Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        17 Ocak cuma günü itibarıyla borsa en dip seviyesinde değildi ama Hazine faizi çift haneliydi ve dolar TL karşısında rekor seviyesine çıkmıştı. Son haftalarda siyasette ve finansal piyasalarda deprem etkisi yaratan 17 Aralık olayı bir ayını doldurdu. Bir bilanço çıkarma zamanı geldi. Hemen belirtelim, fatura ağır.

        ■ Türkiye son bir aydır dünya piyasalarından negatif ayrışmada başı çekiyor. Aşağıda bunun bir tablosu yer alıyor. TL, 17 Aralık-17 Ocak arasında dolara karşı en çok değer kaybeden para birimi. Kayıp yüzde 10. En yakın izleyeni Arjantin para birimi yüzde 7.6 değer yitirmiş. Kırılgan beşli diye

        tanımlanan ülkelerin para birimlerine de kırmızı renkte görünüyor.

        ■ Kırılgan beşli içinden Türkiye'yi en yakın takip eden Güney Afrika Randı yüzde 5.67 düşmüş. Brezilya Reali çok küçük oranda değer kaybıyla 29. sırada yer alırken, Endonezya Rupahı ve Hindistan Rupisi çok küçük oranlı değer kazanmış. Yani son bir ayda kırılgan beşlinin en kırılganı da TL.

        ■ İstanbul Borsası son bir ayda yüzde 12.3 değer yitirdi. Bu kayıp da İstanbul Borsası nı en çok düşenlerin başına yerleştirdi. En yakın takipçisi Şanghay Borsası yüzde 7.2 düştü. En çok değer kaybeden ilk 10 borsa içinde kırılgan beşliden Brezilya 2.2 ile 4. sırada yer alıyor. Kırılgan beşlinin diğer borsaları ise prim yaptı.

        ■ Aynı tarihlerde MSCI Gelişmekte Olan Piyasalar Endeksi yüzde 1.8 düşerken gelişmiş borsalar yüzde 4 prim yaptı. Avrupa borsalarının yükselişi yüzde 7.1'e vardı. Türkiye'nin kaybı ise yüzde 12.3. Net bir tersine gidiş söz konusu.

        ■ Tarihi 17 Aralık'tan travma yaşadığımız 22 Mayıs'a uzattığımızda ise durum pek değişmiyor. Türkiye borsası yüzde 30 düşüşle yine açık ara en başta geliyor. TL ise yüzde 20.6 ile en çok değer kaybeden üçüncü para birimi. Bu kez Arjantin ve Endonezya para birimleri TL'den daha fazla değer yitirmişler.

        ■ Son bir aydır negatif ayrışmanın temel sebebi iç kaynaklı. Şirketleri de çok yakından ilgilendirdiğinden borsaya etkisi fazla. Yabancı satışları yoğun değil, yerliler daha etkili gibi. 17 Aralık sonrasındaki dört haftanın rakamları elimizde. Merkez Bankası'nın rakamlarına göre borsada yabancı net satışı 90 milyon dolar kadar.

        ■ Bono tarafında yine son haftanın verileri eksik olarak yabancı net satışı 750 milyon dolar kadar.

        ■ Toplamı 1 milyar dolarlık bir yabancı satışının döviz piyasasını bu kadar etkilemesi beklenmez. Kaldı ki Merkez Bankası bu dönemde düzenli ve zaman zaman yoğun döviz satışları yaptı. Ama bono piyasasında likidite çok az. Bonoda satışını yapamayan yabancının önceden döviz alarak kur riskini azaltma yoluna gitmesi de mümkün.

        Bunun yanında yerlilerin de dövize yöneldiğini görüyoruz. Yılbaşında 124.8 milyar dolar olan yerlilerin döviz mevduatının 10 Ocak'ta 126.4 milyar dolara yükselmesi de bunun bir göstergesi.

        Dolar için faiz artmasa da şapkadan bir tavşan çıkar

        Son atakla dolar, TL karşısında yeni bir rekor kırdı, Euro da 3 TL'yi geçti. Döviz sepetinin değeri 2.6275'e çıktı ve son bir ayda TL yüzde 8.3 değer yitirdi. 17 Aralık olayları patlamadan önce 16 Aralık'ta kur sepeti 2.4067 idi. 22 Mayıs'a göre de TL'nin kaybı yüzde 19.6'ya varıyor. Yani son 8 ayda TL'nin değerinde beşte bir düzeyinde erime var.

        GÖZLER MERKEZ BANKASI'NDA: Bu kayıptan en çok etkilenecek olan kesim, döviz borcu en yüksek olan reel sektör.

        ■ Eğer TL'nin değer kaybı dörtte bir düzeyine varır ve kalıcı olursa bilançoları bozucu etkisi de büyür.

        ■ TL'nin kalıcı kaybı üçte bir düzeyine yani yüzde 33'e varır ise devalüasyon diye nitelenir. Bu durumda şirket iflasları olabiliyor.

        TL'deki kaybın mayıs ayından beri devam etmesi ve belli bir zamana yayılması, hazmedilmesini kolaylaştırabilir. Ama son haftalardaki kayıp hızlı ve endişe verici. Herkesi düşündüren de bu zaten.

        Şimdi bütün gözler Merkez Bankası'na çevrildi. Banka'nın yarın Para Politikası Kurulu toplanacak ve faize karar verecek. Merkez Bankası'nın politikası faizinde bir artışa gitmesi, piyasaların tansiyonunu düşürücü etki yapar. Dışarıdan kaynak gelmesini ve yüksek olan cari açığı finanse etmeyi ve yüksekliğini sürdürmeyi teşvik eder. Bir yerde aspirin etkisi yapar.

        TEMEL NEDEN SİYASET: Ancak biliyoruz ki Merkez Bankası da, ekonomi yönetimi de döviz için faizi artırmayacağını daha önceden açıkladı. Şimdi bu tutumdan hemen çark edilmesi öyle kolay değil. Ama yine de Merkez Bankası gelişmelere karşı şapkadan bir tavşan çıkartacak, gidişe müdahale edecek diye tahmin ediyorum.

        Kurların yükselmesinde temel neden siyasi belirsizlik. Siyasi belirsizliğe karşı para politikasının veya faiz artışının pek yapabileceği bir şey yok. Bizzat belirsizliğin azalması, fırtınanın geçmesi lazım ki, alınan önlemler işe yarasın. O zamana kadar beklemek ve piyasaya döviz likiditesi vermek belki en uygunu.

        ZAMANLAMA ÖNEMLİ: Siyasi belirsizlikte azalmayla faiz artışına da gidilebilir, bu artışın yanına başka

        önlemler de konulup güçlendirilebilir. Kaldı ki, öyle bir aşama TL'nin yeniden değer kazanabileceği aşamadır. Faiz artırımıyla birleştiğinde finansal piyasalarda yeni bir kazanç dönemi açılır. Böyle bir

        piyasaya yatırım yapanlar hem faiz düşüşünden hem de TL'nin değer kazanmasından çift taraflı kazanırlar.

        SORUNUN KENDİSİ ÇÖZÜM: Dışarıda bol likidite dönemi sona eriyor ve sermaye hareketleri aleyhimize dönüyorsa, bunun en iyi ilacı cari açığı ve dış kaynak ihtiyacını azaltmaktır. Bunun da en kestirme yolu kur artışıdır. Bu durumda yaşadığımız sorununun bizzat kendisi aradığımız ilaçtır.

        Ama maalesef bu ilacın da yan etkisi çok.

        SONUÇ: "Her şey, neye layıksa ona dönüşür." Mevlânâ

        Diğer Yazılar