Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DAĞ fare doğurdu... Ya da hayal kırıklığı... Veya beklentilerin gerisinde, umduğumuzu bulamadık... Bu tanımlamaların hepsini ilk yarı için kullanabiliriz. Uzun yıllardır bu kadar kısır oynanan bir ilk yarı izlemedik. Pas temposunun düşük, hareketliğinin az olduğu bir yerde doğal olarak pozisyon da olmaz.

        Beşiktaş, çabuk oyun silahlarını daha etkili kullanabilmek adına oyunu kendi alanında kabul etti. Bu bölgede kaptığı toplarla Sosa’ya Töre’yle ve Demba Ba’yla etkili olmaya çalıştı ama başaramadı.

        G.Saray, daha çok oynamak isteyen takım görüntüsünde olsa da üretimde verimsizdi.

        ‘İkinci yarı daha iyi Beşiktaş seyredeceğiz’ ümidi bu devrenin yarının başında uçtu gitti. Oynamaktan çok, yalnızca savunmaya çalışan oyun felsefesi aynen devam etti. Gaza basan, kazanmak isteyen ve oyunu zorlayan G.Saray oldu. İstediği golü de çok uzatmadan buldu.

        Bundan sonra ortaya çıkan bir Beşiktaş görüntüsü var. Kendi gerçek perfomansını ortaya koymaya çalışan, rakibi zorlayan, sıkıştıran, pozisyon üreten bir Beşiktaş... Fakat çok gecikmeden karşımıza yine aynı fotoğraf çıktı. Derbileri 11 kişi bitiremeyen, bu baskıyı taşıyamayan her seferinde kırılan Beşiktaş... Veli’nin kartı ağırdı değildi o konulara girmiyorum. Ama bitime yarım saat var. Maça ortak olabilir hatta kazanabilirsiniz de... Bu tür davranışlar niye? Bu takım sizin kendi özel takımınız değil. Milyonlarca Beşiktaş taraftarının sorumluluğunu taşıyorsunuz. Ben kızdım, sert girdim. Ben kızdım, küfrettim. Ben kızdım, tokat attım... Bu işler, bu seviyelerde olmaz ve olmamalı... Bu kulüp size formayı verirken “Her istediğinizi yapın” özgürlüğünü beraberinde vermedi. Bir sezonun emeğine bir camianın hevesine ihanet ediyorsunuz. Böyle oyuncu sorumluluğu olmaz. Bir kere olsa anlayacağız ama her derbi maçında kart gören, atılan oyuncu görüntüsünü, Beşiktaş bu şekilde taşıyamaz.

        Görünen o ki Bilic, büyük takım hocası olamayacak. Küçük maçları kazanan “cüce imparator” olarak, Beşiktaş’ın tarih sayfalarında yerini alacak. Kazanma cesareti olmayan adamdan, büyük takım hocası olmaz. Bu sezon ikinci sezonu. Geçen sezon hadi mazeretleri vardı, bir kenara bıraktık ve kamuoyu yutkundu. Bu sezon kendi evinde rakibin F.Bahçe ile oynuyorsun, 2-0 yeniliyorsun. Rakibin G.Saray’la oynuyorsun aynı skorla kaybediyorsun. Hadi skorları bir kenara bırakalım, iki rakibine de oyun olarak eziliyorsun. Takımın sahaya güvenli çıkmıyor. Takımın sahaya istekli ve coşkulu çıkmıyor. Takımın sahaya sakin olabilecek şekilde çıkmıyor. Kazanmak için çıkmıyor. Çok da önemlisi büyük takım olduğunu farkında olarak çıkmıyor. Bunları, takımına kazandıramıyorsan sen büyük takım hocası, kısacası Beşiktaş’ın hocası olamazsın! Öyle görünüyor ki; senin felsefen ile Beşiktaş, Türkiye Ligi’nin değil ama ileride kurulacak olursa Anadolu liginin şampiyonu olabilir.

        OYNAMADAN OLMAZ

        Temkinli olmaya çalışan, birbirini kontrol etme felsefesi üzerine kurulmuş bir oyun düzeninde işin içine oynama düşüncesini koymazsanız, görüntü bundan öteye gitmez.

        Diğer Yazılar