Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir şekilde Ankara dışına çıkınca yanıma çoğunlukla kitap alırım.

        Bu kitaplar bazen özellikle seçilen, bazen de kitaplıkta göz gezdirerek, "Bu

        olsun" diye elime gelenlerdir.

        Yıllık iznimin bir kısmını kullanmak için Ayvalık'a kaçarken yine yanımda

        kitaplar vardı.

        Bazılarını okumak için tatili beklemiştim; "Küçük Arı" gibi.

        Kitabın tanıtım yazısında "Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak

        isteyeceksiniz. Lütfen neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü,

        olayların akışında..." diye yazıyordu.

        O büyüyü yakalayabilmek, kesintisiz, bir solukta okunabilmek adına kitap

        başucumda uzun süre tatili bekledi.

        İçinden hızla geçip gidilen bir duygu tüneli.

        Fas'ın uçsuz bucaksız çöllerinde patlayan tek el silah sesi ile üç kıtadaki

        dört farklı ailenin yaşamını derinden etkileyen Babel filmi havasında.

        Dokuz parmaklı bir kadın ve kimlik bunalımına giren kocası, kostümünü hiç

        terk etmeyen çocuğu ile Nijeryalı küçük bir göçmenin kesişen yollarının

        öyküsü.

        Tam tatil havasına uygun; hızlı değil ama hiç düşmeyen bir tempoda.

        Bittiğinde geride biraz mutluluk biraz hüzün bırakan bir öykü.

        xxx

        "Küçük Arı" bir solukta bittiğinde iyi ki "bu da olsun" diyerek yanıma

        almışım "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti"ni.

        İlk ne zaman okuduğumu hatırlamadan, kaçıncı kez okuyacağımı bilmeden.

        Sanırım üniversite yıllarıydı.

        Ali, Olcay, Doğan ve Yenişehir'de bir saatlik zaman diliminde geçen kavak

        ağacının yıkılması.

        Bu sefer okurken bir şey fark ettim.

        İlk defa Ankara ile ilgili bir kitabı Ankara dışında okuyordum.

        Yıllardır Ankara ile ilgili okumuş, yazmıştım.

        Ama ilk defa bunu Ankara dışından yapmak, değişik bir duyguydu.

        Hani bir roman okursunuz ve imgenizde canlandırırsınız ya.

        Ankara'yı Ankara dışında okumak, çok değişik bir ruh hali yaratmıştı.

        Eskiden buyana bildiğiniz, içinde yaşadığınız, anılar biriktirdiğiniz

        yerleri bir başkasının kaleminden, aradan yıllar geçtikten sonra bir kez

        daha okumak;

        Çok iyi bildiğiniz sokakları, başkasının gözüyle gözünüzün önüne getirmek,

        ruhunuzun o kaldırımlarda gezintiye çıkması...

        Yabancılaşma desem, değil.

        Keşfetmenin heyecanı desem değil.

        Bambaşka tarifsiz bir duygu.

        xxx

        Ankara'yı canlandırdım okurken imgemde.

        80'li yılların Kızılay'ı.

        Zafer Çarşısı'ndaki kitapçıları turlamalar;

        Okul arkadaşlarıyla çay ocağının önünde ayaküstü sohbetler.

        Sinema kaçamağı sonrası Yenişehir'de atılan voltalar ve Abdi İpekçi'de

        verilen molalarda kesilen ahkamlar.

        30 yıl sonra unutulmayan dostluklar;

        Kısa bir telefon görüşmesine sığdırılan sıcacık merhabalar.

        Yıllar sonra Ankara'nın Kızılay'ın yeni hali.

        Uzakta olunca özlem kokusunu çok daha iyi anlıyor insan.

        Bir kez daha Ankara'yı ne kadar çok sevdiğimi ve nasıl özlediğimi

        duyumsadım.

        Evet, özlemdi bu yaşadığım.

        Sevdiklerinizi, sevdiğinizi düşündüğünüz yeri, bir de o alanın dışında iken

        yaşayın.

        Bakalım aynı sevgi açığa çıkacak mı?

        Diğer Yazılar