Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Piyasalardaki yüksek oynaklık mutlak kriz habercisi değil

        Önce kur arttı, sonra faiz sıçratıldı. Borsa zaten elini çabuk tutup TL ile birlikte düşmüştü. Türkiye piyasalarındaki bu sert hareketler, yüksek cari açık ve iç siyasi gelişmeleri ile birleşince küresel piyasaların da gündemine girdi.

        Zaten FED'in parasal genişlemeyi azaltmaya yönelik adımları ile sermaye çıkacağından dünyanın gözü gelişmekte olan piyasaların üzerindeydi. Bu piyasalara sermaye akımı yavaşlayacak, hatta tersine dönecek, likidite azalması ile sorunlar ve oynaklıklar yaşanacaktı. Hem ekonomik büyümeleri zayıflayacak hem de finansal piyasaları ve varlık fiyatları sönecekti. İşte böyle bir ortamda Türkiye piyasalarındaki yüksek oynaklık hemen akla gelişmekte olan ülkeler krizinin öncüsü ve tetikleyicisi mi? sorusunu getirdi. Dikkatler Türkiye üzerine döndü. Acaba Türkiye'ye ne oluyor?

        ■ Önce ilk tespiti yapalım. Gelişmekte olan piyasalardan para çıkıyor. Ama bu yeni bir şey de değil ve 2011 yılı ortasından itibaren sürüyor. Bunu bize gelişmekte olan borsaların fiyat seyrini izleyen MSCI EM Endeksi söylüyor. 27 Nisan 2011'de 1.212 puan tarihsel tepe noktasını yaptı ve o tarihten itibaren düşüş eğiliminde. Ocak sonunda 930 puana geldi ve düşüş yüzde 23 düzeyinde. 2012, 2013 ve 2014 başlarında satışlar daha bir egemen. Buna karşılık gelişmiş borsaların MSCI Endeksi aynı tarihlerde yüzde 19 arttı. Bu dönemde küresel para sadece gelişen piyasalardan değil, emtia ve altından da çekildi.

        ■Bu piyasalardan çıkan paranın gittiği yer ise son haftalarda olduğu gibi, ABD ve Alman 10 yıllık hazine kâğıtlarıydı. 2011 ve 2012 yıllarında faizin rekor düşük düzeye inmesinin nedenlerinden biri bu. FED tahvil alımını azaltmayı 2012'nin sonunda tartışmaya açtı, Mayıs 2013'te de açıklamasını yaptı. Aralık 2013'te yürürlüğe koydu. Bu yılın sonbaharında tahvil alım programının sona erdirilmesi bekleniyor.

        ■ ABD ekonomisinden gelen veriler ise beklenenden iyi. Bu gidişle tahvil alımlarının sıfırlanmasından sonra başlayacak faiz artırımı veya parasal sıkılaştırma süreci, bir miktar öne çekilebilir. Mesela 2015'in sonları yerine, ilk yarısında başlatılması gibi. İşte bu olasılıktır ki, gelişmekte olan piyasalarda satışları artırdı. Parayı ABD ve Alman 10 yıllıklarına yığdı. ABD 10 yıllık faizi yüzde 3'ün üzerinde hızlı yükselir mi diye endişe duyulurken, yüzde 3'ün altında hızla gevşedi ve ocak sonunda yüzde 2.64'e kadar indi.

        ■ Buna bağlı olarak dolar likiditesi nereye gitmişse oradan geri çekilmeye başladı. Türkiye bol ve ucuz paradan en çok yararlanan ülkeler arasındaydı. Dış kaynak gereksimini en yüksek gelişen ülkelerden biriydi ve Mayıs 2013'e kadar ekonomik performansı en yüksek, piyasaları en pozitif etkilenen ekonomilerden biriydi. Mayıs sonrasında tablonun tersine dönmesiyle Türkiye'nin de kaderi döndü. Yüksek tansiyona iç siyasi gelişmeler de destek verdi.

        Küresel sermayenin eli taşın altında Türkiye riski toplamı 645 MİLYAR $

        İkinci tespit ise uluslararası güçlerin ve küresel sermayenin çıkarının Türkiye'nin siyasi ve ekonomik krize girmemesinden yana olduğudur. Ne gelişmekte olan piyasalardan yükselecek yeni bir kriz, ne de Türkiye'de yaşanacak bir ekonomik kriz, küresel sermayenin işine gelmez. Çünkü yabancıların Türkiye'deki portföy yatırımları 180 milyar, doğrudan yatırımları 166 milyar, açtıkları krediler 299 milyar dolara vardı. Bunların toplamı 645 milyar dolar eder. Rakamlar Merkez Bankası'nın uluslararası yatırım pozisyonundan ve kasım ayı itibarıyla. Birde yıllık 100 milyar dolarlık dış ticaret açığı veriyoruz. Krize girersek bu açık en azından yarı yarıya düşer, bize bu kadar daha az mal satarlar. 645 milyar dolar büyüklüğündeki parayı, 100 milyar dolar fazladan mal alan bir ekonominin gidişine kim niye çomak soksun ve rahatsız etsin, bu kadar parayı tehlikeye atsın ki. Yeter ki, biz yabancıların ayağına basmayalım. Dolayısıyla biz kendimize bakalım, yapısal sorunlarımızı çözelim, siyasi riski azaltalım, ekonomide hata yapmayalım. Yapsak da hata üstüne hatalar şeklinde olmasın.

        ■ Ama bu durumda dahi gelişmekte olan piyasaların kaderini paylaşmaktan kaçınamayız. Çünkü eski cicim ayları ve yılları geçti. Küresel krizin ilacı olan parasal genişleme döneminden nasıl ki yararlandık, bol ve ucuz dış kaynak bulduk, ekonomimizi büyüttük, şimdi bu para geri çağrılıyor. Küresel sermaye parasını gelişmekte olan ülkelerden ve bu arada Türkiye'den bu aşamada geri istiyor. Hepsi olmasa da bir miktarını geri çağırıyor. Burada parayı vermemek gibi bir seçeneğimiz yok. Bunun bedeli net olarak parayı ödemekten daha yüksek olur.

        ■ Olanlar sadece Türkiye'ye özgü değil, küresel bir trend. Hemen de bitmeyecek. Kendi sorunlarımızı çözsek de sürecek. Güney Afrika, Macaristan, Rusya, Brezilya, Ukrayna, Endonezya, Hindistan da benzer nedenler ve gelişmelerle karşı karşıya. Onların da para birimleri değer kaybediyor, faizleri yükseliyor, varlık fiyatları geriliyor. Bizim öne çıkmamız 1 7 Aralık rüşvet operasyonundan ve sonrasında bu operasyonu yönetme biçimimizden.

        SONUÇ: "Derin suda iseniz, ağzınızı kapalı tutmanın vaktidir." Sidney Goff

        Diğer Yazılar