Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Türkiye'de tasarruf oranının düşüklüğüne ve cari açığın yüksekliğine dikkat çekerken "Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz" atasözünü hatırlattı. Babacan'ın verdiği bilgiye göre 2013 yılında toplam yurtiçi tasarrufların milli gelire oranı yüzde 12.5 ile tarihi en alt düzeyine indi. Milli gelirin yüzde 20'si kadar da sabit sermaye yatırımı yapıldığından aradaki farkın finansmanı için, dış kaynaklara başvuruyoruz. Bugüne kadar 2009 ve 2011 yılları hariç diğer yıllarda ihtiyacımızın üzerinde dış kaynak girişi olmuş. Yani açığı fazlasıyla finanse etmişiz. Buna 201 3 yılı da dahil ve böylesine çalkantılı bir yılda 65 milyar dolarlık açığa

        karşılık yurtdışından sağlanan kaynak miktarı 10 milyar dolar daha üzerinde 75 milyar dolar. Bakan Babacan yurtdışından gelen kaynaklarla ilgili geçmiş yılların verilerini de yayımladı. Önce bitişikte yer verdiğimiz bu verilerin ortaya koyduğu genel resmi paylaşalım.

        ■ 2003-2013 dönemini kapsayan 11 yılda Türkiye'nin cari açık toplamı 399.3 milyar doları buldu. Rakam, 2013 milli gelirinin yarısı kadar.

        ■ Hisse senedi, devlet iç borçlanma senedi, doğrudan yatırım, kredi, net hata ve noksan gibi çeşitli kalemlerle gelen toplam dış kaynak miktarı ise 11 yılda 483 milyar dolara vardı. Cari açığın veya döviz ihtiyacının 83.6 milyar dolar üzerinde bir rakam bu.

        ■ İhtiyacın üzerinde gelen bu dış kaynak veya döviz de, içeride nasıl olup da cari açık verirken kurun değer kaybettiğini açıklıyor. İhtiyacımızdan fazlası gelmiş. Bunun sonucunda döviz kurları da gerileyince ve yurtiçinde fiyatlar artışını sürdürünce, ithal etmek üretmekten daha cazip hale gelmiş. Hammadde, ara malı, nihai ürün derken ithalat patlaması ile kendi kendini besleyen kısırdöngü veya süreç yaşandı.

        ■ Dışarıdan gelen para hem kamunun hem de özel sektörün finansman ihtiyacını karşılarken, içeride hanehalkının tasarruflarına pek ihtiyaç kalmadı, hak ettiği önem verilmedi.

        ■ Çok daha önemlisi, ileriye yönelik beklentiler iyileşince ve tasarrufların getirisi de düşünce inşaata yatırım dönemi başladı. Tasarruflar büyük oranda konuta, gayrimenkule yöneldi. Kısmen de otomobil, mobilya ve dayanıklı tüketime gitti. Tasarrufları tarihi en alt düzeyine indiren asıl büyük faktör bu oldu.

        ■ Yurtiçi tasarruflar inşaat, konut, gayrimenkul ve tüketime giderken, kamu ve özel sektörün finansman ihtiyacı daha çok dış tasarruflarla karşılandı. Sonuçta büyümenin finansmanı sağlandı, altyapı yatırımları, konutlar ve inşaatlar ile Türkiye'nin çehresi değişti ve ülke bir şantiyeye döndü.

        ■ Ama bu dönemde Türkiye ekonomisinin uluslararası rekabet gücünde kayda değer bir artış sağlanamadı. Sıfırdan yeni büyük sanayi yatırımlarının sayısı ekonomik performansla uyumlu bir artış

        gösteremedi.

        ■ Geldiğimiz aşamada inşaat sektörüne yönelen kaynakları sınırlamadan tasarrufları artırmak çok zor. Çünkü, inşaata veya konuta giden kaynak, tasarruf olmaktan, finansal sistemde tasarruf diye tanımlanmaktan çıkıyor. Gelirler veya kazançlardan elde edilen tasarruflar, konut ve borç taksitlerinin ödemelerine gidiyor, kalıcı birikimlere dönüşmüyor.

        ■ Sonuçta tasarruf artışının yolu konut, gayrimenkul ve inşaata giderek artan biçimde kaynak yönelmesini sınırlandırmaktan geçiyor. Ya da dışarıdan daha az kaynak bulabileceksek içeride kısıntıya gideceğimiz alan kaynakların en fazla gittiği inşaat ve konut olmak durumunda. Dış kaynak akışındaki zayıflamanın veya cari açıktaki azalmanın en çok burayı etkilemesi beklenir.

        Ya inşaat tarafına kaynak ayırmayı giderek azaltacak ve yurtiçi tasarrufları artıracağız ya da bunu yapmayı piyasa koşullarına bırakacağız. Dış konjonktür maalesef bize başka seçenek sunmuyor.

        SONUÇ: "Elden yiyen yolda acıkır." Türk atasözü

        Yerli parasını büyütemiyor yabancı yeni para getirmiyor

        Türkiye'de yerleşiklerin finansal varlıkları azalıyor. Şubat sonunda TL mevduatlar yüzde 1.9, yatırım fonları yüzde 4.5 ve hisse senedi stoku da yüzde 10.5 azaldı. TL varlıkların toplamı iki ayda yüzde 1.6 geriledi.

        TL'den kaçan para dövize gidiyor. Döviz tevdiat hesapları yüzde 5.7 arttı. Yerlilerin toplam varlığı dolar bazında yüzde 1.3 geriledi ve 500 milyar doların altında kaldı. Özellikle TL mevduatların azalması önemli. Çünkü bu süre içinde faizlerinde 2.25 puan artış meydana geldi. Şubat sonu itibarıyla faizler bir aylıkta yüzde 9.43'e, 3 aylıkta yüzde 10.83, 6 aylıkta yüzde 10.85, bir yıl ve daha uzun vadelide yüzde 9.53'e yükseldi.

        Yabancıların Türkiye'deki sıcak para stoku da aralık ve ocak aylarında hızla erimesine karşılık şubat ayında duruldu. Ocakta olduğu gibi, şubatta da yabancıların Türkiye portföyü 109 milyar dolarda kaldı. Aralık ve ocakta özellikle fiyatların değişiminden dolayı sıcak para stoku 23.5 milyar dolar kadar azaldı ve 133.5 milyardan 109.8 milyar dolara indi. Bunda küresel bazda gelişmekte olan ülkelerden genel çıkış yanında özellikle Türkiye'de siyasi belirsizlik ortamı yol açtı. Faiz artırımları ise bu sırada para çıkışını tersine döndürürken hareketler daha çok bono ve hisse senedi dışında para piyasasında gerçekleşti.

        Diğer Yazılar