Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Davos’a giden Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Bloomberg HT ve Habertürk TV’nin ortak yayınında “Bir başka ekonomi olsaydı, bu kadar iç ve dış şoklara maruz kalsaydı, inanın çok daha kötü bir performansla karşı karşıya kalırdı. Türkiye ekonomisi yüksek dirençli. Önümüzdeki birkaç aylık süreci atlatıp referandum belirsizliği ortadan kalkar kalkmaz, tekrar toparlanma sürecine girecektir” dedi.

        - Benim de inancım bu yönde. Referandum sonrasında belirsizliklerin azalacağı, ekonominin tekrar ön plana çıkacağı, yapısal önlemlerin da alınmasıyla toparlanmanın olabileceği yönünde. Ancak bir erken genel seçime gidilmemesi kaydıyla. İster referandumdan hayır çıkması isterse de başka nedenle olsun, yeni bir seçimin gündeme gelmesi yeni bir belirsizlik sürecinin başlangıcı olacaktır. Bu durumda toparlanma seçim sonrasına kalır.

        - Anayasa değişikliği ile Türkiye alıştığı yönetim kalıbından çıkarılıp yeni bir kalıba sokuluyor, bir yerden bir başka yere taşınıyor. Nerede olduğumuzu biliyoruz, alıştık ve benimsedik ama gideceğimiz yer konusunda az şey biliyoruz. Her bilinmezliğe karşı da insanlarda çekimserlik, kuşku, endişe olur. Dolayısıyla bu bilinmezlik referandum kampanyası başladığında meydanlarda yapılan konuşmalar ve tartışmalar sonucu kısmen azalacaktır ama bitmeyecektir.

        Bunun aşılması için de belli bir sürecin yaşanması ve yeni duruma göre yeni fiyat dengelerinin kurulması, taşların yerine oturması beklenecektir.

        - Tabii ki dünyadaki gelişmeler ve küresel piyasaların seyri de ekonomi için belirleyici olmaya devam edecek. Özellikle de ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın yapacakları, izleyeceği politikalar ve atacağı adımların sadece finansal piyasalar değil aynı zamanda dünya ticareti ve küreselleşme üzerinde etkisi olacak. Çin ile bir ticaret savaşının başlatılmasından dünyanın bütünü zarar görebilir. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Davos’ta söylediği gibi, “ticaret savaşından hiç kimsenin kazanamayacağı” açıktır. Kaybeden ise küreselleşme, küresel ticaret ve bütün dünya olacaktır.

        - Bir de tabii ABD ile Çin’in birbirine girdiği bir ortamda küresel piyasaların cehenneme dönmesi işten bile değildir. Türkiye’nin etkileneceği asıl kanal da budur. Finansal piyasaların kötüleşmesi sonucu sermaye akımlarının terse dönmesi, dış kaynak bulmanın maliyetinin yükselmesi. Çünkü Türkiye’nin ABD ile ticareti azdır, Çin’e ise ihracatı düşük, buna karşılık ithalatı çok yüksektir. Böyle bir ortama da dayanıklılık göstermek açısından hazırlıklı olmak gerekiyor.

        HAYATIN İÇİNDEN

        ŞİRKETLERE 'DŞ BORÇA ALMA KORUMASINI DA SATIN AL' DENİLECEK

        Mehmet Şimşek’in açıkladığı bir başka konu son dönemde hızla yükselen döviz kurunun, açık pozisyonu olan, döviz borcu bulunan reel sektör şirketlerini negatif etkilediği ve bu konu üzerinde de hükümet olarak çalıştıklarıydı. Mehmet Şimşek’in sözlerinden anlıyoruz ki, dövizle borçlanmaya bazı kısıtlar getirilecek, hem cari açık hem de özel sektörün açık pozisyonlarının yönetilebilir düzeyde tutulmasına önem verilecek. Şirketlere dış borç veya kredi alma denmeyecek. ‘Dış borç al ama bunun riskinden korunmanın önlemini de al’ denilecek. Yoksa 2009’da bireylere getirilen dövizle kredi kullanımının yasaklanması olayı burada yaşanmayacak.

        - Diyelim ki şirketlerin döviz borçlanmasına yeni kısıt getirilirdi ve yönetilebilir düzeylerde tutmak için gerekli mekanizmalar da kuruldu. Sorun bitti mi? Hayır. Çünkü özel sektörün biriken bir dış borç stoku ve 212 milyar dolara yükselen bir döviz açık pozisyonu bulunuyor.

        - Sadece reel sektörün 2017’de vadesi dolacak uzun vadeli dış borç stokunun 49 milyar dolarla rekor düzeyde olduğunu biliyoruz. Bankaların da 22 milyar dolarlık borcu bulunuyor. Bir yıla kadar vadesi olan kısa vadeli borçlar bu rakamlara dahil değil. Vadesi kısa olanların çevrilmesi kolay, benzer koşullarla yeniden borçlanılıyor. Ama uzun vadeli dediğin borçlanma 10 yıllık ve şartları farklı, buna paralel istenen risk primi de yüksek.

        - Şirketler de bu yükselen maliyetlerden borç alma yerine mevcut kur düzeyinden döviz satın alarak borçlarını kapatmayı tercih ediyor. Dövize yönelik gerçek talebin bir kısmı buradan geliyor. Bir kısmı da zaten ithalat kaynaklı. Başbakan Binali Yıldırım da bu durumu doğruladı. Yıldırım geçen hafta kur artışını yorumlarken “Dış borcu olan şirketlerin ödemelerini yapmak için alıma yöneldiklerini” açıklamıştı.

        SONUÇ: “Görünmeyenleri görünenlerden çıkar.”Atinalı Solon

        Diğer Yazılar