Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Merkez Bankası 2010'dan itibaren Türkiye Konut Fiyat Endeksini yayımlıyor. Türkiye'de gayrimenkul çok yaygın bir yatırım ve iyi getiri sağlıyor. Aşağıda yer alan tabloda konutların hem fiyat artışı hem de TÜİK'in enflasyon endeksinde yer alan kira artışını dikkate alarak hesaplama yaptık.

        KONUTTA % 12.3 GETİRİ: Tabloda yer almayan 2010'u da katarsak, son 4 yıldır gayrimenkul iyi prim yapıyor, iyi ve istikrarlı bir şekilde kazandırıyor. Fiyat artışı ile kira gelirini enflasyondan arındırdığımızda Türkiye genelinde konutun ortalama getirisi 2010'da yüzde 5.3, 2011 'de 4.3, 2012'de 12.5 ve geçen yıl yüzde 12.3'ü buluyor.

        DOLARIN GETİRİSİ % 11.2: Geçen yıl benzer getiri sadece dolar ve Euro'da söz konusu. Doların reel getirisi yüzde 11.2, Euro'nun yüzde 16.1, sepet bazında ise yüzde 14.0. Bu kazanç ile döviz 2013 yılının en çok kazandıran yatırım aracı. Gayrimenkul fiyatlarının seyrinde ise döviz gibi oynaklık yok. Küresel kriz sonrasındaki toparlanma aynen devam ediyor. Çok rahatlıkla gayrimenkulün dolarla yarıştığını söylemek mümkün.

        BES'TE KATKI ÇOK, KAZANÇ AZ:

        Yine bu yıl ilk kez 10 yılını dolduran bireysel emeklilik fonlarınada yer veriyoruz. 2013'te devletin yüzde 25 teşvik vermesiyle bireysel emeklilik sisteminde belli bir sıçrama kaydedildi ve 25 milyar liralık büyüklüğe ulaşıldı. Bu enstrümanın getirilerini Sigorta Gözetim Merkezi veriyle hesapladık. İlk yıllar daha iyi bir getiri yakalanmışken finansal piyasaların dalgalandığı 2011 ve 2013 kayıplı geçmiş. 10 yıllık bileşik getirisi yüzde 51 olan bireysel emeklilik fonlarının, döviz kuru artışını ve enflasyonu yenmesine karşılık Hazine faiziyle getirisinin atbaşı gittiği, borsa performansının ise altına kaldığı dikkate çekiyor. Kısaca 10 yıllık performansları pek parlak değil. BES'teki bu durum, Türk halkının neden geleneksel yatırım araçlarından vazgeçmediğine de iyi bir örnek.

        Faiz, döviz, altın ve emlak istikbalimiz olacak parlak!

        Bundan 30 yıl önce 1984'te hem her hafta düzenli Hazine ihaleleri ile tahvil ve bono satışı başlatıldı hem de kambiyo rejimi değiştirilerek bireylerin döviz taşıması serbest bırakıldı. Aradan tam 30 yıl geçti. Bugün bankalarda 130 milyar dolara yaklaşan döviz hesapları o tarihten itibaren birikmeye başladı. Tabii ki hâlâ sistem dışında kalan hatırı sayılır bir döviz varlığı mevcut. Dolara yatırım dövizin yokluk yıllarından, yüksek enflasyondan ve devalüasyonlardan miras kalma ve bir yerde korunma amacı.

        Altın ise doğumda, sünnette, düğünde takılan ve toplumun tüm kademelerince kullanılan geleneksel tasarruf aracı. Bu neenle altın talebi açısından dünyada ilk 10 arasındayız ve toplam stok 5-6 bin ton tahmin ediliyor. Doğruysa 200 milyar dolar tutuyor. Halkımız altını sevdiği gibi altın ticaretini, alma ve satma zamanını da iyi biliyor. Altın döviz gibi, daha çok kayıtdışı, taşınabilir ve saklanabilir özelliği ile de tercih ediliyor.

        Döviz, altın, hatta gayrimenkul yatırımlarının yoğunluğunun önemli bir nedenini ise finansal enstrüman yokluğuna, halkın banka sistemini kullanma alışkanlığının olmamasına, sistemin de halka inememesi ve yüksek maliyetli çalışmasına bağlayabiliriz.

        1980'e kadar olan yüksek enflasyon döneminde mevduat faizleri negatifti. 80 sonrasında pozitif faize geçilince ve banka batışlarında mevduat sahibi mağdur edilmeyince iyi çalışan bir sistem kuruldu. Bu nedenle halkın tasarruflarının önemli bir bölümü mevduatta tutuluyor.

        Bugün aradan 30 yıl geçmesine rağmen değişen fazla bir şey yok. Türk halkının finansal tasarrufları yine aynı araçlarda. Bir ara borsayı denedi ve eli yandığı için bir kenara bıraktı. Yatırım fonlarına şöyle bir uğradı ama orada da aradığını bulamadı.

        Zaten sermayesi kıt olan bir ekonomiyiz. Olanı da önemli ölçüde ekonomiye katkısı düşük, üretimi finanse etmeyen veya geri dönüşü uzun zaman alacak alanlara yöneltmiş olduk. Dövizden, altından, mevduattan, gayrimenkulden bir türlü vazgeçmedik. Bu araçların tümü savunmaya, var olanı korumaya ve kaybı önlemeye dönük. Büyümeye, kazanmaya, üretimi finanse etmeye ve risk almaya değil.

        Geldiğimiz noktada da paradan para kazanarak tasarrufları yeterince büyütemediğimiz, etkin ve verimli alanlarda kullanamadığımız için yabancıların tasarruflarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Hata veya eksiklik herhalde sistemde, sistemi kurup çalıştıracak insanların azlığında, kurumların ve kültürün yokluğunda olsa gerek.

        SONUÇ: "Yıllar, günlerin hiçbir zaman bilemeyeceği birçok şeyi öğretirler." Emerson

        Diğer Yazılar