda Türkiye’de en çok yatırım yapanlar arasında yer alıyor. Özel sektör bir ülkeye yatırım yaparken arkasında kendi hükümetinin gücünü hissetmek ister. Başına bir şey geldiğinde kendine sahip çıkılmasını arzular. Ancak devletler arasında zaten sorun varsa bu sahip çıkma işi baştan suya düşer.

        - Yatırım artışını sağlayacak, beklentileri yönlendirecek, umutları canlandıracak olan, ekonomide yeni bir hikâye yazılması veya ekonominin yeniden çıpalanmasıydı. İnandırıcı ve iddialı hedef ve programların açıklanması, reformların yapılmasıyla böyle bir hikâye oluşturulabilirdi. AB yolunda ilerlerken, hürriyetlerin korunması ve mülkiyet haklarının sağlamlaştırılması da hikâyenin bir parçası olabilirdi.

        - Yabancı sermaye veya yerli sermayenin yatırımlarda gaza bastığı dönemler, kapasitelerin doldurulduğu dönemlerdir. Bu da Türkiye için yüzde 80 ve üstüdür. Halbuki son 5 yılda kapasite kullanımı yüzde 75’in üzerine kalıcı biçimde çıkamadı. Henüz daha kapasiteler boştur. Çünkü 2011 sonrasında iç tüketimin gazına basamadık. Cari açık, enflasyon ve hanehalkının aşırı borçluluğu gibi kısıtlar var. Krizden dolayı dış pazarlar da henüz açılamadı. Türkiye’nin sorun yaşadığı ülke sayısı da çoğaldı. İhracat ikinci yıldır geriliyor.

        - Kaldı ki yatırım ortamı da iyi değildir. Akaryakıt, gelişen ülkelere göre yüksektir. Elektrik, su, doğalgaz, iletişim ve ulaştırma hizmetleri de genelde daha pahalıdır. İşçilik de ucuz değildir. Kişi başına gelirin yakın dönemde istikrarlı bir şekilde yükseleceğine ve hanehalkının alım gücünün reel olarak artacağına güven de yoktur. Yani iç pazar büyüklüğü için Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmanın cazibesi azaldı, dış pazarlar da görünür gelecekte açılmayacak gibi.

        - Bu nedenle de hükümet ve ekonomi yönetimi Türkiye’nin cazibesini artırmak ve yatırım ortamını iyileştirmek için, yeni bir paket açıkladı. Bunun şüphesiz ki belli bir etkisi olacak. Ama tek başına ekonomide yeni bir kalkış etkisi yaratması da zordur. Çünkü bu konuda bir sürü eksiklik ve alınabilecek bir hayli mesafe vardır.

        - Bu açıdan sadece teşvik ve ekonomik önlemler de sermayeyi harekete geçirmeye, yeni bir atılım yapmaya yetmeyebilir. Dış politikada değişikliğe gitmek, yurtiçinde güvenlik endişesini azaltmak, umut yaratacak yeni bir ekonomi vizyonu ortaya koymak, yapısal reformları gerçekleştirmek de gerekebilir.

        MİKTAR BAZINDA İHRACAT DÜŞÜYOR, İTHALAT ARTIYOR

        Emtia fiyatları şubat ortasından bu yana yüzde 25 prim yaptı. Bu çoğu ülke için sevindirici ama Türkiye için tam tersi. Çünkü ithalatçı konumunda. Açıklanan dış ticaret rakamlarından ithalatın ihracattan daha fazla düştüğünü görüyorduk. Tabii bu durum fiyat bazında böyle. Dış ticareti tutar bazında izlediğimizden böyle. Aslında işi miktar bazına çevirdiğimizde durum değişiyor. TÜİK’in rakamlarına göre yılın 4 aylık döneminde ihracat birim değeri yüzde 5.1 düşerken ihracat miktar endeksi yüzde 5.4 geriledi. Düşen ihracatta fiyat etkisi de var, miktar etkisi de. İthalatta ise birim değeri yüzde 12 düşerken miktar endeksi yüzde 1 arttı. Tutar bazında dış ticaret verileri olumlu seyrediyor ama daha uzun vadeli ve reel durumu yansıtan miktar bazında rakamlara bakıldığında ihracat düşerken, ithalat artışa yönelmiş.

        SONUÇ: “Bana, doğru gibi gelen hiçbir şey yok ki yanlış gibi de gelmesin.”

        Montaigne

        Diğer Yazılar