Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EPEYCE tutkunu var sanıyorum; “Sararmış kitap kokusu...” Sahafların müdavimleri bilir. Üçüncü sınıf saman kağıda basılmış sararmış bir kitap, sırf kokusu için bile alınabilir. Daha önce okumuş bile olsanız, kütüphanenizde bulunsa da dayanamazsınız.

        ‘Suyu Arayan Adam‘ da aynı şekilde çıktı karşıma bir sahafta... Belli ki ilk sahibi de kitaplara meraklı. Özenle ciltletmiş, kapağına kendi adını da yazdırmış. Kapağı açıldığında buram buram bir koku; Kitap kokusu...

        20 yıl sonra bu kez sararmış sayfalardan okuyunca Ankara’ya kızdığımı fark ediyorum. Şevket Süreyya Aydemir... Edirne’de başlayan yaşam yolculuğu Ankara’da son bulmuş. Hayat hikâyesini Kayaş‘ta kaleme almış. Hatta, kitaba isim babalığı yapmış; “Şimdi, size anlattığım bu hayat hikâyeme bir isim bulmak lazım? Buldum: Suyu Arayan Adam” diye yazıyor: “Hikâyem bir yangınla başlamıştı. Ama şimdi serin bir su başındayım. Ağaçların gölgelediği, çiçeklerin açtığı, kuşların ötüştüğü bir su başında. Hattâ şimdi bana öyle geliyor ki bütün ömrüm boyunca aradığım su, belki de buydu. Bu su, bazen masum bir hayal, bazen bir gençlik rüyası, bazen ideal, bazen aşk şeklinde beni arkasından koşturdu. Bazen onu kaybettim. Bazen buldum, sandım. Ama onu her zaman aradım. Bu arayışta aldanışlarım da inanışlarım kadar güzeldi. Şimdi kitabımın son satırlarını bağlıyorum: Çiftlik bendinin şelaleciğinde Kayaş Çayı’nın suları çağıl çağıl akıyor. Yeşil salkım söğütlerin sulara değen dalları, akıntıların yumuşak dalgacıkları içinde yıkanıyorlar. Ada, bir güneş seli içinde. Toprak ana, göğsünün kudretlerini, çimen şeklinde, ağaç, çiçek şeklinde yeryüzüne sermiş. Sular onun memelerinden, Tanrı’nın bereketi gibi fışkırıyor. Çiçekler ve ağaçlar ondan hayat şerbetini ve güneşten renklerini emiyorlar. Her tarafta oluşun, hareketin, derin, canlı ahengi var. Suların çağıltısına kuşların cıvıltısı karışıyor. Bu bir musikidir. Bana öyle geliyor ki bu musiki, bahçeleri, vahaları, dağlan aşarak her şeyi, hepimizi içine alacaktır. Yerleri, gökleri dolduracaktır. Sanki âlem, bu musikinin ahengine uyarak, bir renk, nağme ve ziya cümbüşü içinde çalkalanacaktır. Kâinat ebedi raksına, sanki bu musiki içinde devam edecektir.”

        O’nun anlattığı Kayaş ile bugünün Kayaş’ı acaba birbirine ne kadar benziyor? Şevket Süreyya Aydemir, “bu kaynağın başında ben, yıllar yılı kaybettiğim en değerli şeyi, yani kendimi buldum” diye yazmış. Biz ise derelerin üstünü örtüp üzerine bina yaparken sadece “kainatın ebedi raksı“nı değil, kendimizi de geleceğimizi de yok ettik.

        Diğer Yazılar